Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Dünya nereye gidiyor, Türkiye neleri konuşuyor?

Dünya nereye gidiyor, Türkiye neleri konuşuyor?

Geçen haftanın gündeminde elbette “önemli olaylar” vardı... Hem Türkiye’de, hem de Türkiye’yi yakından ilgilendiren coğrafyada önemli siyasal ve sosyal gelişmeler yaşandı... “Hizbullah’ın çekilmesi” ile, “Lübnan Hükümeti’nin düşmesi” elbette önemli bir gelişmeydi... Hükümet düşer düşmez Lübnan Başbakanı Saad Hariri’nin Türkiye’ye gelip “Başbakan Tayyip Erdoğan’la 2 saat görüşmesi” ve ardından Erdoğan’ın “en yakın zamanda Lübnan’a gideceğini” açıklaması ve bölge liderleriyle yaptığı telefon görüşmeleri de Türkiye’nin bölgede “önemli bir rol” üstlendiğinin göstergesiydi.
Lübnan’da bu “kaos”un yaşandığı günlerde “Tunus’un karışması” da, bölgede taşların yerinden oynadığının işaretleriydi... Malûm; resmî rakamlara göre 70, gayriresmî rakamlara göre “100’ü aşkın kişinin öldüğü” protesto gösterileri sonrasında; tarihe “Tunus Firavunu” olarak geçecek Zeynel Abidin bin Ali, Tunus’u terk etmek, yani “kaçmak” zorunda kaldı...
Böylece, Türkiye’deki “laikçi çevreler” ve özellikle “kartel medyası” tarafından “örnek” gösterilen, “başörtülü”lere uyguladığı “zulüm” sebebiyle “övülen” Zeynel Abidin’in “23 yıllık dikta yönetimi” de sona ermiş oldu.
BATILILAR SAHİP ÇIKMADI
Bu olayda en dikkat çeken taraf;
Zeynel Abidin bin Ali’nin, kaçtıktan sonra, “sığınacak bir Batılı ülke bulamaması” oldu...
Düşünebiliyor musunuz;
Zeynel Abidin’in, 24 Ekim 1999’da yapılan “Başkanlık” seçimlerinde “yüzde 99.4 oyla” yeniden “cumhurbaşkanı” seçildiği günlerde; İtalyan İstihbarat eski Başkanı Fuluia Marti’nin; “Tunus’ta darbeyi biz yaptık... Tunus Cumhurbaşkanı’nı biz seçtik... İslâm kâbusunu önlemek için Bin Ali’ye biz destek verdik” dediği İtalya bile, kendi eserleri olan “Truva Atı”nı ülkesine kabul etmedi!..
Bu da gösterdi ki;
“At”ların, “üzerlerine binildiği” sürece bir kıymetleri vardır... “İşe yaradıkları” sürece “itibar” görürler, “beslenir”ler!.. Ama, “son kullanma tarihleri dolduğunda” bir kenara atılırlar!..
Zeynel Abidin bin Ali de aynısını yaşadı... Kendisini koltuğa oturtan “Batı’ya yaranmak” için, kendi halkına zulmetti.
Tek kelimeyle “kullanıldı!”
Ama, gördünüz işte;
“Sıkılmış limon” veya “buruşturulmuş bir kâğıt peçete” gibi, çöp sepetine atıldı... Bin Ali’nin; “sığınacak bir Batı ülkesi bulamaması” ve sonunda S. Arabistan’a sığınması; sırtlarını “Batı’ya dayayan” bütün liderlere bir “ders” olmalıdır.
Bin Ali’nin ülkesinden kaçmış olması, “Mısır halkı”nı da ümitlendirdi... Dünkü Akit’te de yer aldığı gibi, Mısır’daki göstericiler, “Tunusluları dinleyin, şimdi sıra bizde” şeklinde slogan atmaya başladılar... Demek oluyor ki; “Mısır Firavunu Hüsnü Mübarek’in de suyu ısınmaya” başladı.
Öyle sanıyoruz ki;
Oynayan taşlar, Fransa güdümlü Cezayir Devlet Başkanı Abdülaziz Buteflika’yı da yerinden oynatacaktır...
KUVEYT VE KATAR GEZİSİ
Çünkü, bölge ülkeleri; Türkiye’deki Tayyip Erdoğan örneğini gördükten sonra, kendi ülkelerinde de “yerli bir lider” istemeye başlamışlardır... Evet, halkı Müslüman ülkeler; “bağımsız, bağlantısız ve güdümsüz yerli lider” arayışına girmişler, özellikle son yıllarda bu taleplerini daha yüksek sesle dillendirmeye başlamışlardır.
Erdoğan’ın, bir “parti lideri” değil, bir “dünya lideri” olduğunu, bütün yurtdışı gezilerimizde olduğu gibi; 9-12 Ocak tarihleri arasında bulunduğumuz Kuveyt ve Katar’da da gördük... Bir defa daha gördük ki; Erdoğan’ı sadece “sokaktaki insanlar” değil, “işadamları” da çok seviyor, takdir ediyor!..
Kuveyt ve Katar’da katıldığı “Türk-Arap İş Forumu” toplantılarında “Arap işadamları” tarafından “ayakta alkışlanması” da onu gösterdi ki; Erdoğan, bölge için bir “rol model”dir.
Erdoğan’ın vurgulamaya çalıştığı “gönül birliği” eğer “işbirliği”ne dönüşürse, işte o zaman, gerçekten de; “Biz, bize yeteriz” hâle geleceğiz...
Çünkü Kuveyt ve Katar’da, toplam “230 milyar dolarlık bir pasta” var... Türk işadamları, bu pastadan hiç olmazsa “onda bir pay” alabilirlerse, Türkiye’yi kimse tutamaz.
ARENA’DAKİ ÇİRKİN PROTESTO
Ne var ki; dünyada “büyük itibar” gören Erdoğan, Türkiye’de maalesef, “kendini bilmez bazı şirret gruplar”ın saldırılarına maruz kalıyor.
İşte bunun son örneği:
Malûm, önceki gün Türk Telekom tarafından “600 Trilyon Lira” harcanarak yaptırılan ve Galatasaray’a tahsis edilen Arena Stadı’nın açılışı vardı.
Bu açılış töreninde konuşan Başbakan, “bir grup kendini bilmez” tarafından “protesto” edildi, yuhalandı!..
Hiç olacak şey mi bu?..
Şu hâle bakın;
Bir Başbakan, “600 trilyonluk bir ikram”da bulunup, Galatasaray’a “stadyum” yaptırıyor ama, “takdir” göreceği, “alkışlanacağı” yerde, “taraftarlar”(!) tarafından yuhalanıyor!..
Tabiî, bunların “taraftar” olup olmadıkları tartışılır... Çünkü, “nöbetçi göstericiler”in, “bindirilmiş tayfalar” halinde her yere sızdıkları ve “Hükümet’i protesto” ettikleri herkesin malûmu... Ki; seçim yaklaştıkça, “bu gösterilerin tırmanacağı” da meçhulümüz değil!..
Bunu, zaten Erdoğan da, önceki gün Fethiye’deki toplu açılış töreninde dile getirdi ve dedi ki;
“Herkesin yaşam tarzı, giyimi kuşamı, yeme içmesi, inancı, ibadet özgürlüğü, ifade özgürlüğü bizim teminatımız altındadır. Biz, ne bunlara müdahale ettik ne müdahale edilmesine müsaade ettik.
Televizyonlarda, bu yandaş ve candaş medyada, 8 yıl boyunca hiç kimsenin yaşam tarzına karışmayan iktidarımıza karşı acayip bir kampanya var...
İstedikleri kadar kampanya yapsınlar.
İşte millet burada.”
Öyle sanıyoruz ki;
Arena Stadı’ndaki protesto gösterisi de bu kampanyanın bir parçasıdır!..
ASIL DİKTATÖR KİM?
Başbakan Erdoğan, bu gösteri ile ilgili olarak da dün İstanbul’da özetle şunları söyledi:
“Seyrantepe Stadı’nın, A’dan Z’ye yapımında Galatasaray Kulübü’nün bir Allah kuruşu yoktur... Tamamiyle bu tesis Toplu Konut İdaresi tarafından yapılmıştır... Ve Galatasaray Kulübümüze kullanma hakkı olarak kendisine tahsis edilmiştir... Bunun da anlaşmaları yapılacak, daha yapılmış değil.
Tüm oradaki olumsuzluk sahiplerinindir.
Galatasaray camiasını bundan tenzih ederim... Bizim de üzüntümüz budur. Oraya yaptığımız yatırımın toplam bedeli 600 trilyonu bulmuştur. Herhalde böyle bir yatırımın karşılığı bu olmamalıydı diye düşünüyorum”
Bu ifadeler de gösteriyor ki;
“Otoriter” olduğu, “sivil dikta” kuracağı iddia edilen Tayyip Erdoğan, aslında “son derece duygusal” bir liderdir!..
Öyle ya;
“Otoriter” ve “diktatör” bir insan, hiç “üzülür” mü?.. Otoriter insan, gereği neyse onu yapar... Oysa Erdoğan, “üzüntü” ifade ediyor, “olmamalıydı” diyor... Ve bu “çirkeflik”ten, Galatasaray camiasını da ayrı tutuyor...
Buradaki incelik, çok önemli!..
“İnsan” olan bunu anlar!..
Ama, “çirkef”ler anlamaz!..
O göstericiler, eğer, böyle bir “düşünme kapasitesi”ne sahip olsalardı, bir “dünya”ya bakarlardı, bir de “Türkiye”ye!.. Ve, görürlerdi Türkiye’nin nereden nereye geldiğini!..
Kültür Bakanı Ertuğrul Günay’ın deyimiyle bir “kamera şakası” olan ve oturduğu koltuğu “kamera kazası”na borçlu olan!.. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın ifadesiyle; “Çarketme rekortmeni” olan bir Kemal Kılıçdaroğlu’na destek vermek için, böylesine bir “kampanya”ya, böylesine “güdümlü gösteri”lere değer mi?.. Değer mi “milletin tersi”ne gitmeye?.. Değer mi, “halktan kopuk”ları şirin göstermeye?..
Erdoğan, bu ülke için “şans”tır...
Selâm ve saygılarımızla...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi