Engin Ardıç

Engin Ardıç

Ananı al da ayaklan

Ananı al da ayaklan

Tunus'taki ayaklanmanın Mısır'a da sıçraması üzerine ellerini oğuşturup "sıra Türkiye'ye de gelir" diye beklemeye geçenler oldu.
Bunlardan kimisi halkı "mahalle mahalle, sokak sokak direnişe" çağırdı ve dayanak olarak da, Atatürk'e atfedilmiş düzmece bir metin olan "Bursa nutkunu" gösterdi. (Gençliği devrimleri korumak amacıyla "taşlı sopalı" eyleme teşvik eden bu sözde nutuk, 1947 yılında CHP amigoları tarafından, o zamanlar yükselmekte olan DP muhalefetine karşı bir çare olarak uydurulmuştu. Bayar ve Menderes'e karşı taşlı sopalı direniş emri "yüksek yerden geliyor" gibi göstermek istemişlerdi!)
Şimdi kimisi de "şartların 27 Mayıs öncesini andırdığını" söyleyebilecek kadar zırvaladı. Ne mal olduğunu da böylece - yeniden- kanıtladı.
Şimdi ayaklanma çağrısında bulunanlar, bir yandan "Atatürk'ün dediği gibi direnişe geçin ama vurmadan kırmadan" diyerek kendi kendileriyle çelişkiye düştüler ve gülünç oldular (bu vurmama kırmama çağrısı elbette savcının soruşturma açması tehlikesine karşı düşünülmüş çok çakalca bir tedbirdi!)...
Bir yandan da bizzat CHP taraftarı basın mensupları tarafından "saçmalamayın" şeklinde ağızlarının payı verildi kendilerine...
Tıpkı, Ergenekon sanıklarını milletvekili yapma girişiminde de kimilerine aynı şekilde höt denildiği gibi.
Bu, zavallılığın doruğudur. Tarhan Erdem'in deyimiyle hem parti içi seçimlerden, hem de milletvekili seçiminden umudunu yitirmiş bir avuç "gafilin" son çırpınışıdır.
Fakat biz, bu kepazelikte "gaflet" boyutu kadar "cehalet" boyutunu da gözardı etmemek gerekir diyoruz.
Bu zavallılara "burası Arabistan değil" deyip geçmek kolaydır.
İlginç olan, bunlara "eskiden burasının Arabistan gibi olduğunun, şimdi de olabileceğinin" öğretilmiş olmasıdır.
"Zevk ve sefa düşkünü padişahlar" edebiyatıyla büyütülmüş, Osmanlı'nın ot yediğini ve Türkçe konuşmadığını, üstelik içkiyi de yasakladığını sanan "taşralı gariban Kemalist" tipinden, başka türlü bir ahmaklık elbette beklenemezdi...
Bunların çoğu doğru dürüst mektep medrese görmedikleri, hele hele sosyal bilimler eğitimi hiç almadıkları için, bir imparatorluğun, imparatorluğu bırakın herhangi bir devletin "merkezi" ile "periferisi" arasındaki farklılıkları da bilmezler. (Halkevi'nde müsamere görmüş kasaba politikacısı sosyoloji mi bilecek?)
Böylece, yetmişli yıllarda Türkiye'ye, bırakın Yugoslav modeli saçmalığını, "Arnavut modeli" önerecek kadar yerlere düşen de görülmüştür içlerinde... (Sali Berişa bile "burası Tunus'a benzemez" dedi yahu...)
O sıralar Konya ovasında "Küba'nın şekerkamışı tarlaları" tarzı bir ayaklanma başlatmayı düşünmüş olabilenler de bu kapsama girmezler mi? (Tabii bizim köylüde "machete" yok tırpan var, o kadar fark da olacak artık canım...)
Bu adamlar ne Türkiye'yi tanıyorlar ne dünyayı, ne tarihten haberleri var ne coğrafyadan...
Kendilerine, Tunus ve Mısır'da olup bitenlerin "bürokrasi diktasına karşı ayaklanma" olduğunu hatırlatalım gene de. (Bu tür bir kalkışmadan zararlı çıkacak olanlar bizzat kendileridir yani.)
Benzer bir ayaklanma burada da var, var olmasına da, bizimkisi sandıkta!
Türkiye'de demokrasi var, her türlü muhalefet (hatta vahşi ve hayvanca muhalefet!) serbest, ekonomi tıkırında, üstelik seçime gidiliyor, eğik düzleme girilmiş, üstelik seçime kala kala dört buçuk ay kalmış, sokaklarda ayaklanma başlayacak!
Vah zavallılar... Vah zavallılar...
Hüsnü Mübarek için "gitti gidiyor" diye manşet atıp umutla bekleyen zavalılar:
"Sizinki" gitmedi gitmiyor, gitmeyecek de.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Engin Ardıç Arşivi