Adaletin ataleti!

Adaletin ataleti!

İnsanlar “vahşi” halde güvende olamadıkları için bir toplum sözleşmesi yapmış ve yetkilerinin bir bölümünü devlete devretmiştir.

Toplum sözleşmesi kuramcıları, devletin oluşumunu kabaca böyle açıklar.

Kendi doğal haklarından vazgeçme karşılığında da devletten can ve mal güvenliği ve de bu güvenliğe yönelik tahditlerde bulunanların cezalandırılmasını ister.

Çünkü “vahşi” halde, “insan insanın kurdudur.”

Kimse malından ve canından emin değildir, herkes adaleti kendisi sağlar.

Devlet, bu vahşiliği önler.

Mal ve can güvenliği sağlar ve bunlara tecavüz edenleri cezalandırır.

Veya ideal devlette cezalandırır diyelim.

Çünkü Türkiye’de öyle olmadığı ortada.

Adalet sistemi iflas etmiş durumda.

Cumhuriyet’in eğitim gibi çok başarısız olduğu bir başka kurum adalet.

Yargı sistemimiz iflas etmiş durumda.

Üstelik yeni de değil, yıllardır böyle.

Mahkemeye akdeden bir konunun çözümü imkansız hale geliyor.

Bu sadece ceza davaları için değil, hukuk ve ticaret davaları için de geçerli.

Şimdi hepimizin yıllardır yakındığı, bazılarının Silivri nedeniyle ayıldığı tutukluluk meselesi var.

Hem Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Türkiye aleyhine verdiği kararlar, hem kamuoyu baskısı nedeniyle Meclis 5 yıl önce bir yasa çıkardı.

Amaç, tutukluluk sürelerini makul bir düzeye indirmekti ama Yargıtay yaptığı yorumla eski sisteme döndürmüş oldu.

Çünkü kazara bir çete davasına sanık olursanız, 10 yıl kimse içeriden çıkaramaz demektir.

10 yıl çok uzun bir süre, bağ dikseniz şarap üretirsiniz, zeytin ağacı dikseniz, zeytinyağı yapar satarsınız.

Ama davanız varsa, bitmezmiş.

“Ömür biter, yol bitmez” yazar kamyonların arkasında ama “Ömür biter, dava bitmez” demek daha doğru herhalde.

Şimdi aradan 5 yıl geçti, yasa uygulamaya konuldu ve davaları Yargıtay’da onaylanmadığı için haklarındaki hüküm kesinleşmeyen sanıklar, birer ikişer salıverilmeye başladı.

Şimdi haklı bir tepki var çünkü toplumun adalet duygusu zedelendi.

Adalet duygusunun zedelendiği toplumların sağlıklı olması mümkün değildir, çünkü devlet, toplum sözleşmesindeki yükümlülüğünü yerine getirmemiş demektir.

Bu tabloda, adalet hizmetini bugüne kadar ihmal eden hükümetler kadar, adalet mekanizmasının tutuculuğunun da payı var.

AK Parti’nin yargıda gerçekleştirmeye çalıştığı reformları, “yargıyı ele geçirmek” olarak yorumlayan, İstinaf Mahkemeleri dahil, her türlü düzenlemeye karşı çıkan özellikle yüksek yargı üyeleri, bu tabloda pay sahibi.

Türkiye’nin yakın tarihinin en önemli dosyalarından biri Yargıtay’da 2 sene sıra bekliyorsa, sıradan davaların akıbetini siz düşünün.

Adalet Bakanı Sadullah Ergin yargıda kapsamlı reform konusunu derhal ele almalı.

Kendisi HSYK Reformu yorgunu ama yeni bir mücadele kaçınılmaz halde.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi