Abdulkadir Özkan

Abdulkadir Özkan

Başkent olmak ve eğitim düzeyi

Başkent olmak ve eğitim düzeyi

Milliyet Gazetesi'nin dünkü Ankara ilavesinde "Eğitimde başkent gerçeği" başlığı altında yer alan haber karşısında şaşırmadım dersem yalan olur. Bundan yaklaşık 38 yıl önce Ankara'nın eğitim gerçeği ile yüzleşmiştim ama aradan geçen bunca zamana rağmen sorunun hala çözülememiş olmasını görmek şaşkınlığımı daha da artırdı.

Haberde "Başkent olmak eğitim düzeyini yükseltmiyor" denilerek şu rakamlar veriliyordu:

"Ankara'da 658 bin kişinin herhangi bir okuldan mezun olmadığı, bir milyon kişinin ilkokul mezunu olmadığı, 158 bin kişinin de okuma yazma bilmediği ortaya çıktı."

Verilen bu rakamlar doğru ise böyle bir haber niçin gazetenin sadece Ankara ekine sıkıştırıldı doğrusu anlamakta zorlandım. Çünkü ayrıca Türkiye genelinde, özellikle de kırsal kesimde büyük çoğunluğunu kadınların oluşturduğu 4 milyon kişinin okuma yazma bilmediği belirtilerek bu rakamların resmi kurumlara dayanılarak verildiği ifade ediliyordu.

Eğitim sisteminin yaz-boz tahtasına dönüştürüldüğü ülkemizde büyük iddialara rağmen 4 milyon kişinin okuma yazma bilmiyor olmasını her halde bugünkü iktidarın suçu olarak görmek ve takdim etmek mümkün olmaz. Böyle bir takdim olsa olsa bir gerçeği siyasi ve ideolojik sebeplerle kullanmak ve istismar etmek anlamına gelir. Hemen belirteyim ki 8 yıllık Ak Parti iktidarının eğitim alanında yapması gerekeni yaptığını düşünüyor değilim. Ancak, dile getirilen rakamların sorumluluğunu da tek başına onların üzerine yıkmak doğru olmaz. Ortaya çıkan bu feci tablo yıllardan beri ülkemizde uygulanan siyasi ve ekonomik politikaların bir sonucudur. Ülke gerçekleri ile örtüşmeyen programlara eğitim sistemimiz mahkum edilmiş, her dönemde bir başka ülkeye duyulan ilgi ve sempati sebebiyle o ülkelerden ithal edilen uygulamalar eğitimi içinden çıkılmaz hale getirmiştir. Özellikle de dış ve iç borca dayalı ekonomik uygulamalar her alanda olduğu gibi eğitim alanında da yeterli yatırımın yapılmasını engellemiştir. Bu arada eğitim alanında devlet gerekli hizmeti veremediğini görünce özelleştirmenin önü açılmış eğitim adeta parası olanların yararlandığı bir alan olmuştur. Bu arada zorunlu eğitim 5 yıldan 8 yıla çıkartılmış, adeta dayatılmıştır. Beş yıllık zorunlu eğitimin arkasından okumak istemeyen çocukların bir sanata yönlendirilmesi mümkün iken bugün gelinen noktada adeta ilköğretim birinci sınıfa başlayan her çocuk için yüksek öğretim bir mecburiyet halini almıştır. Demek istediğim o ki bu ülkede uzun yıllar 5 yıllık ilkokul eğitimi zorunlu iken 10 yılı aşkın bir süredir zorunlu eğitim 8 yıla çıkartılmış ama hala ülkemizde bir milyon kişinin okuma yazma bilmiyor olması sanıyorum ciddi bir çelişkidir. Hala bu ülkede bir milyon kişiyi okur yazar hale getirememişseniz zorunlu eğitimin 8 yıla çıkartılmasının inandırıcı bir anlamı olabilir mi? Siyaset dışı bazı mahfillerin dayatmasına bazı siyasilerin teslim olarak biz yaptık oldu demeleri ile bu işlerin yürümediği görülmüyor mu?

Herkesi okur-yazar, daha doğrusu ilköğretim mezunu yapamamışken herkesi yüksek tahsil yapmaya zorlamanın mantığı olabilir mi?

Bunu söylerken herkesin yüksek tahsil yapmasına karşı çıkıyor değilim. Sadece eğitim ve öğretimin en alt tabakası olan okur-yazarlık hususunda bile sınıfta kalmışken tüm gençleri üniversite kapısına yığmayı esas alan bir eğitim sisteminin bu ülkeye kötülükten başka ne getireceğini söylemeye bile gerek yok.

Her alanda yaşadığımız çelişkinin sonucu sanıyorum uygulanan ekonomik politika ile zengin daha zengin edilirken, eğitim politikaları ile de ya üniversite mezunu olunacak ya da zır cahil veya 18-19 yaşında elinden hiçbir iş gelmeyen bir beceri kazanamamış gençlerle boğuşacağız.

Dileriz bu çıkmazdan çok geçmeden ülkemiz kurtulur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdulkadir Özkan Arşivi