Cumhurbaşkanı’nın Diyarbakır mesajları

Cumhurbaşkanı’nın Diyarbakır mesajları

Önce iki dil tartışmaları ve özerklik önerisi üzerinden başlayan gerginlik, ardından peş peşe gelen açıklamalar. Muhalefetin meseleyi iktidarı köşeye sıkıştırma fırsatı olarak değerlendirmesiyle gerilim daha da tırmandı. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın bütçenin kapanışında yaptığı konuşmada verdiği mesajlar tansiyonu önemli ölçüde düşürse de, gündemin ilk sırasında hala aynı başlık yer alıyor. MGK toplantısından çıkan metin de bunu yansıtıyor.

***

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Diyarbakır ziyareti işte böyle bir atmosferde gerçekleşti. Kuşkusuz bu tür ziyaretlere gereğinden fazla anlam yüklemek gibi alışkanlıklarımız var. Yine de az önce aktarmaya çalıştığım gelişmelerin gölgesinde, bu ziyaretin bir hayli kritik olduğunu söylemek de yanlış olmaz.

Cumhurbaşkanı Gül’ün şu cümlelerinin altını çizelim önce:

‘Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi dili Türkçe’dir, bu böyle de devam edecektir. Ayrıca devletin ve kamu kurumlarının dili Türkçe’dir, ortak dilimizdir. Ama şu da bir gerçektir ki halkımızın içerisinde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları arasında farklı farklı dilleri konuşan vatandaşlarımız vardır, yörelerimiz vardır. Burada nasıl Kürtçe konuşuluyorsa, başka yerlerde Arapça konuşan vatandaşlarımız var. Sayıları azalmış bile olsa gayrimüslim vatandaşlarımızın konuştuğu diller var. Bunların hepsi de bizim dilimizdir, hepsi de bizimdir.’

Bu çerçeve önemli. Çünkü öncelikle geçmişte devletin ısrarla ve inatla yaptığı hatalara mesafeli, farklılıkları kabul eden ve bunları sahiplenen bir yaklaşım. Ama aynı zamanda BDP-PKK hattının gündeme getirdiği ayrıştırıcı tezler yerine, geleceğe birlikte yürümeyi sağlayan bir yaklaşım. Yani Cumhurbaşkanı’nın sözleri, geçmişin de, bugünün de yanlışlarına mesafeli ve aynı zamanda çözüme işaret eden bir sürecin ipuçlarını veriyor.

Yaşanan tüm yol kazalarına ve sabotajlara rağmen, demokratik açılım süreci önemli adımların atılmasına zemin hazırladı, hala da bu özelliğini koruyor. Üstelik süreci sabote etme konusunda BDP’nin (o dönemki DTP) elinden gelen katkıyı yapmasına rağmen!

***

Şu gerçeği de konuşmak gerekiyor. Evet, iki dil ya da özerklik gibi tartışmalar, işsizlik ve ekonomik sorunlara bakıldığında çok da sahici başlıklar değil. Hatta birtakım aktörler eliyle bunların gündemde tutulması, insanların asıl sorunlarının tartışılmasına da engel oluyor. Ancak bu tespit bizi şu noktaya götürmemeli. Mesele sadece bir iş ve aş sorunudur, bunlar çözüme kavuşursa Kürt meselesi de çözülür. Ne yazık ki işler bu zeminden kopalı hayli zaman oldu ve mesele sadece iş ve aş teminiyle çözülebilecek kadar basit değil.

Bir de Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir’in, cumhurbaşkanına yaptığı sunumdaki şu sözlere bakalım: ‘Kürt siyasetçilerinin ana dil ve demokratik özerklik konusundaki talep ve önerilerine tahammül edilmemesi de son derece kaygı vericidir. Unutmamalıyız ki ancak müzakere ederek, birbirimizi dinleyip anlayarak ve ön yargılardan arınarak ortak paydalarda buluşup, barışı tesis edebiliriz.’

Müzakere evet, konuşalım evet. Birbirimizi dinleyelim, buna da evet. İyi de burada iki önemli sorun var. Bir; Baydemir sanki meselenin bir tarafında terör örgütü yokmuş gibi konuşuyor. İkincisi, gerçekten konuşmaya başlarsak acaba Kürtlerin ne kadarı bu tezlere sıcak bakıyor, bunu da kestirmek kolay değil. Baydemir’in mensubu bulunduğu siyasi hareket, Kürtlerin farklı görüşler ifade etmesine bugüne kadar geçit vermedi. Devletin yıllar yılı yaptığı vahim uygulamaları konuşurken, bunu da unutmamak gerekiyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi