Gökhan Özcan

Gökhan Özcan

Kitle, kütle değildir!

Kitle, kütle değildir!

Toplumu kitle gibi değil, kütle gibi algılama yanlışına sıkça düşülüyor bugünlerde. Oysa parçaları tek tek düşünmek de bütünü düşünmek kadar önemli. Belki daha da önemli... çünkü toplumsal ideallerin temelinde insanın refahı, mutluluğu, rahatlığı fikri var. İnsan esas... Dolayısıyla toplumsal olanı düşünürken insanı dikkate almayı, hatta insandan yola çıkmayı ihmal etmemek gerek...

Toplumu kütle gibi algılama yanlışı toplum mühendisliğini besleyen ana fikir aynı zamanda. Toplum mühendisleri bu yanlışa hataen düşüyor değiller, onlar bu yanlıştan kendilerine bir doğru çıkarma uğraşındalar. Unuttukları şey o toplumla aynı gemide oldukları gerçeği... Ne kadar tuzları kuru, kamaraları ne kadar 'lüküs' olursa olsun bu gemide oldukları sürece denizin dalgalanmasından az ya da çok etkilenecekleri kesindir. Kendileri ömürleri boyunca 'vicdangeçirmez' gölgelerde yaşamayı içlerine sindirseler bile, sosyoloji gelip onları bir yerlerde bulacak, kendilerinin değilse en azından çoluk çocuklarının hayatla imtihanını zorlaştıracaktır. Bizim ülkemizde çok uzun yıllardır özelde kazananlar bile genelde kaybediyorlar. Para pul değil, belki yat kat değil, belki han hamam değil kaybettikleri... Ne o zaman? Bir çok kelime üşüşüyor zihnime bu soruya cevap olarak; ama ben "özgürlük" demeyi tercih edeceğim. Tarihin seyri boyunca özgürlüğü kısıtlamakla maruf olanların tamamı, hiç eksiksiz tamamı kendi özgürlüklerinden de mahrum kalmıştır. çünkü özgürlük sadece dışsal-çevresel şartlarla oluşan değil; aynı zamanda zihinsel, ruhsal, duygusal, yani içsel gelişmeyi de gerektiren bir şeydir. öyle tarih parantezleri vardır ki, mahkûm edilen edenden çok daha özgür hissetmiştir kendini. "Bedenimi esir alabilirsin ama kalbimi asla!" repliği ne kadar ucuzlamış olursa olsun, tartışılmaz biçimde gerçeğin ta kendisi değil midir?

Dışarıdan müdahalelerle, tepeden indirilen kompozisyonlarla, el çabukluğuyla, yalanla dolanla bir toplumu bir konumdan alıp başka bir konuma sabitlemek mümkün değildir. Tümüyle robotlaşmadıklarına göre insanları mekanik oyuncaklar gibi kurup orta yere bırakmanın da bir çaresi yoktur. Toplum mühendisleri bu gerçeği bildikleri için, işe önce duyguları ve düşünceleri rayından çıkaracak hal çareleri üretmekle başlarlar. Bu bir yere kadar geçerli bir yöntemdir ve geçmişte işe yaradığını da biliyoruz. Ama yine bu yöntem, her gizli hesap gibi aşikâr olmakla gücünü yitiren bir yöntemdir aynı zamanda.

Zihinlere ve kalplere atılan kementlerin havada uçuşurken çıkardıkları sesi artık hepimiz tanıyoruz. üniversitede silah çekerek etrafına dehşet saçan tiplere bu yüzden ittifakla "provokatör" diyoruz. Demek toplumun neredeyse bütün bireyleri etrafta mühendisler olduğunun farkında. "İyi ama, bu neyi değiştiriyor ki!.." derseniz, hiç şüphe etmeden "çok şeyi!" derim. Ayağa kalkma çabaları sürekli kösteklenen bir toplumun bireylerinden biri olarak, geçirmekte olduğumuz sürecin son derece kahırlı olduğunun elbette farkındayım. Ama vicdanlarıyla hareket edenler için geleceğin daha güzel günler vaat ettiğini de biliyorum. Er ya da geç toplumun aklıselimi kazanacak, aklıevvel mühendisler de işsiz kalacak. Her geçen gün mantıkla bağlarının daha fazla zayıflamasından belli bu!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Gökhan Özcan Arşivi