Yurddaşlık şahsiyeti

Yurddaşlık şahsiyeti

Prof. Muharrem Ergin (1923-1995) Türkoloji alanındaki uzmanlığı yanısıra harâretli bir milliyetçi/Türkçü idi de ve aralarındaki önemli yaş farkına rağmen Nihâl Atsız’ın (1905-1975) yakın arkadaşıydı. 1950’lerde haftasonları çok sık bizim Maltepe’deki eve gelir ve yaz aylarında gece yatısına da kalırdı. Onunla pek çok geceler, el ayak çekildikden sonra bizim üst katdaki cumbaya oturarak hem Dragos’un sağ tarafından doğan mehtâbı seyredip hem derin sohbetlere daldığımızı hatırlıyorum. Yanılmıyorsam “Doğu Kültür Ocakları” adı altında bir Kürd hareketinin filizlenmeğe başladığı sıralar ona “bu Kürdler”in Türkçe dururken niye Kürdce mürdce gibi birtakım taleblerle ortalığı karıştırdıkları yolunda bir soru yöneltmişdim. Bu hâdise Kürd meselesinin öyle iddia edildiği gibi ancak 12 Eylül 1980 Alçaklığı’ndan îtibâren değil çok daha eskilerden beri için için közlenmekde olduğunu göstermesi bir yana Muharrem Ağabey’in cevâbı bağlamında da benim hayâtımı etkilemişdir. Dedi ki “Kürdlere anadillerini yasaklamak demek, Sovyetler Birliği’nde, Çin’de ve Balkanlar’daki Türk topluluklarının anadillerini kullanmalarının yasaklanmasını da kabûl etmek demekdir.”

Tasavvur buyrulsun ki bunu söyleyen koyu bir Türk milliyetçisiydi. Ama bir nebze iz’an ve insaf sâhibi her insan gibi o da farkındaydı ki insanlar kendileri mâruz kalmak istemedikleri muâmeleyi başkalarına da revâ görmemelidirler.

Bu vesîleyle bir îtirafda da
bulunayım:

Türk kaynaklarına pek güvenemediğim için Alman kaynaklarından Kürdceyle ilgili bilgiler toplamışdım. Buna göre Kürdce değil “Kürdceler” olduğunu öğrendim. En yaygın Kürdce Kurmançi denileni ve en fazla Türkiye’de olmak üzere yaklaşık on

milyon insan tarafından konuşuluyormuş. Öbürleri Kuzey Irak, Kuzey İran ve Kuzey Sûriye’de. Zazaki denilen Zazaca ise, yine çoğu bizde, diğerleri demin saydıklarımda olmak üzere iki ilâ üç milyon insan tarafından konuşuluyormuş ama uzmanlar bunu son yıllarda artık Kürdce’den saymamaya başlamışlar. Zorânî, Gorânî gibi Kürdceleri ise Türkiye’de konuşan yok. Ama bütün bu lehçelerin yaklaşık 25 kadar da “alt lehçesi” var. Ben bunu öğrenince Kürdcenin “tedrîs” edilemeyeceği kanaatine vardım. Çünki alt lehçeleri konuşanların birbirini anlaması dahî ekseriyetle imkânsızmış. Ama sonra kendime şu suali sormak mecbûriyetini hissetdim
“Sana ne, ulan?”

Öyle ya, biz etnik Türkler “Türkçe konuşan ülkeler zirvesi” filan toplayıp orada Rusça’yla idâre etdiğimize göre etnik Kürdler de istediklerini yapamazlar mı? Bakınız PKK’nın “resmî” dili bile Türkçe. Zâten istedikleri “resmî” dil Kürdce değil “anadil” Kürdce eğitimi.

Türkiye bu problemi, tarafı bulunduğu 16.12.1966 târihli “BM Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi” ile yine altında imzâsı bulunan 15.08.2000 târihli “BM Siyâsî ve Medenî Haklar Sözleşmesi” çerçevesinde halledebilir. Üstelik AB’nin “Kopenhag Kriterleri” de aynı doğrultuda. Emînim ki bu çözüm dehşetli bir ferahlama getirecek ve PKK ile BDP’ye karşı Kürd STK’larının da elini güçlendirecek, Kürdlere “yurddaşlık şahsiyeti” kazandıracakdır!..

Bununla Türkiye bölünmez, bütünleşir!

Eskiden, çok eskiden gölgemizden korkulurmuş.

Şimdiyse gölgemizden korkuyoruz!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi