Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Bunga bunga, zanka zanka!

Bunga bunga, zanka zanka!

‘Bir dakika aydınlık’ eylemi karşısında merhum Necmettin Erbakan Hoca ‘gulu gulu dansı yapıyorlar’ diye tepki vermişti. Bu sözler esasında Erbakan’ın nüktedanlığını ortaya koyan tarihi sözlerinden birisiydi. Bazıları bu nüktelere dudak bükse bile Erbakan Türkiye’yi renklendiren bir şahsiyetti. Onun ötesinde onların döneminde yaşamak zevkli ve tatlı idi. Daha sonraları hayatın tadı tuzu çekildi. Asıl gelmek istediğim nokta biraz farklı. Bilindiği gibi Erbakan Hoca’ya en fazla hayal kırıklığı yaşatan Libya’nın şarlatanı Muammer Kaddafi idi. Muammer Kaddafi tarihe bu yönüyle yani aykırı kişiliğiyle geçecektir. Sözgelimi, Şam’daki Arap Birliği zirvesinde her zamanki gibi zırvalamıştır. Filistinliler için ‘ağbiya’ yani geri zekalılar ifadesini kullanırken İsrail için ‘akviya/güçlüler’ ifadesini kullanmıştır. Lakin bu tür idareciler devlet adabından yoksun ve hadiste ifade edildiği gibi imaretü’s sibyan çocuksu saltanatı temsil ediyorlar. Lenin’e atfedilen bir söz vardır, ‘devrim çocuksuluğu.’ Hadiste bu ‘imaretü’s sibyan/çocuksu yönetimler’ olarak anlatılmaktadır. Gerçekten de Kaddafi garip etvarlı ve tutumlu bir şahsiyettir ve tarz ve eylemleri ancak çocuksulukla izah edilebilir. Çocuksuluğu veya palyaçoluğu Libya halkı tarafından ‘müherric’ lakabıyla anlatılmaktadır. Sonunda onun ‘müherriçliğini’ veya palyaçoluğunu bütün dünya keşfetmiştir. Tarihin klasikleri arasına geçtiği salı konuşmasıyla birlikte Kaddafi bütün dünyanın dikkatini çekmiş ve sözleri şarkı sözlerine çevrilmiştir. ‘Hey Baby’ parçasını Kaddafi’nin Zanka Zanka sözlerine uyarlamışlardır. Üzerine monte edilmiştir. Millete bedavadan bir eğlence daha çıkmıştır. Kaddafi Arapların deyimiyle ‘teneddürat’ yani fıkra konusu olmuştur. İlginçtir, Berlusconi bunga bunga partileriyle anılırken Kaddafi de ‘dar dar (ev ev) beyt beyt (daire daire) ve zanka zanka (sokak sokak)’ ifadeleriyle tarihe geçmiştir.
¥
Mıknatısın metal çekmesi gibi nedense çılgınlar da çılgınları çekiyorlar. Bu açıdan baktığımızda Kaddafi’nin kankalarının aynı tipte insanlar olduğunu görüyoruz. Leyla Umar gibi röportajcı gazeteciliğin küresel boyutunu temsil eden Judith Miller de Kaddafi’nin cezbettikleri arasındaydı. New York Times gazetesinin gelmiş geçmiş en sakar ve en mübtezel gazetecisi olan ve Neoconların basındaki uzantısı Judith Miller, Kaddafi’nin kendisiyle Berlusconi gibi mahrem bir macera yaşamak istediğini lakin Yahudi olduğunu öğrenmesiyle bundan vazgeçtiğini söylüyor. Her kuşun eti yenmez mi demek istiyor veya kastı başka mı, bilinmiyor. Leyla Umar gibi gazeteciler de Castro gibi liderlerle benzer mülakatlar gerçekleştirmişlerdi. Ve Castro’nun Yahudi olduğunu da keşfetmişlerdi. Kaddafi Yahudi mi, Yahudi düşmanı mı, tartışmalı. Zira, Libyalı çocuklar bile ekranlardan Kaddafi için üç ifade kullanıyor, ‘Yahudi, mücrim(suçlu) ve tağiye (tiran)’... NYT gazetesinin 160 yıllık tarihinde en fiyasko haberlere imza atan Miller, yalnızca Irak’ta nükleer silah olduğuna dair yalan haberleri ile Plame skandalındaki gayri ahlaki tutumu bir tarafa 1986’da da ayrı bir skandala imza atmıştı. Libya lideri Kaddafi’nin kendisine ahlaksız teklif yaptığını ileri süren Miller, Yahudi olduğunu anlaşılması üzerine Kaddafi’nin bu teklifi geri çektiğini savunmuştu. Bir dönem NYT gazetesinin Washington büro temsilci yardımcılığını da yürüten Miller, haber kaynakları ile ‘gereğinden fazla yakın ilişkiye girmesi’ nedeniyle bu görevinden alınmıştı. Halbuki, Miller’in tasvirinin hilafına Kaddafi Yahudi bir gelinle de anılıyor. Libya’nın kazanovası Seyfülislam, Orly Weinerman adlı bir İsrailli sanatçı veya sunucu ile birlikte anılmaktadır. Dolayısıyla Judith Miller doğruyu söylemiyor ve bir gerçeği saklıyor. Neyse.
¥
Kaddafi’ye bulaşan kaçıklardan birisi de meşhur İtalyan gazeteci Orianna Fallaci. Kaddafi ile kavgalı röportajlarıyla anılır. Yasir Arafat, Ayetullah Humeyni ve Kaddafi mülakat yaptığı önemli tarihi şahsiyetler arasındadır. Kaddafi’nin gazeteci türüdür. Fallaci hakkında, Aklın Gücü (La Forza della Ragione) adlı kitabında İslam dinini karaladığı iddiasıyla dava açılmıştı. Fallaci, Avrupa’nın İslam tarafından istila edildiğini, bir koloni haline dönüştüğünü, kıtanın adının Eurabia; olması gerektiğini kitabında yazınca, Adel Smith adında bir Müslüman İtalyan onu savcılığa şikayet etmişti. İtalyan Ceza Yasası’na göre, devlet tarafından kabul edilen bir dini karalamak suç oluşturduğu için de kendisine dava açılmıştı. Kaddafi ile Fallaci iki çılgındı ve söylemleri de tıpa tıp aynıydı. Bunlardan birisi, Fallaci’nin Müslümanların Avrupa’yı nüfus bombasıyla istila ettiğini ve Müslümanların fareler gibi çoğaldığını söylemesidir. Kaddafi de Libya halkını ‘fareler’ olarak nitelendirmiştir. Acaba kim kimden kopya çekti? Yoksa çılgınların söylemleri de mi aynı? Benzer bir ikinci ifadeleri ise, Eurabia ifadesidir ve Fallaci, Bernard Lewis gibi Avrupa’nın sessiz sedasız bir biçimde Müslümanlar tarafından istila edildiğini ve Avrupa’nın yakın gelecekte bir İslam kıtası olabileceğini söylemekte idi. Kaddafi de Sarkozy ile birlikte aynı şeyleri söylemekte ve Türkiye’nin AB’ye girmesi halinde kıtanın rengi ve kimliğinin değişeceğini ve İslam kıtası haline geleceğini söylemiştir. Bütün bu sayılan isimler, İslam’ın sindire sindire ve aheste aheste Avrupa’yı yuttuğunu iddia ediyorlardı. Bunun gerçek olup olmaması bir yana lakin onlar bu sözleriyle bazı mihrak ve mahfilleri tahrik etmeyi amaçlıyorlardı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi