M. Emin Parlaktürk

M. Emin Parlaktürk

Dilenmek

Dilenmek

Müslümanlar arasındaki dayanışma ve yardımlaşma, medyaya yansıyan yönüyle göz kamaştırıyor.

Bunu sadece bayramlarda görmüyoruz.

Sair zamanda da en güzel örnekler sergileniyor.

Son olarak Kurban bayramı vesilesiyle yapılan yardımlar ve kesilen kurbanların muhtaçlara ulaştırılması göz yaşartıcı sahnelerle dolu geçti.

Bu işi başarıyla yapan o kadar çok hayır kuruluşu var ki, isimlerini saymak ve yaptıklarını anlatmak sütunumuza sığmaz.

Yapılanı sadece bir et yardımından ibaret saymak, bu hizmeti kavramamak demektir.

Yurtiçi ve yurtdışındaki yoksulların yanında olmak, onların dertleriyle dertlenmek ve yaralarına merhem olmaya çalışmak, müthiş bir dayanışma örneğidir.

Çoğu zaman devletlerin yapamadığını, bu sivil kuruluşlar başarıyor.

***

Özellikle Türkiye’nin hemen hemen her yerinde örgütlenen bazı hayır kuruluşlarımız köylere kadar ulaşabilmekte, yoksullara yaptıkları gıda yardımı yanında, sağlık hizmetleri de götürmektedirler.

Devlet emrindeki Vali ve Kaymakamlılarda bulunan sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıfları ile Belediyelerin fakirlere yaptıkları yardımlar da için başka bir boyutudur.

Buna rağmen memleketimizde dilencilik sona ermiş değil!

Hatta bayram günlerinde bile cami önlerinde ve sair kalabalık mekanlarda dilenen insanları görebiliyoruz.

Neden?

Acaba, bu insanlar gerçekten muhtaç oldukları için mi dileniyorlar, yoksa alışkanlık haline getirdikleri mesleklerini mi icra ediyorlar!...

Allah kimseyi dilenmek zorunda bırakmasın.

Dilencilik ar işidir, kolay birşey değil!

Ama, hiç belli olmaz, zorunlu hallerde insan böyle bir durumla da karşılaşabilir.

Hayat sürprizlerle doludur ve dünya bir imtihan meydanıdır.

Böyle bir durumda, ancak üç sınıf kimseye dilenmek dinen hak ve caiz olabilmektedir.

Bunlar: Borçlu kefil, malı helak olan ve zenginken fakir düşenlerdir.

Kefillik, günümüzde çok sık karşılaştığımız ticari bir sorundur.

Malın helaki de, genellikle yangın, sel, deprem gibi doğal afetlerle gelen felaketlerdir.

Zenginken fakir düşmek ise, iflas başta pek çok sebeplerle gerçekleşebilir.

Bunların hepsi, kişiyi dilenmek zorunda bırakabilir.

Bu durumda insan kınanmaz, bilakis yardımcı ve destek olunur.

***

Sahabeden Kabisa (r.a) diyor ki; “Bir keresinde kefillikten dolayı ağır bir borç altına girmiştim. O sırada Rasûlüllah aleyhissalatü vesselam’a geldim. Bu borç sebebiyle kendilerinden sadaka istemeye mecbur kaldım. Rasûlü Ekrem bana:

“Biraz otur, sabret. Bize zekat malı getiren olur” buyurdu.

Sonra Rasûlüllah sözüne şöyle devam etti:

“Ey Kabisa!

İstemek yalnız şu üç sınıf insana helaldir:

Birincisi cemaate veya ferde kefil olarak borçlanan kimsedir ki, kefilliğini yerine getirene kadar dilenmek ona helal olur. Fakat aldığı sadaka ile borcunu ödedikten sonra artık dilenmekten sakınır.

İkincisi, serveti bir afete uğramasıyla helak olan kimse ki, hayatî ihtiyaçlarını temin için isteyebilir.

Üçüncüsü, zengin iken fakir olup ihtiyaca zarureti olan kimsenin istemesidir ki, o da mubahtır. Bu kimse, çevrede “yazık, falan kimse fakir düşmüştür” diye acınacak şekilde şiddetli bir ihtiyaç içinde bulunmalıdır. O zaman bu kişi de, hayat ve maişette zaruri olan ihtiyaçlarını temin edinceye kadar helal olarak ister, dilencilik yapar.

Ey Kabisa!

Bu üç sınıf insanlardan başkasının dilenmesi haramdır. Aksi halde o dilenci, dilendiği parayı haram olarak yer” buyurdular. (Tecrid-i Sarih Tercümesi, c.5, s.126)

***

Günümüzde devletin, belediyelerin ve sivil kuruşların bu kadar yaygın yardım ve desteklerine rağmen hala dilenenler varsa, burada ya bir ihmalkârlık ya da bir sahtekârlık var demektir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
M. Emin Parlaktürk Arşivi