Ahmet Kekeç

Ahmet Kekeç

Çelişkini çöz de gel

Çelişkini çöz de gel

Kimin doğruyu söylediği en geç iki gün içinde belli olacak... Önder Sav’ın dolduruşuna gelerek “Resepsiyona parti olarak katılmayacaklarını” açıklayan Muharrem İnce mi, “Herkes serbest, isteyen katılır, isteyen katılmaz” diyen Kemal Kılıçdaroğlu mu?

Buradaki “herkes serbest”, ihtiyaçtan bulunmuş bir formül...

Bulunabilecek en iyi formül belki de.

Resepsiyon yüzünden birbirlerini yemeye başladılar çünkü... Partiyi bölünme noktasına getirdiler...

Herkes serbest olsun ki, katılıp katılmama kararı Önder Sav’la Kılıçdaroğlu arasında “niza konusu” olmaktan çıksın. Hem de, “CHP’nin Çankaya boykotu sürüyor... Ne ayıp!” türünden sevimsiz yorumların önü kesilsin.

Bana sorarsanız, kimse katılmayacak...

Belki Doğu kökenli bir iki milletvekili salonda görüntü verir.

Belki Kılıçdaroğlu havayı koklamak için şöyle bir uğrar... Bu kadar!

Muharrem İnce olmayacak...
Eşiyle birlikte, bilmem ne ilçesinde düzenlenecek “Cumhuriyet Balosu”na katılacakmış... Bu ilçede düzenlenen ilk balo olması hasebiyle de tarihsel ve ideolojik bir öneme sahipmiş.

Dolayısıyla, sorduklarında, “Angajmanım vardı. Bu nedenle Resepsiyonda bulunamadım” diyebilecek.

Böyle diyebileceğinin “ince işaretlerini” veren Muharrem İnce, oysa, Önder Sav’ın işaretiyle yaptığı “parti olarak katılmayacağız” açıklamasını, Çankaya’ya yönelik ağır sayılabilecek ifadelerle süslemiş, CHP olarak uyguladıkları ideolojik boykotu gerekçelendirmişti kendince...

Neler de söylememişti ki! “Başörtüsü” demişti... “Çankaya tarafsız değil” demişti... “Dini kisve kamusal alanda görünürlük
kazanıyor, Resepsiyona katılarak bunu meşrulaştırmak istemiyoruz” demişti...

Hatta daha da ileri gitmiş, “Abdullah Gül bizim Cumhurbaşkanımız değil” demeye getirmişti...

Hem böyle demişti, hem de aynı gece telefonla bağlandığı televizyon programında “böyle demek istemediğini” söylemişti.

Kısacası, yarıp geçmişti...

Kılıçdaroğlu, müteaddit sefa sorulmuş “Resepsiyona katılacak mısınız? Partide bir sorun var mı?” sorusuna, dün, biraz da sinirli bir tonda, “Bu işi bu kadar büyütmeyin arkadaşlar. Partide bir sorun yok. Arkadaşlarımızı serbest bıraktık. İsteyen katılır, isteyen katılmaz. Türkiye’de bunca yoksulluk varken, ikide birde bu konuyu günde
me getirmeyin” mealinde bir cevap verdi.

İşi tatlıya bağladı...

Fakat doğruyu söylemedi.

Birincisi, bu işi bu kadar büyüten, “ideolojik varoluş” sorunsalı haline getiren kendileri... Yani, kendi partisi CHP...

Başlangıçtan beri, Çankaya’ya yönelik sistematik bir “yok sayma” kampanyası yürüttüler. Ne Gül’e, ne de başörtülü eşine saygı durdular...

Eşli eşsiz hiçbir Resepsiyona katılmadılar...

Hiçbir çağrıya, hiçbir davete, hiçbir zirve teklifine olumlu cevap vermediler. Sezer’e koşarak giderlerdi oysa...

İkincisi, “Türkiye’de bunca yoksulluk varken” bu işi gündemden hiç düşürmeyen yine kendileri... Bkz... “Başörtüsü” ve “Resepsiyon” konusundaki muhtelif açıklamaları ve “iç sıkıntıları...”

Üçüncüsü, “partide böyle bir sorun” demekle sorun izale olmuyor.

Böyle bir sorunları maalesef var...

Bu sorunu “herkes serbest” formülüyle aşmış görünebilirler ama “temel özgürlükler” konusundaki “çelişkileri” sürüyor.

Belki de bu yüzden “gerçek bir parti” olamıyorlar...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Kekeç Arşivi