Cüzdan değil vicdan iktidar olmalı!
- Lütfü Bey; Dünya Ticaret Merkezi’ne tahsis edilen İstanbul’daki bir araziyle ilgili olarak başlatılan rüşvet operasyonu, yüksek yargı mensuplarına kadar uzandı. Bu olaya yargıçların yanı sıra, Yargıtay eski daire başkanlarının da adı karıştı. Nasıl yorumluyorsunuz bunu?
- Yargıda eskiden vicdan ile cüzdan arasında kalma durumu vardı. Herhalde artık o durum aşıldı. Vicdanın sesine değil cüzdanın sesine kulak verilen bir aşamaya varıldı! Ancak bu durumu sadece yargı dünyası ile sınırlamak yargıya haksızlık olmaz mı? Mesela tıp dünyasında da vicdanlar ile cüzdanlar arasında kalma durumu çoktan aşılmadı mı? Vicdanın sesine değil cüzdanın sesine kulak verilen bir aşamaya varılmadı mı? Bakın bugün acil müdahale edilmesi gereken hastaya “Paran yoksa öl” diyen doktorlara sıkça rastlanıyor. Ya da daha çok para kazanmak uğruna, hastaların sağlam organlarını bile ameliyatla alan doktor vakalarına rastlanıyor. Bu örnekleri bir çok meslek mensubu için de sergilemek mümkün; ama uzatmayalım. Asıl bunun altında yatan neden üzerine konuşalım. Maalesef çoğu insan artık kafasının içinde vicdan değil cüzdan taşıyor! Çoğu insanı vicdan değil cüzdan yönetiyor! Vahşi kapitalizm vicdan, ahlak gibi insanı insan yapan malzemelerden çalarak bir toplum inşa etti. Tıpkı demirinden, çimentosundan çalarak bina inşa eden müteahhitler gibi. Bu durumda malzemesi eksik binaların çökmesi gibi, malzemesi eksik insanlığın da çökmesi normal değil mi? Haksız kazançların, yolsuzlukların, hırsızlıkların, insanın insanı sömürmesinin zirveye çıkması kaçınılmaz değil mi? Peki bu duruma nasıl son vereceğiz? İnsanlığın yıkılan kolonlarını, kirişlerini yeniden nasıl inşa edeceğiz? İnsanlığı nasıl sağlamlaştırıp güçlendireceğiz? Bunun için çok şiddetli, çok sık manevi depremlere ihtiyacımız var. Bu manevi depremlerle öylesine sarsılsın ki insanlar, yıkılsın insanca-hakça olmayan vahşi kapitalist anlayışlar. Ne yazık ki bu vahşi kapitalist anlayışlar dünyayı yönetiyor. Kafalarında vicdan değil cüzdan taşıyanlar dünyamızı yönetiyor. O nedenle de dünyamız her geçen gün yaşanılır olmaktan çıkıyor. Bilelim ki vahşi kapitalist anlayışların iktidarı olan cüzdanların iktidarını yıkarsak ve onun yerine insanca-hakça anlayışların iktidarı olan vicdanların iktidarını kurarsak, insanlığı kurtarabiliriz. Yoksa insanlığın yok olmasının önüne geçemeyiz. İşte bu düşüncelerle diyorum ki, vicdanlar iktidara! Dünyada cüzdanlar değil vicdanlar iktidar olmalı!
KERİZ KUVVETLERİ MENSUBU YERİNE KONMA!
- Amirallerin, albayların adlarının da karıştığı Deniz Kuvvetleri’ndeki fuhuş çetesi operasyonunda, bir takım subayların yabancı kadınlarla girdiği seks ilişkisi sonucunda, ülkemizi yabancı ülkelere bağımlılıktan kurtaracak askeri projelerin dışarıya sızdırıldığı iddia ediliyor. Nasıl yorumluyorsunuz bu konuyu?
- Demek ki ülkemizi yabancı ülkelere bağımlılıktan kurtarmak için, önce bazı subayları yabancı kadın bağımlılığından kurtarmak gerekiyor! Önce yabancı kadın bağımlılığına son vermek gerekiyor! Eğer bu iddialar doğruysa, Silahlı Kuvvetlerimizde, özellikle de Deniz Kuvvetlerimizde kadın düşkünü bazı subaylar bulunuyor. Ve de bu subayların seks ilişkisine girdikleri yabancı kadınlar marifetiyle, ülkemizi yabancı ülkelere bağımlılıktan kurtaracak projeler dışarıya sızdırılıyor. Böylelikle de bizi yabancı ülkelere muhtaç etmeyecek milli silah sanayimizin kurulması engelleniyor. Maalesef bazı subaylar avanak yerine, başka bir deyişle keriz yerine konulup, bu yabancı kadınlarca tuzağa düşürülmüş. Onlara Deniz Kuvvetleri mensubu değil de adeta Keriz Kuvvetleri mensubu muamelesi çekilmiş! O subayların içine düştüğü bu durum acıtıyor içimizi. Ve de yaralıyor Silahlı Kuvvetlerimizi. Bu konunun bir yanı. Şu da konunun diğer yanı: Malumunuz bazı çevreler, Deniz Kuvvetleri’ndeki bu fuhuş çetesi operasyonuna, “bu konu devletin gizliliğiyle ilgilidir; milletin gözü önünde yapılan bu tür operasyonlar devlete de orduya da zarar verir” anlayışıyla yaklaştı. Onlara göre bu işler aleni olmamalı, gizli kalmalıydı. Devletin gizliliği esas alınmalıydı. Bence işte asıl “devletin gizliliği” denilen bu konu üzerinde durulmalı. Nedir pek çok olayda öne sürülen “Bu konu devletin gizliliğiyle ilgilidir” savunması? Nedir milleti ilgilendiren şeylerin milletten gizlenme çabası? Örneğin Koramiral Atilla Kıyat, Jandarma Genel Komutanlığı’nın bir birimi olan JİTEM başta olmak üzere devletin pek çok cinayet işlediği itirafında bulunuyor; ama bazı çevrelerce hemen “Bu konu devletin gizliliğiyle ilgilidir” savunmasına geçiliyor. Böylelikle “faili meçhul” denilen 17 bin 500 cinayetin faili gizlenmek isteniyor. Devletin bildiği failler, milletten gizleniyor. “Devletin gizliliğiyle ilgilidir” denilip, gizlenen bir başka örnek vermek gerekirse hemen aklıma şu geliyor: 1974’teki Kıbrıs Harekatı’nda Deniz Kuvvetlerimize ait bir savaş gemisi, kendi uçaklarımız tarafından batırılınca, bu da devletin gizliliğine dahil edilip, çok uzun yıllar milletten gizlenmişti. Kimbilir bugüne kadar “Devletin gizliliğiyle ilgilidir” denilip, milletten daha başka neler gizlendi? İşte asıl bu anlayış son bulmalı. Bu gibi konularda devletin bilip de milletin bilmediği hiçbir şey olmamalı. Gerçi bu konular bugün artık dün olduğu gibi pek gizlenemiyor. İletişimin zirve yapmasının getirdiği şeffaflaşma sonucunda, gizleme çabaları sonuçsuz kalıyor. Artık askeri darbe teşebbüsleri bile işporta pazarına düşer gibi internet sitelerine düşüyor. Öyleyse artık devlet de herkes de bu gerçeği görmeli. Yapılan utanç verici işleri gizlemek yerine, kapalı kapılar ardında gizli işler çevrilmemeli!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.