LütfüOflaz'la Sohbet

LütfüOflaz'la Sohbet

İnsan haklarının değil, insan haklamanın devleti! 2

İnsan haklarının değil, insan haklamanın devleti! 2

- Lütfü Bey; daha önce başbakanların kabul edip görüşmediği Cumartesi Anneleri denilen faili meçhullere kurban gitmiş, kaybolmuş insanların annelerini ve İnsan Hakları Derneği yöneticilerini Başbakan Erdoğan kabul edip görüştü. Ülkemizde ilk insan hakları kampanyasını başlatmış ve insan haklarını savunan derneklerin temelini atmış bir kişi olarak nasıl değerlendiriyorsunuz bu görüşmeyi?
- Ben, öteden beri Cumartesi Anneleri’ni, Arjantin’deki Mayıs Alanı Anaları’na benzetirim. Arjantin’deki askeri darbeden sonra evlatları, yakınları mezar yerleri bile belli olmayacak şekilde kaybedilmiş insanlara benzetirim. İşte, o insanların onlarca yıl süren mücadelesi sonucunda faili meçhul cinayetler, mezar yerleri bile belli olmayan kayıplar konusunda önemli mesafeler alındı. Bu arada faili meçhullerden, kayıplardan sorumlu olan, başta askeri yöneticiler olmak üzere, devlet yöneticileri ağır cezalara çarptırıldı. Ne yazık ki Arjantin gibi ülkelerin gerçekleştirdiğini, Türkiye bugüne kadar gerçekleştiremedi. Çok geç de olsa şimdi Başbakan Erdoğan’ın mezar yeri bile belli olmayacak şekilde kaybedilmiş, faili meçhullere kurban gitmiş insanların analarını, yakınlarını kabul edip görüşmesi bu konuda atılmış bir adım olarak önemli. Ancak bu adımın arkası gelmeli ve bugüne kadar karanlıkta kalmış olaylar bütün boyutlarıyla ve de bütün sorumlularıyla birlikte gözler önüne serilebilmeli. Bu arada emekli Koramiral Atilla Kıyat’ın, ülkemizdeki faili meçhul cinayetler hakkında, “Bu bir devlet politikasıydı” şeklindeki itirafına da kulak verilmeli. Ama hepsinden önemlisi, artık devletimiz insan haklamayı değil, insan haklarını esas alan bir devlet olabilmeli! Maalesef devletimiz bugüne kadar insan haklarını değil, insan haklamayı esas alan bir devletti! Bunun sonucu olarak sayısız insan faili meçhul cinayetlerle haklanıp, mezar yerleri bile belli olmayacak şekilde yok edildi. Buna son vermenin tek yolu ise, insan haklamayı esas alan devletin yerine insan haklarını esas alan devletin gelmesi! Bunun da zamanı çoktan geldi de geçmedi mi?
EN BÜYÜK ASKER, DARBECİ ASKER!
- CHP Genel Başkan Yardımcısı Süheyl Batum’un, Türk Ordusu’yla ilgili olarak, “Biz bunları asker zannedermişiz; meğer asker kağıttan kaplanmış. Bir vuruşta yıkıldı” türü sözlerle darbe yapmayan orduyu yerden yere vurması geniş yankı uyandırdı. Süheyl Batum’un bu sözleri hakkında sizin yorumunuz nedir?
- Süheyl Batum gibi CHP’liler için en büyük asker darbeci asker! Bunlar askerin darbeci olanını sever! Bunlara göre Mustafa Kemal Atatürk ne demiş? “Ben askerin zeki, çevik ve darbeci olanını severim” demiş! İşin esprisi bir yana, Süheyl Batum gibi Kemalistler, askerin darbeci olmayanını sevmezler! Şimdi Süheyl Batum’un yaptığı, bu tür Kemalistlerin, CHP’lilerin; halkın seçtiği hükümeti darbeyle devirmeyen orduya tepkisini dile getirmekten ibarettir. Gerçi Süheyl Batum, darbe yapmayan orduyu aşağılayan bu sözlerinin büyük tepki çekmesi üzerine geri adım atıp, bu sözleriyle Balyoz, Ergenekon ve benzeri davalarda darbe teşebbüsüyle yargılanmakta olan komutanlara, subaylara ordunun sahip çıkmamasına tepki gösterdiğini söylemiştir. Hadi bir an için kabul edelim ki Süheyl Batum, ordunun ülke yönetimine el koymasını değil de Ergenekon, Balyoz gibi görülmekte olan davalara el koymasını istemiştir. En azından bu tür davalara tepki koymasını istemiştir. Peki, üstelik bir hukuk profesörü olan Süheyl Batum’un ordudan böyle bir istekte bulunması ne demektir? Tek kelimeyle ordudan hukuku çiğnemesini istemek demektir. Darbe teşebbüsünde bulundukları iddiasıyla yargılanmakta olan subayların, yargının elinden kurtarılmasını talep etmek demektir. Bir hukuk profesörünün içine düştüğü bu durum kendisi açısından ne hazindir. Süheyl Batum gibi hukukçuların bazı yürüyüşlerde, mitinglerde “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diye slogan atması ne hazindir. Bir hukukçunun, hiç kimsenin değil sadece hukukun askeri olması gerekir. Herkesin, ama özellikle de hukukçuların darbecilikten uzak durması gerekir. Hele de Süheyl Batum gibi Anayasa profesörlerinin en başta Anayasa’yı, hukuku çiğneyecek darbecilerden uzak durması gerekir. Süheyl Batum, Anayasa profesörü olmasına rağmen hâlâ bunu öğrenememişse ne zaman öğrenecektir? Ve de Süheyl Batum gibi CHP’liler ordudan değil de halktan medet ummayı ne zaman öğrenecektir?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
LütfüOflaz'la Sohbet Arşivi