Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Ya ispat et... Ya “milyonlarca özür” dile!

Ya ispat et... Ya “milyonlarca özür” dile!

Herkesin, “ibretle düşünmesi” ve “ders” çıkarması gereken bir “hikâye” ile başlamak istiyorum yazıma.
Hikâye şu:
Lâfı-sözü dinlenen, ağzından çıkan her lâfa itibar edilen bir adam, bir başka adam hakkında; “iddia” mı desem, “iftira” mı desem, bir lâf etmiş...
Dedik ya, “lâfı dinlenen” biri... Ağzından çıkan her söz; “durgun suya atılan taş”ın oluşturduğu “halka”lar misali; halka halka, sokak sokak, mahalle mahalle, şehir şehir yayılıp, bütün ülkede duyulmuş...
Ve tabiî; adı geçen şahıs hakkında kimi “buğz” etmiş, kimi “kin” duymuş, kimi de öfkelenmiş!..
Anlayacağınız;
Bu “hınç”ların ardından, bir “linç” kampanyası açılmış adam hakkında... Gıyabında, çoktaan “hüküm” verilmiş... Bu “yargısız infaz”ın sonunda; hani adamı ellerine geçirseler, bir kaşık suda boğacaklar!.. “Aleyhinde” böyle bir hava oluşmuş yani...
Günler, haftalar ve hatta aylar böyle geçip giderken; “sözü dinlenir adam”, bir hata ettiğini farketmiş... Ağzından çıkan sözün, bir “iftira” olduğunu anlamış...
Anlamış, anlamasına da;
Ok yaydan fırlamış bir kere...
BEN ETTİM, SEN ETME!
Yine de, “dürüst ve imanlı” bir adammış... “Pişmanlık” duyup, başlamış kıvranmaya... “Ne yapsam, ne etsem de kendimi affettirsem?” diye düşünürken, karar vermiş; gidip “özür” dileyecek...
Düşündüğü gibi de yapmış...
Gitmiş “iftira” attığı adamın yanına... “Ne olur” demiş; “Ben ettim, sen etme!.. Bir halt işledim, ne olur beni affet!”
“Olur” demiş adam; “Özrünü kabul ederim ama, bir şartla!”
Adam, sevinçle bağırmış;
“Ne istersen yaparım... İstersen kölen bile olurum!.. Yeter ki beni affet!”
Adamcağız, bir “çuval” bulmuş, içine de “kuş tüyleri”ni doldurup, ağzını bağladıktan sonra; “Hadi” demiş, “Şu dağa çıkalım!”
Çıkmışlar... Dağın “en rüzgârlı tepesi”ne geldiklerinde, adam çuvalın ağzını açmış, “kuş tüyleri”ni boşaltmaya başlamış!..
“Kuş tüyü” bu; hiç rüzgârda durur mu?.. Her birisi, ayrı bir yere dağılmış!.. Kimi Hanya’ya, kimi Konya’ya!..
Bu manzarayı şaşkınlık içinde izleyen adam, “bu işin nereye varacağını” merak ederken, çuvaldaki son tüyü de döken adam; kendisine “iftira” atan adama dönüp, demiş ki;
“Hadi, sıra sende... Rüzgârın dağıttığı şu tüyleri tek tek topla, doldur şu çuvala da, özrünü kabul edeyim!..”
Mümkün mü o tüylerin hepsini tek tek toplayıp da yeniden çuvala doldurmak!..
Elbette mümkün değil!.. Çünkü, “dağın her yanına” dağılmışlar!..
Adam; “Ben bunları nasıl toplarım?” diye düşünürken, “iftira”ya uğrayan adam, şöyle konuşmuş:
“Senin bana attığın iftira da, aynen bu tüyler gibi, ülkenin her yanına dağıldı... Sen, nasıl ki bu tüyleri tek tek toplayamazsan, ben de senin sözüne kanan insanlara tek tek anlatamam!”
K.K.’YA İSPAT DÜŞER!
Nasıl, “ibretlik bir hikâye” değil mi?..
İşte, Bay Kılıçdaroğlu da, hikâyedeki “müfteri adam” gibi... “Bütün CHP’liler” onun ağzından çıkan iddiaya inanmaya zaten hazır oldukları için, o da bol keseden savuruyor!..
Malûm, geçen haftaki “CHP Grubu”nda, Akit, Yeni Şafak ve Kanal-7 hakkında bir “iftira” atmıştı... Bizlere, “3-4 trilyonluk kaynak aktarıldığını” iddia etmişti!..
Bu “iddia”lar, sadece “CHP Grubu”yla sınırlı kalmadı... “Televizyon”lar yayınladı, “gazete”ler yayınladı... Yani, bu “iftira” bütün ülkeye yayıldı!..
Peki, biz ne yapalım şimdi?..
Tamam, “iddiasını ispatlamayan şerefsizdir” dedik ama, kaç kişi duydu?..
Bay K.K., madem ki “iftira”sını ispatlayamıyor, o halde bir “çağrı”da bulunuyoruz kendisine;
“Yine çık CHP kürsüsüne... Televizyonlar canlı yayın yaparken, Akit’ten de, Yeni Şafak’tan da, Kanal-7’den de özür dilediğini açıkla... Hem de, milyon defa açıkla... Ki, duymayan kalmasın!.. Ne bileyim; dolmuşa bindiğini, mandepsiye bastığını, iftira attığını söyle!..”
Haa, bunu yapmaz da, daha ileriki bir zamanda; birçoklarının yaptığı gibi; “özür” dilemeye, “helâllik” istemeye gelirsen, “çuval dolusu kuş tüyü”nü rüzgârda savurtup, “hadi topla” deriz!..
Yoksa; “özür”ünü kabul etmez,
Hakkımızı da “helâl” etmeyiz!..
Şimdiden söyleyelim;
Öldüğünde, “Hakkımızı helâl etmiyoruz” diye başlık atarsak; sakın eşin, çocukların veya damatların “dâvâ açmaya” filân kalkmasın!..
Şimdiden söylüyoruz ki;
“Vasiyet”ini ona göre yap!..
Bir de öldükten sonra uğraştırma bizi!
Kimin ne zaman öleceği elbette belli olmaz... Ama, en iyisi mi, bir an önce “CHP kürsüsü”ne çık, kameraların önünde “özür” dile!..
Unutma ki; “geciken adalet” nasıl ki “adalet” olmuyorsa, “geciken özür” de, “özür” olmaz!..
Ya “özür” dileyeceksin,
Ya da “ispat” edeceksin!..
Kaçarın yok!..
KILAVUZLARIN KİM?
Haa, “Kayseri Belediyesi” ile ilgili “yolsuzluk iddiaları”nı da yuttuk sanma!..
Bizimle ilgili iddiaların nasıl “delilsiz” ise, Kayseri ile ilgili iddiaların da “delilsiz”dir!..
Sen kalkar; “sahtecilik ve dolandırıcılık”tan 6 yıl hapis cezası almış Ali Hamurcu gibi bir adamın “iftira”larına... Verdiği “karşılıksız çek”ler yüzünden “50-60 kişiyi dolandırdığı” iddiasıyla Kayseri, Bursa, Ankara ve İstanbul’daki “Asliye Ceza Mahkemeleri”nde dosyaları olan ve “yargılanma”yı bekleyen Şevki Kulkuloğlu gibi bir “CHP milletvekili”nin “kendi paçasını kurtarma” amaçlı iddialarına sarılıp da, onlarca insana “çamur” atmaya kalkarsan, o insanlar sana haklarını helâl eder mi?..
Çünkü sen;
Elinde “bilgi ve belge” olmadan onlara “iftira” ediyor ve “kul hakkına tecavüz” ediyorsun!..
Üstelik, bunu hep yapıyorsun!..
Herkese yapıyorsun!..
“BOŞ” DEDİN, DOLU ÇIKTI!
Bilmem hatırlar mısın;
“Geçen yıl bugünlerde” de, Erzurum’daki “yargıç ve savcı”lara çamur atmıştın!..
Mahkemenin verdiği bir “arama kararı”nda, “isim ve adres hanelerinin boş olduğunu” iddia etmiştin de, Erzurum Başsavcısı Sinan Kuş, cevap verip, demişti ki;
“İşte arama kararı... Gördüğünüz gibi adres de var, şüphelilerin isimleri de!”
Sen, o olaydan bile “ders” almadın!.. Uzatılan bir belgeye, eline tutuşturulan her dosyaya “sazan” gibi atladın!..
Hiç düşünmedin ki;
“Birileri benimle oynuyor olabilir!.. Birileri, beni mandepsiye düşürüp, rezil olmamı isteyebilir!..
En iyisi mi, şunları bir inceleyeyim de, yine komik duruma düşmeyeyim!”
Hayır, bunu düşünmedin!..
Belgeleri araştırmadın!..
Artık sana “Bay Sazan” dediklerini bile duymadan, eline her uzatılan kâğıda sarıldın!..
Ve, hep duvara tosladın!..
Hep çaktın!.. Yine çaktın!
Erzurum’da çuvallamıştın,
Kayseri’de de çuvalladın!.
HAMURCU VE KULKULOĞLU!
Hadi diyelim ki;
“Peşinde icracıların dolaştığı Şevki Kulkuloğlu” senin milletvekilindir, “ona inanma hatasına” düşebilirsin, peki ama “iddia”larına sarıldığın Ali Hamurcu’nun, nasıl bir “çamurcu” olduğunu da mı araştırmadın?..
Bak, Ali Hamurcu denilen o çamurcu, karakolda verdiği ifadede ne demiş;
“Kaçarken babamın 2006 model Doblo marka arabasını ve babama ait kredi kartını alarak kaçtım. Hatta, 2004 yılında evlendiğim sene, kredi kartlarıma yine borçlanmıştım. Babam bu borçları kapatmak için ilçede bulunan evini sattı, bu borçlarımı kapattı. Yani benim aileme katkım değil, zararım olmuştur.”
Sen, “anasına-babasına hayrı olmayan” bu adamın iddialarına nasıl itibar eder, onun söylediklerini nasıl “doğru” kabul edersin?..
Anasına-babasına hayrı olmayan bir adamın sana hiç hayrı olur mu?..
Dahası da var!..
O Ali Hamurcu ki;
Kayseri Açık Cezaevi’nde yattığı sırada 10 Mart 2010’da bir hafta izin alıp, 15 Mart’ta İstanbul’a gelerek; “Mason locasının üstadları Asım Akim ve Kaya Paşakay’a suikast girişimi öncesinde yakalanan” bir adamdır!..
Sen, böyle bir adamın “iddia”larını araştıracağına, “bağlantılarını” niye araştırmadın?..
Yoksa, bağlantılarını araştırınca, karşına “Ergenekon”un çıkacağından mı korktun?.
Hele “bağlantılarını” araştır!..
Bakalım “kim” veya “kimler” çıkacak karşına?.. Araştırınca görürsün ki; Ali Hamurcu denilen bu şahıs, bir “Ergenekon piyonu”dur!..
CHP’LİLER DE İNANMIYOR!
Uzun lâfın kısası, Bay K.K.;
Sen, sen ol; bundan böyle eline bir “belge” geçtiğinde, aslını-astarını iyice araştır!..
Hele de “seçim günü”ne kadar!..
Çünkü, parti içinde sana “tuzak” kurup, “bırakıp gitmeni” isteyenler çok!..
Seni “asılsız belgeler”le yıpratıp, “komik” duruma düşürmek istiyorlar!..
Hadi, hiçbir tuzağı göremedin;
“Meclis’teki CHP’lilerin seni yalnız bıraktıklarını” da mı göremedin?..
Sen “iftira”larını savurmuş, oturmuşsun yerine... Biraz sonra Başbakan Erdoğan çıkmış kürsüye... “Çaktın!.. Yine çaktın” diyerek, bir güzel “paylamış” seni!.. O esnada, hiç yanına, arkana baktın mı?.
Gördün mü, CHP’li vekiller son derece sessiz ve sakindi... Başbakan “genel başkanlarını paylıyor” ama, CHP’li vekiller tepkisiz!.. Ne bağırma var, ne sıra kapaklarına vurma!..
Evet, “yalnız” bıraktılar seni!..
Ne demektir bu?..
Demektir ki, “sana inanmıyorlar!”
Eğer inansalardı;
Ya “kürsü”ye, ya da “AK Parti sıraları”na yürürlerdi!..
Ama, yürümediler!..
Bağırmadılar bile!..
Bu tablo, şunu gösterir:
“İstenmiyorsun artık,
Arkanı dön ve çık!”
Bay K.K., bütün bu gelişmelerden sonra sana diyeceğim şudur:
Bu “iftira” işlerini bırak!..
Eğer “kul hakkı”na inanıyorsan, “kul hakkına tecavüz” etmekten vazgeç!..
Aksi halde, bir gün birisi çıkar da, etrafa saçılan “çuval dolusu kuş tüyleri”ni tek tek toplamanı ister!..
Ya iddialarını “ispat” et, ya da “kuş tüyleri” sayısınca “özür” dile!..
Başka çaren yok!..

Gurul gurul, Gurultay!
Bay K.K., bir yandan “belge avı”yla, bir yandan da “delege avı”yla meşgul... Ne var ki; “delege”lerin büyük çoğunluğu “çarşaf liste” diyor... İşte bu yüzden; düne kadar “Blok liste” diyen Bay K.K.’nın ayakları yere basmaya ve “rakip”leri ile “pazarlık” yapmaya başladı..
Bay Baykal’ın; “80 PM üyesinden 27’sini sen belirle... Geri kalan 53’ünü Kurultay seçsin” teklifine, “başka bir formül”le cevap vermiş: “15 üyeyi Baykal, 15 üyeyi Önder Sav belirlesin... 50 üyeyi de ben seçeyim!”
“Kapalı kapılar” ardındaki bu hesaplar Kurultay’a uyar mı bilmem ama, bir “denge” kurulmazsa; “CHP’nin birlik ve bütünlüğü” tehlikeye girebilir... Şu anda, zaten “parçalı bulutlu” olan CHP, “fiilen” de bölünebilir!..
Pazar günkü Kurultay’da, parti bünyesindeki “gurultu”lar kesilemezse, korkarım ki, “yeni bir kurultay”a gitmek zorunda kalabilirler!..
İşte o zaman, CHP; “Anamuhalefet partisi” olmaktan çıkar, “Gurul, gurul, Gurultay partisi”ne dönebilir... Ve, bu “gurultu” arasında da, Kılıçdaroğlu gidebilir!..
Halep ordaysa, Kurultay Ankara’da!.. Hele seyredin!..


Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi