Riyâkârlık

Riyâkârlık

O yüce dâhîyi 119 yıl önce bugün, yine böyle bir 10 Kasım günü ebediyete uğurlamışdık... Diye başlasam ve edebiyatda Sembolizm akımının öncülü kabûl edilen Arthur Rimbaud (Artür Rembo, vurgular sonda, 20.10.1854 - 10.11.1891) hakkında bir anma yazısı sunsam muhtemelen omuz silker geçersiniz. Çünki bizim memleketde Arthur Rimbaud’yu kimse iplemez.

Onun için yine efendilik bende kalsın ve ben yazıma şöyle başlayayım:

O yüce dâhîyi 72 yıl önce yine böyle bir 10 Kasım günü ebediyete uğurladık.

Ancak bu vesîleyle bir deney yapsak ve lâlettâyin yoldan çevirdiğimiz on kişiye Yüce Önder Atatürk’ün ölümüne dâir duygu ve düşüncelerini, diyelim ki yine onar satırlık birer metinle ifâde etmelerini istesek zannımca ortaya birbirine çok benzeyen on metin çıkar. Seviye farkıyla “Atam, Atam! Sen kalk da ben yatam!” ile “Gidiyor, on yedi milyon kişi takmış peşine. - Gidiyor, rastlayamaz bir daha târih eşine!” arasında değişen metinler.

Mâdem “deneysel” takılıyoruz bir deney daha:

Çevirelim yine yoldan rastgele on kişiyi ve bize “Kemalizm’in Temel Direkleri” olduğu iddia edilen “Altı Ok”un neleri sembolize etdiğini soralım. Eğer on kişiden ikisi sayabilirse çok şaşarım. İnanmazsanız deneyi kendi üzerinizde uygulayın!

Gördünüz mü?

Sevâbına ben sayıvereyim:

Cumhûriyetçilik, İnkılâbcılık, Halkçılık, Devletçilik, Laiklik, Milliyetçilik!

Ama sizlere onyıllardır yalan söylüyorlar! Bu altı kavram Kemalizm’in temeli değil CHP’nin 1935 Kurultayı’nda kabûl etdiği parti programı umdeleridir.

Atatürk doktrin istemiyordu. “Doktrinler bizi dondurur.” diyordu.

Eğer ille “temel prensip” istiyorsanız onlar ikidir:

- Hâkimiyet-i Milliye

- İstiklâl-i Tâm

O altı ilkeden “Devletçilik” yâhut “İnkılâbcılık” gibi bugün artık zâten hiçbir mânâ ifâde etmeyenler bir yana “Laiklik” bile “Hâkimiyet-i Milliye” İlkesi’nin zımnında mündemicdir. Yâni Türkiye’de laikliğin alternatifi “Şerîat Düzeni” olduğuna göre bundan yüz çevirdiniz mi “Hâkimiyet-i Milliye” İlkesi kendiliğinden hapı yutar. En azından İslâmiyetde “millet” değil “ümmet” esâs olduğu için!

Aslında TBMM kayıdsız şartsız “egemen” olduğu sürece “Cumhûriyetçilik” bile “vazgeçilebilir” bir ilkedir. Ama tutup “Yanına bir de senato ekleyelim!” dediğiniz an Kemalizm yine hapı yutar. Çünki bir “asiller” meclisidir. Yeniçeri kazıntıları 1961’de “Atatürk nâmına” (!) onu da yapdılar!

“İstiklâl-i Tâm” İlkesi ise 1951 Eylülü NATO’ya girişimizden çoook evvel, daha 12 Mayıs 1939’da, yâni Yüce Önder’in vefâtından sâdece altı ay ve iki gün sonra İsmet Paşa’nın İngiltere’yle bir askerî savunma paktı imzâlaması sonucu rafa kaldırılmışdır. Bunu, Fransa ve Almanya ile askerî paktlar izledi. Yâni savaşan üç devletle aynı anda ittifak!

Demek istediğim Yüce Önder 10 Kasım’da öldüyse fikriyâtı da 11 Kasım’da can çekişmeğe başladı. Bir “Saray Kaşkarikosu” sonucu Celâl Bayar ekarte edilip yerine askerin gözdesi İnönü getirilerek!

Kısacası “Atatürk öldü ama rûhu ilelebed yaşayacak!” diye kimse riyâkârlık etmesin!

NOT: 10 Kasım 1982 günü yazdığım bir denemeyi kısaltarak aldım buraya. Y.A.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi