Ahmet Kekeç

Ahmet Kekeç

Hadi bu da a-muhtıra olsun

Hadi bu da a-muhtıra olsun

Muhtıranın “e”si, “y”si olacak da, “a”sı olmayacak...

Elbet olacak!

Bu nedenle, Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’nın “Yemişim parlamentosunu, millet iradesini... İstemediğim yasayı çıkaramazsınız arkadaş...” anlamına gelen bildirisini, açık bir “muhtıra” olduğu ve Yargıtay’dan bağımsız bir tavrı yansıttığı için Abdurrahman isminin baş harfi olan “a” ile sembolleştirip ölümsüzleştiriyoruz...

Darısı diğer yüksek yargı mensuplarının başına...

İsterseniz, “eskisi kötüydü, yenisi daha kötü” diyen zevatın yüzünü kızartacak bir iki hususun altını çizip öyle devam edelim.

Eski HSYK sistemi kötüymüş... Yenisi de kötüymüş...

İki kötü arasında fark olmadığı için, “eski kötüyü” tercih ediyorlarmış.

Eskisi kötüydü de, neden bu kötülüğe ilişkin iki satır okuyamadık sizden?

Postal yaladınız...

Ergenekon sanıklarına kefil oldunuz...

Darbecilere serenat yaptınız...

Haddini bildirmediğiniz “yandaş”, laf sokmadığınız “liboş” kalmadı.

Harika çaktınız, “Hilton düşmanlarına” aman vermediniz, Beyaz Türk muhitlerini cengâverce savundunuz.

Her bir şeye yetiştiniz de, neden “eskinin kötülüğüne” ilişkin tek satır yazmadınız?

Neden kapalı devre “sen beni seç, ben seni seçeyim” durumlarına itiraz etmediniz?

Eskinin kötülüğünü, “yeni kötü” geldikten sonra mı anladınız?

Hadi eskinin kötülüğünü geç de olsa teslim ediyorsunuz, aferin... Risk ortadan kalkmış, eski kötüye “kötü” demenin müeyyidesi kalmamıştır. Hem de sınanmış, sağlaması alınmış bir kötülüktür bu...

Peki, “yeni kötü”nün hangi kötülüğünü gördünüz?

Hangi icraat, hangi atama, hangi idari tasarruf, ses kayıtlarıyla ortaya çıkmış hangi “istenmeyen ilişki” sizi ikrah noktasına getirdi de, insanları kötüler arasında tercih yapmaya zorluyorsunuz?

Şuna adlı adınca, “Patron istediği için eski kötüyü savunuyoruz” deseniz ya! Daha delikanlı bir tavır koymuş olursunuz. Neden çekiniyorsunuz?

Bu meseleyi de bu şekilde hallettikten sonra, gelelim Başsavcı’nın muhtırasına.

Parlamento, bilindiği üzere, tek “yasama organı”dır.

Parlamento yasa çıkarır, denetleme organları denetler. Bitti...

Denetim için başvurma hakkı da, sadece Cumhurbaşkanı’na ve belli bir çoğunluğu oluşturan parlamento üyelerine aittir.

Dolayısıyla hiçbir savcı, hiçbir müddei, hiçbir devlet komiseri, yasama organına iş ve işlev yükleyemez, “şu yasayı çıkarabilirsin, bu yasayı çıkaramazsın” diyemez, kafasına göre “laiklik tanımı” yapamaz, parti gruplarına ültimatom veremez.

Buna yetkisi, ödevi ve hakkı yoktur...

Başsavcılık çünkü, “yargısal denetim organı” değildir.

Parlamentonun hangi yasayı çıkaracağı, anayasanın hangi maddelerini değiştireceği, yine parlamentoyu ilgilendirir.

Başsavcı Yalçınkaya, yasaların vermediği bir yetkiyi kullanıyor, yasama faaliyetine müdahale ediyor... Dolayısıyla “suç” işliyor.

Öyle böyle değil...

Basbayağı anayasa suçu...

Beklenirdi ki, “eski kötü”yü tercih eden zevat, AK Parti’ye yaradığı için değil, demokratik parlamenter sisteme zarar verdiği için bu suça karşı çıksın.

Tayyip düşmanlığı öylesine gözlerini karartmış ki, AK Parti’ye yaramayacağını bilseler, köşelerinde “ordu göreve” pankartı bile açacaklar. Böyle de utanmaz adamlar...



Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Kekeç Arşivi