Masalı bırak, gerçeğe bak..

Masalı bırak, gerçeğe bak..

Ertuğrul özkök masal okumayı seviyor. 12 Eylül döneminde partileri kapatılan Demirel ve Ecevit'e atıflarda bulunarak şöyle diyor:

“O günün gazetelerine bakın. Ne Demirel'den, ne Ecevit'ten, ne de onların yakınındaki insanlardan, Avrupa'ya gidip, 'Türkiye'yi Konsey'den atın, aleyhte bildiri yayınlayın' gibi bir istekte bulunduğunu gördüm.”

En başta kendisini de yazdığı “Arayış” dergisinin kaç defa kapatıldığını, Ecevit'in yabancılara verdiği mülakatlardan yargılandığını unuttu mu özkök?

Sanki Demirel ve Ecevit Avrupa'ya “Kol kırılır yen içinde, siz işinize bakın” demişler..

Yok böyle birşey.

İki lider de Türkiye'nin Avrupa Konseyi'nden ihracını istemiyor, bir an önce demokratik yaşama geçilmesini bekliyordu..

Bu yüzden darbe yönetimine gelen baskılardan memnun idiler.

Bugün de kimse “Türkiye'yi konseyden atın, aleyhte bildiri yayınlayın” demiyor..

özkök, konuyu çarpıtmasın..

***

16 Ekim 1981'de bütün partiler kapatıldı.

Evren Paşa, Ecevit'i kastederek “Kendi içimizde halledebileceğimiz problemleri dış ülkelere jurnal ederek bir takım kuruluşlar vasıtasıyla baskı yaptırmaya çalışıyorlar” dedi.

Ertuğrul özkök de aynı şeyleri söylüyor.. Zaten özkök, Evren Paşa'yı çoook sever.

Ecevit, Evren'in sözleri üzerine TRT'ye tekzip gönderdi. (Tabii TRT yayınlamadı.)

Ecevit açıkta da kapalı kapılar ardında da aynı şeyleri söylediğini vurguluyordu.

Avrupa'nın Türkiye'yle bağlarını koparmamasını savunmuştu hep.

Ama iş demokrasiye gelince başkaydı.

Yabancı heyetlere değinen Ecevit bakın ne diyordu:

“Bu kimseler benimle çay içip edebiyattan konuşmaya gelmiyorlar. Türkiyenin bugünkü ve gelecekteki siyasal durumu ve sorunlarıyla ilgili düşüncelerimi öğrenmek istiyorlar. Herhalde yönetim, onlarla konuşurken kendi kendimle tutarsızlığa düşmemi benden bekleyemez.”

Aynı şey Demirel için de geçerliydi.

***

12 Eylül döneminde partilerin kapatılmasına Avrupa'da en şiddetli tepkiler kimlerden geliyordu? CHP'nin üyesi olduğu Sosyalist Enternasyonal'den tabii.

Türkiye'nin Konseyden ihracını isteyenler de bunlardı. Konseyin muhafazakar üyeleri, Türk parlamenterlere “CHP'lilere söyleyin, Sosyalistleri engellesinler” demişlerdi

Askeri yönetimi en çok rahatsız eden kuruluşlardan biri Uluslararası Af örgütü'ydü.

O dönemde örgütün İkinci başkanı kimdi biliyor musunuz, Mümtaz Soysal..

Geçelim.

Ecevit, 1982'de Der Spiegel'de çıkan yazısında “Demokratik ülkeler kamuoyuna” hitap ediyordu.

Yani Avrupa'ya.

Atatürkçülük adına yapılan darbeyi suçlayan Ecevit, “Der Spiegel'e bu yazıyı yazmakla bazı risklere giriyor olabilirim. Bilinen nedenlerle bu yazıyı Türkiye'de yayımlatamazdım” diyordu.

Ecevit “CHP'yi kapatmak, toplumun ve devletin bir uzvunu koparmak demektir” şeklinde yazıyordu.

Evren'in “Bizi dışarıya jurnal ediyorlar” demesinin sebebi, bu yazıydı.

***

özkök, “Rahmetli Turan Güneş'in Türkiye'yi Avrupa Konseyi'nde tutmak için verdiği mücadeleyi hala hatırlıyorum” diyor.

Ancaakk Güneş, Konsey kulislerinde Ecevit'i suçlayıcı, askeri idareyi haklı çıkartıcı konuşmalar yapıyordu.

Bu yüzden çok sevildiği sosyalistler tarafından dışlanmıştı.

Güneş'in Semih Günver'e, “Yahu, ne iştir? Gavurlar bizi askerlere satılmışız diye teşhir ediyorlar. Bizim askerler de siz bizi Avrupalılara satıyorsunuz diye suçluyorlar” demişti.

Birgün MGK Genel Sekreteri Org. Haydar Saltık Konsey'in Türk üyelerine son kez görevlendirildiklerini bildirdi.

Güneş çok kırılmıştı.

Zaten bir hafta kadar sonra Siyasi İşler Komisyonu üyeliğinden istifa etti.

İstifa deprem etkisi yaptı Konsey'de. Sosyalistler askeri idareyi protesto ettiği gerekçesiyle Güneş'i kutladılar.

Türkiye'yi Konsey'de temsil eden Büyükelçi Semih Günver'in haberi bile olmamıştı..

Peki Türkiye nasıl oldu da Konsey'den ihraç edilemedi?

Amerika, Batı Avrupa üzerinde müessirdi. Askeri yönetimin baş destekçisiydi.

Konjönktür farklıydı..

Gerisi, masal..

Masal istiyorsanız, Ertuğrul özkök'ü okuyun..

İnanın, çok iyidir..


Onur öymen, Kamer Genç'in İstanbullusu..

CHP dediğimde aklıma gelen isimler, Deniz Baykal, Onur öymen, Kemal Anadol, Canan Arıtman oluyor. O kadar çok birbirlerine benziyorlar ki, aynı portreye değişik açılardan bakıyorsunuz hissine kapılıyorsunuz. Hepsi de namludan çıkmış mermi gibi şiddetliler.. Bilhassa öymen'i Kamer Genç'e benzetirim. öymen, Kamer Bey'in İstanbullusu, bıyıksızı.. Kamer Genç'i İstanbul'a koysanız, uyar. Ama öymen'i Tunceli'ye korsanız, karanfiller içinde deve dikeni gibi durur.. Deve dikeninin insanı sakinleştirici etkisi varmış. Oysa öymen'i dinlerken saçlarım diken diken oluyor. Becerebilir mi bilmiyorum, diplomat kişiliğini siyasete yansıtsa sempatik bile bulabilirsiniz. Hiç olmazsa Kamer Genç kadar.. Canan Arıtman da Kamer Genç'in karşı-cinsi, İzmirlisi.

Kemal Anadol, Sol-İşçi hareketinin taşralı mücahitlerinden merhum Zihni Anadol'un oğlu. Şair bir yanı da var Baba Anadol'un. Oğlu Kemal ise şiirden uzak. Kemal Anadol, Deniz Baykal'lı CHP'nin halktan kopuk politikasının militanı.. Zihni Baba'nın “Kırmızı Kasket” diye bir kitabı var. Tornacılar, kunduracılar, demirciler, tütün işçileri Zihni Baba'nın yaşamının parçasıydı. Oğul Kemal ise “kasketliler”e karşı Aysun Kayacıgiller'in safında duruyor gibi..

Zihni Baba, “Doktor Hikmet Kıvılcımlı'yla Vatan Partisi'ni kurmuştu. Zaten Kemal Anadol'un ön adı Kıvılcım'dır. Doktor'un Kıvılcım soyadı alması ise Türkiye Komünist Partisi adına yayınladığı “Kıvılcım” dergisine gider. Zihni Baba hep Zonguldaklı kalmıştır, oğlu 'Kıvılcım Kemal' ben bildim bileli İzmir milletvekilidir..

Hep şu soruyu sorarım: CHP'nin tekilleşmiş numunesi olarak fevaran eden Kamer Genç, niye kişiliğinin cisimleşmiş hali olan CHP'ye avdet etmez? Hem kurultay yaklaşıyor, Baykal'ın koltuğunu doldurmaya fevkalade kabiliyetli. Sağına öymen'i, soluna Arıtman'ı alır, Anadol'u da defansa koyar, iyi de olur netekim..


Papa Kudüs'e gidebilecek mi?

Kurt Waldheim'in başına gelen Papa 16'ncı Benediktus'un da başına geldi. Amerika'da Katoliklere hitap eden Papa, Nazi geçmişini itiraf etti. O da gençliğinde 'mecburen' Nazi'ymiş. “Gençliğim bu rejimin kötülüğüyle lekelendi” diyen Papa'nın işi zor. 1972-1982 yılları arasında BM Genel Sekreterliği yapan Kurt Waldheim, 1986'da Avusturya Cumhurbaşkanı seçildiğinde rakipleri Nazi geçmişini gündeme getirmişlerdi. Cumhurbaşkanı Waldheim uluslar arası boykota muhatap olmuştu. Waldheim'in Amerika'ya girmesi bile yasaktı. Bunun tek istisnası vardı, Vatikan. Geçen yıl ölen Waldheim, Cumhurbaşkanlığı süresince çok az seyahat edebilmişti. Sadece Vatikan bağrını açmıştı ona. Kadere bakın, aynı dert şimdi Vatikan'ın başındaki Papa'nın başına geldi. Merak ediyorum, dünya katoliklerinin ruhani lideri olan Papa 16'ncı Benediktus, tuttu Kudüs'ü ziyaret etti. Bakalım o zaman ne olacak?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi