Taha Akyol

Taha Akyol

28 Şubat

28 Şubat


28 ŞUBAT’ın 14. yıldönümü... On dört yıl, uzun tarihi akış açısından bakıldığında kısa bir süre... Ama bu kısa süre içinde siyasi kültürümüz ve toplum yapımız öylesine köklü bir şekilde değişti ki, artık hiç kimse, bırakın yeni bir müdahaleyi, 28 Şubat’ı bile savunmuyor.
Halbuki 14 yıl önce 28 Şubat’ın alkışçıları, destekçileri o kadar çoktu ki!
Bu çok köklü, çok yönlü, çok karmaşık değişimin basit tanımını şöyle yapabiliriz: Türkiye’de siyasi inisiyatif artık ‘devlet’ten ‘toplum’a geçmektedir.
Dün 12 Eylül’ün sebeplerinden biri ve 28 Şubat’ın baş hedefi olan Erbakan için Genelkurmay Başkanı Org. Koşaner, “şahsı ve TSK adına” yayımladığı bildiride bakın ne diyor:
“Değerli bilim ve siyaset adamı olarak ülkemize yaptığı büyük hizmetleri daima hatırlanacaktır.”
Bu satırlarda elbette nezaket faktörünün rolü önemlidir. Ama dikkat, artık “devlet” siyasi aktörler ve hakaretler karşısında “tarafsız” bir duruş sergileme ihtiyacını duyuyor.



Bin yıl sürecek!
Köklü bir tarihi gelenektir. Devletin görevi topluma “çobanlık yapmak” olarak tanımlanmıştı. Bu ‘sultani rejim’ formülü, Cumhuriyet devrinde Recep Peker’in ağzından devletin görevini “toplumu yedmek ve gütmek” diye ifade etti.
Pasif, yılgın köylü toplumlarını hizaya getiren bürokratik kudret...
28 Şubat bunun son örneğidir. Dönemin Genelkurmay Başkanı Org. Kıvrıkoğlu, “irtica bin yıl sürerse 28 Şubat da bin yıl sürecektir” diyordu.
Org. Kıvrıkoğlu, ordunun “yedme ve gütme” rolünün ya da “vesayet” sisteminin devam edebileceğini sanıyordu. Bu rolü seslendirebilecek son Genelkurmay Başkanı olduğunun farkında bile değildi.
Evet, ordu içinde müdahaleci gruplar oluşacaktı ama artık bir daha ne darbe ne de müdahale mümkün olacaktı.
27 Nisan, öncekilere göre çekingen bir girişimdi, öncekilerin görmediği büyük bir sivil tepkiyle karşılanmıştı.
Çünkü toplumsal gelişme, siyasi ibreyi devletten topluma kaydırmaktadır.
İşte bugün ne irtica lafı kaldı ne de 28 Şubat...

Değişimin yönü
Türkiye’de şehirleşme, eğitim, piyasa, orta sınıflaşma, iletişim gibi modernleşme dinamikleri geliştikçe, eski pasif köylü yığınları artık şehirli sivil toplum ve meslek gruplarına dönüşüyor.
Toplumsal inisiyatifler gelişiyor.
Buna paralel olarak devlet kurumu da halka “çobanlık” eden veya halkı “yeden ve güden” yüce ve heybetli bir kudret olmaktan, hukukla sınırlanmış ‘üst düzey kamu hizmetleri kurumu’na dönüşüyor.
Ecevit dönemi dahil yapılan bütün önemli anayasa ve kanun değişikliklerine bakın, hepsi bu yöndedir.
Entelektüel hayatımızda da eski ‘devlet’ odaklı, devletleştirmeci, kolektivist görüşler yerine, toplum odaklı, bireysel ve sivil görüşler gelişiyor. Üretici ve yaratıcı yeteneklerimiz de daha bir serpilmektedir bu sayede...
Böyle bir toplum asla ‘tek fikirli’ olamaz... Gelişmek isteyen fikir, toplumla barışsın, toplumla konuşsun...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Taha Akyol Arşivi