Akif Emre

Akif Emre

Saraybosna ufkunda her an gökkuşağı çıkabilir

Saraybosna ufkunda her an gökkuşağı çıkabilir

Saraybosna'da yeni yeni yükselmeye başlayan gökdelenler şehrin bize aşina çehresini, alışkanlıklarını hatta hayat tarzını değiştiriyor. Artık 170 metreyi aşan yüksekliği ile Avaz Centre Bosna'nın başkentinin her tarafını ayak altına alan seyirlik yer olmuş. Güneşin, bulutların arasından ışıklarının süzülerek vadiye ulaştığı, sisin yavaş yavaş Saraybosna'yı çevreleyen tepelere çökmeye başladığı bir ikindi vaktinde Avaz'ın terasından şehre bakıyorum. Hemen yakında küçük sarı bir kutu gibi görünen Holiday Inn Otel, bir zamanlar bu mutavazı şehrin utangaçlığı üstünden atamamış, en yüksek modern binalarındandı. Savaşta Sırp bombardımanı sonucunda her tarafı simsiyaha bürünmüş harabe görüntüsüyle ne kadar ürkütücüydü... Yanıbaşındaki parlamento binasının önünde yine yağmurlu bir ekim günü Aliya'ya vefa gösteren onbinlerce Boşnak toplanmıştı. Saatlerce şiddetli yağmur altında bekleyerek mezarına kadar yürümüşlerdi. Şehrin her tarafını gören bu kuleden bakınca Aliya'yı uğurladığımız meydanın az ilerisinde gri bir yapı dikkati çekiyor. Amerikan büyükelçiliği her haliyle bu ülke için çok büyük olduğunu haykıran, temsilcilik olmaktan öte işlevleri olduğunu ima eden, en azından imparatorluğun güç gösterisine dönüşen binası...

Başçarşı'da hayat kendi tarzında devam ediyor; mütevazı, kendi ritminde akmaya devam eden bir ritmi hiç bozmuyor... Sonbahar olmasına karşın çarşının dar sokaklarını zorlayan kalabalık turist grupları dikkati çekiyor. İnsani ölçekli sıra sıra dükkanların oluşturduğu Osmanlı'dan kalma çarşının kapasitesini zorlayan her müdahale hemen dikkat çekiyor. Hız ve büyüklük tutkunu modern zamanların ölçüsüzlüğüne direniyor adeta. Direnmekle kalmıyor ölçüsüzleşen, haddi aşan modern zaman alışkanlıklarına ihtar çekiyor, dışlamaya çalışıyor... Başçarşı'nın neden bu kadar kendimize yakın bulduğumun bir açıklaması olabilir bu boyutu. Yoksa salt bir tarihi hatırlatması olsaydı nostalji der geçebilirdim. Osmanlı medeniyetinin insani boyutunu yaşatıyor Başçarşı. En azından hatırlatıyor bu insani olan medeniyeti... Ölçüye uymayan müdahalelere karşı da çirkinliği yüzüne vuruyor...

Başçarşı'dan Ferhadiye'ye doğru yürüyüşe devam ettiğinizde yeni açılan alışveriş merkezleri adeta tarihi mirasın hatırlattığı her şeye meydan okuyor. Yenilerde Körfez sermayesinin bir yatırımı olarak işletilmeye başlanan alışveriş merkezi Saraybosna'nın en büyük tüketim merkezlerinden biri haline gelmiş. Başçarşı ne kadar tevazuyu hatırlatıyorsa yeni binalar o kadar pervasızlığı, ölçüsüzlüğü haykırıyor.... Modern olanla geleneksel olanın temel tezatları bir kez daha bu şehirde ortaya çıkıyor. Birbirine yakın ama bu kadar tezat iki dünya sanki; bir yanda Osmanlı'nın kurduğu insani denge, tabiata, topografyaya saygı ve özen gösteren, insanı ne ezen ne de putlaştıran bir mimari tasarım. Diğer tarafta devasa alışveriş merkezinin markalı mağazaları, kafeleri, lokantalarıyla tam bir modern zamanalara özgü tüketim mekanı. Zamanı tüketerek değerlendirmek ya da harcamak... En önemli yanı alkolsüz modern tüketim mekanı olması. Terasında pek de şık yapılmış mescidi bizdekilere gönderme yapıyor adeta... Ama sorun da tam burada başlıyor, bu tüketim çılgınlığını körükleyen, bunun için tasarlanan bir mekanın bir katına mescid yapmakla modernliğin getirdiği temel açmaz hallolmuş mu oluyor? Hayatın merkezine tüketimi koyan bir şehircilik tasarımı, hayat tarzı bir köşesinde mescid eklemekle iki dünya arasındaki açmaz, büyük çelişki hallolmuş oluyor mu?

Yapılarla hayat tarzı arasında hep bir ilişki oldu bu şehrin tarihinde. Yapıları, yani mimariyi hayat tarzından hatta dünya görüşünden ayırmak ne kadar mümkün. Sonuçta mimari bir dünya görüşünün, estetik algısının yoğun biçimde temsil edildiği insan etkinliği değil mi?

Şehrin yapılarına bakarak o şehrin hangi medeniyete ait olduğuna karar verebiliriz. Yapılar bizim hayatla kurduğumuz ilişkiyi, dünya görüşümüzü belirler...

Avusturya İmparatorluğu Saraybosna'yı işgal ettiğinde yaptığı ilk iş Başçarşı'nın temsil ettiği hayat tarzını, hayatın ritmini bozmak oldu. Başçarşı'nın etrafını devasa binalarla kuşatarak adeta meydan okumaya girişti. Tek katlı kiremit çatılı dükkanların, ölçü ve estetik harikası camilerin, medreselerin yer aldığı, adeta insana hadde riayet etmesini hatırlatan bu şehre karşı kaba bir emperyal güç gösterisine girişti Avusturyalılar... Batının tahakkümü,yeni olanın kaba güç gösterisine dönüşürken adeta hayatın dışına itmek istediği Osmanlı medeniyetinin izlerini bastırmaya, silmeye çalıştı.

Yeni gökdelenler, alışveriş merkezleri bu güç gösterisinin bir devamı niteliğinde. Başçarşı hâlâ orada yerli yerinde duruyor. Zamana karşı direnerek insana bir şeyler hatırlatmaya devam ediyor. Hüsrev Bey Camii'nin minaresiyle birlikte göğe uzanan tarihi saat kulesi ânı gösterdiği kadar geçmişi hatırlatıyor, belki de gelecek olana işaret ediyor.

Otuzbeş katlı gökdelenin terasından son bir kere şehre bakarken birden beliren gökkuşağı vadinin iki yakasını birleştiren bir kemer gibi ortaya çıktı. Muhteşem bir renk cümbüşü... Tüm renkleriyle Mostar Köprüsü estetiğinde bir gökkuşağı...

Her şey bitti denilen bir zamanda Saraybosna'nın ufkunu her an bir gökkuşağı doldurabilir...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Akif Emre Arşivi