Fatma Tuncer

Fatma Tuncer

Çocuklar özel mülkümüz değil ki!

Çocuklar özel mülkümüz değil ki!

Kaybettiği kitabı bulup, sahibine iade etmek için bütün kütüphaneyi, çekmeceleri, rafları alt üst eden ve bulamadığı için de kendini suçlayan, yeni bir kitap alıp arkadaşına vermeyi ve hatasını telafi etmeyi düşünen arkadaşım, yaşadığı bu duygusal kaosu benimle paylaştı. Ve görevini ihmal etmiş bir er gibi yüzüme baktı sonra da, "münafıkların özelliklerinden biri de emanete ihanet etmekmiş. O yüzden kendime biraz kızdım, aldığım kitabı neden zamanında vermeyip bu kadar geciktirdim diye hayıflandım" dedi... Ona, "kendimize ait eşyaları kaybedebileceğimiz gibi arkadaşımızdan aldığımız kitabı da kaybedebiliriz. Bu tercih edilen bir şey olmasa da başımıza gelebilir. Böyle durumlarda kaybettiğimiz şeyi telafi eder ve sahibinden helallik isteriz" dedim. Güldü, zaten ben de farklı bir şey yapmadım diye ekledi...

Kültürümüzde emanet mal, sahibine iade edilinceye kadar uygun bir mekanda saklanır ve itina ile korunur. Büyüklerimizden öyle görmüş ve öyle işitmişizdir. Elimizdekini sahibine iade ettiğimizde ise rahat bir nefes alır, "emaneti sahibine verdik" deriz...

Yaşlılarımız, söz arasında"Allah ne zaman dilerse emanetini o zaman alır" diyerek teslimiyetlerini ifade ederler. Ne olursa olsun emanet olan bir şey, titizlikle korunur ve geri iade edilir... Olaya bir bütün olarak baktığımızda ise, üstümüzde hakkıyla koruyamadığımız bir çok emanet varlığın olduğunu görürüz... Ve her şeyden önce emaneti yüklenmiş, sorumluluk sahibi bir kul, yani insan olduğumuzu biliriz... O yüzden sahip olduğumuz her şeyin, bir sahibinin olduğunu bilir ve bu bilinçle hareket ederiz. İhanet edenlere mesafemiz de o yüzdendir. Çünkü sadakat şiarımızdır ve emanete hıyanet edenler bu şiarı ihlal etmişlerdir.

Üstümüzdeki emanetleri düşündüğümde büyük bir hazineye düştüğümü hissediyor ve bunca emanetin taşıyıcılığını yapan insanın yükünün ne kadar ağır olduğunu görüyorum.... Bütün bunlar beni çok ötelere yani hepimizin birer emanetçi olduğumuz gerçeğine götürüyor ve bir insan olarak bulunduğum koordinatı görüyorum.

Nefes, sağlık, güzellik, gençlik, para, servet, akıl... her şey emanet... İnsan emaneti yüklendi ve kendisine verilenleri maksadına uygun şekilde kullanacağına dair söz verdi. Söz vermek zaten emaneti yüklenmektir, sorumluluk bilinciyle hareket etmektir...

Bunca emanet kulvarları arasında çocuklarımızın da özel bir yerinin olduğunu düşünüyorum. Unutmayalım, çocuklar bizim özel mülkümüz değil, Allah'ın emaneti... Ama ne yazık ki, bazı ebeveynler çocukları üzerinde sınırsız haklara sahip olduklarını düşünerek onları birer köle gibi değersizleştiriyor. Elbette ki, burada, İslami ve insanı duyarlılığını hayatının bütün alanlarına taşıyan kişilerden bahsetmiyoruz. Çocuklarını dilendiren, onlara şiddet uygulayan, ağır işlerde çalıştıran, eğitim hakkını elinden alan, onlara sevgi vermeyen anne babalardan bahsediyoruz. Bu kimseler nasıl olsa çocuk benim çocuğum istediğim gibi davranırım diyerek, çocuklarına değer vermezler, sevgilerini esirgerler, onları himaye ettikleri birer köle gibi görürler... Bu tür ortamlarda çocuklar, ebeveynlerinin kör emelleriyle solarken, varoluşsal hedeflerini ortaya koyabilecek fırsat dahi bulamazlar. Çünkü çocuk ebeveyninin elinde bir esirdir ve hiçbir zaman kendisi olamaz, kendisini farklı bir birey olarak da göremez...

Büyüklerimiz çocuklarla ilişkilerinde daima haklı olduklarını düşünürler ve çocuğa söz söyleme hakkı tanımazlar. O yüzden çocuklar genellikle günah keçisi ilan edilir ve her zaman büyüklerin haklı olabileceğini düşünerek kendilerine olan inançlarını yitirirler. Kendisine değer verilmeyen bir çocuk insanlara değer vermeyi bilemez bilmediği için de sürekli bir arayış içinde olur. Oysa anne babanın çocuk üzerinde hakları olduğu gibi çocuğun da anne baba üzerinde hakları vardır. Kimse, nasıl olsa babayım, istediğimi yaparım diye, çocuğa şiddet uygulayamaz, onun haklarını ihlal edemez, ona zulmedemez... Ama aynı şekilde İslami terbiye üzerine büyümüş bir çocuk da ebeveynine saygı ve şefkatle muamele etmekle yükümlüdür.

Yaşadığımız çağın belli başlı sorunları var. Bu sorunlar sadece bireyleri değil, aileyi de vuruyor ve aile bireylerini birbirlerinden ayrıştırıyor. Ancak yaşanan sorun ne olursa olsun, Allah bütün ilişkilerimizde adil olmayı hakkaniyet ölçülerine riayet etmeyi emrediyor. Ebeveynlerin çocuk üzerindeki hakları ön planda tutuluyor olabilir ancak bu hiçbir zaman çocuğun da anne baba üzerinde hakkının olmadığını göstermez. Unutmayalım ki, çocuklarımız bizim mülkümüz değil, bizlere verilmiş bir emanet, o yüzden bu emanetleri en iyi şekilde korumalı, onların bizden farklı bir insan olduğunu kabul etmeli ve çocuklarımızı desteklemeliyiz. Halil Cibran, bahsettiğimiz ebeveynin çocuk algısını şu cümleleriyle ifade ediyor: "...Onlar sizin aracılığınızla oldular, ama sizden değil; Ve sizle olsalar da, size ait değiller... Onlara sevginizi verebilirsiniz ancak, düşüncelerinizi değil; Çünkü onların kendi düşünceleri olacaktır... Onların bedenleri için bir yuva sunabilirsiniz; ama ruhları için değil; Çünkü onların ruhları, yarının evini mesken tutmuştur, sizin rüyalarınızda bile ziyaret edemeyeceğiniz yerlerde... Onlar gibi olmaya çalışabilirsiniz; ama onların sizin gibi olmaları için değil... Çünkü hayat ne geri sarar, ne de dünde oyalanır... Sizler, yaşayan oklar olarak çocuklarınızı ileriye fırlatan yaylarsınız...

Şunu unutmayalım ki, bir çocuğun zihninde ebeveyninden kalan en tesirli hatıra sevgi ve onay sözcükleridir...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Fatma Tuncer Arşivi