Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

Hizbullah vakası

Hizbullah vakası

Türkiye, tahliyelerle birlikte yeniden Hizbullah vakası yaşıyor.
Tahliyeler olmalıydı ama Hizbullah kadroları bundan yararlanmalı mıydı?

Bu soru, hukuk açısından abes. Pozitif veya negatif anlamda, adrese teslim hukuk olmaz, elbette yararlanacaklar.

Bu işin hukuk tarafı.

10 yılda yargılamalar bitmemiş şu bu, bu da işin hukuk tarafının tıkanmışlığının Hizbullah davasına yansıyan kısmı. Son tahliye olayı, Yargıtay'da ve ilk derece mahkemelerinde daha böyle on binlerce -evet bu maalesef kaba taslak bir abartma ifadesi değil- dosya olduğunu ortaya koydu.

Hukuk sistemimiz resmen çuvallıyor.

....

Ama Hizbullah meselesi, sadece tahliye olayı ile sınırlı değil.

PKK-Hizbullah ilişkisi, devlet ve Hizbullah ilişkisi, Hizbullah'ın iç mücadelesi, tasfiye süreci, mezar evler, operasyonlar, Mustaz'af-Der'le gelen yeni süreç ve bugün, PKK'da oluşan alarm durumu...

Hizbullah'ın operasyonlara kadar saydığımız geçmiş dosyası net olarak aydınlandı mı, bence bunu söylemek zor.

Tüm bu başlıkların propagandalardan arınmış boyutta incelenmesinin hem Kürt meselesinin anlaşılmasında, Kürt halkının din ile ilişkisinin doğru tanınmasında hem başlangıçta dini nitelikli olan bir hareketin terörize hale gelmesinde, devletin Kürt meselesini çözerken yaşadığı savruluşların görülmesinde, gizliliğin getirdiği iç yargılama, iç infaz vs. gibi sorunların tahlilinde, bir kanlı süreçten çıkışın zorluğunun fark edilmesi noktasında çok önemli değerlendirmeler sunacağına inanıyorum.

Bunu hem devlet yapmalı hem Hizbullah yapmalı hem tüm Kürtler yapmalı hem İslami misyon sahipleri yapmalı hem sol (PKK gibi) oluşumlar yapmalı diye düşünüyorum.

Hizbullah şu anda hâlâ terörle iç içe geçtiği günlerde midir yani aynı yöntemlere başvurma eğiliminde midir sanmıyorum. Bildiğim kadarıyla Hizbullah, o kötü süreci de, zorlanarak içine sürüklendiği bir süreç olarak değerlendirir.

Ama o sürece bir kere girilmiştir ve hareketin terekesinde o kötü görüntüler vardır. Ayrıca PKK ile karşılaşmadan gelen olaylarla, Menzil-İlim farklılaşmasında ortaya çıkan kan olgusu sonra İslam adına infazlar geçmişten bu yana çok kötü bir hafıza getiriyor.

Bir süredir hareket, gene çok sıkı dokunmuş örgütlenme halinde, sosyalleşme diye nitelenebilecek bir model içinde çalışıyor; her yaşa yönelik dini eğitim yapıyor, yardım organizasyonları oluşturuyor vs.

Bunun Hizbullah'a, Doğu-Güneydoğu başta olmak üzere, Kürtler'in bulunduğu hemen her yerde, bir toplumsal zemin kazandırdığı bir vakıa.

Türkiye, bu etkenliği, hareketin organize ettiği Kutlu Doğum toplantılarında, Peygamberimiz aleyhindeki karikatürü protesto gösterisinde ayan beyan gördü.

Bu tür toplantılar bile kamuoyuna, genelde Hizbullah-ürküntü kelimeleri ile birlikte yansıyor. "Genel" kelimesini kullanıyorum çünkü Hizbullah'ın etkilediği toplum kesimlerinin, bu görüntüyü ürküntü değil görkemli bir tavır olarak algıladığı muhakkak.

Ama şunu söyleyeyim, bölgede bile yine "İslami" diye nitelenebilecek birçok mahfilde Hizbullah'ın bölgede genel İslami algılanışa olumsuz etkilerde bulunduğu kanaati ifade ediliyor. Bu sebeple, şu anda diğer İslami oluşumların Hizbullah'la ilişkide mesafeli durdukları bir vakıa.

Bunu, Hizbullah'ın değerlendirmesi gerekir.

Bir anlamda bu bir "kuşku izalesi" hassasiyetidir. Hizbullah çevrelerinin, bu negatif algıyı izale için bu yönde bazı adımlar atmakta olduklarını biliyorum.

Hizbullah meselesinde, PKK adına ortaya konan tavır, daha açıkçası Öcalan'ın tavrı dikkat çekicidir.

Öcalan, Hizbullah kadrolarının tahliyesini bir tehdit algılaması tarzında gördü ve "Öz savunma" tehdidini ortaya koydu: Son açıklamasında özetle şöyle dedi:

"Diyarbakır'da yüzde 80 oy alınıyor. Nasıl oluyor bu? Kongre ve Amed Konseyi toplanmalı, meşru savunmayı tartışmalıdır. Bunlar eski tarzda devam edeceklerse savunma, öz savunma devreye girer."

Öcalan tehdit algılamasını sadece Hizbullah'la sınırlı da tutmadı. "Kürt hareketini siyasal İslam'la bitirecekler" anonsu ile birlikte şunları söyledi:

"Hizbullahçılar'ın bırakılması, binlerce imam kadrosu, bölgedeki cemaatler, özel paralı ordu kurulması vb. çabalar, solu milliyetçilikle bitirdikleri gibi demokratik Kürt hareketini siyasal İslam'la bitirmek için yapılan bilinçli politikalardır."

Bunlar, PKK'nın Hizbullah'a karşı infazlara başladığı ve Hizbullah'ın da karşılık vermek zorunda bırakıldığı dönemin dilidir. Dolayısıyla, Diyarbakır'a sahiplenen, üstelik imam kadrolarından cemaatlere kadar herkesi hedef alan "öz savunma" eksenli kaygı verici bir dildir. Türkiye bu dili zaten tartışarak geliyor.

Ama bu durum da göz önünde bulundurulmak kaydıyla Hizbullah vakıasının, çok boyutlu bir nitelik kazandığı açıktır.

Bence Hizbullah, çok sıkı bir özeleştiri ortamına girmek, bunu önemli ölçüde kamuoyu ile paylaşmak ve olabildiğince şeffaflık izlenimi verecek bir tavır sergilemek noktasındadır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Taşgetiren Arşivi