Ali Eyvaz

Ali Eyvaz

Ahmet Altan’dan Erbakan için temenni gibi kehanet

Ahmet Altan’dan Erbakan için temenni gibi kehanet

Epey bir zaman sonra yeniden gün doğmadan kalktım ve Hacı Bayram Veli Camii'ne gittim. Gördüğüm ve tanıdığım insanların pek çoğu da tıpkı benim gibi, uzun zaman olmuştu ki günün ağarmasına şahitlik etmemişlerdi.
Bir kalbe dönüş, yani bir inkılap gibi, yılların tortusunu Erbakan sayesinde bir gecede atıyorduk üzerimizden.

İstiklal Harbi’nin ve milli mücadelenin en önemli manevi sembolü olan Ankara’daki Hacı Bayram Veli Camii.
Mehmet Akif’in, Eşref Edip’in, Ali Şükrü Bey’in camii. 23 Nisan 1920’de Büyük Millet Meclisi’ni açan heyetin; açılıştan önce Cuma namazını birlikte kıldıkları cami…

Erbakan’ın naaşı, hem bu özel tarihsel anlam hem de Ankaralıların çok iyi bildiği birtakım sembolik sebeplerden ötürü Kocatepe Camii’nden değil, Hacı Bayram Veli Camii’nden İstanbul’a uğurlandı.

Hacı Bayram meydanı, vaktiyle hayatının çocukluk ve ilk gençlik yıllarında Erbakan şubesine uğramış insanlarla doluydu...
Cami avlusunda Erbakan'ı, abdestli kapitalizmin getirdiklerinden nemalanmak uğruna terk edenler de vardı, daha radikal ve devrimci bir mücadeleyi savunmak adına terk edenler de...
Onun sayesinde bürokraside bir mevki kaptıktan sonra daha yükseklere tırmanmak için ondan yüz çeviren de vardı, Erbakan'ı hiçbir karşılık beklemeden ve akıl oyunu züppeliklerine tevessül etmeden sevdiği halde mevki düşkünü riyakarlardan fırsat bulup da onunla hayattayken temas edememiş olanlar da...

Belki yıllar sonra tekrar bu kadar dindar bir topluluk, ilk kez bu kadar içten duygularla, her türlü hesaptan arınmış, olması gereken en saf ve temiz halleriyle sessizce ağladı.
Kimisi, artık büyük ölçüde yabancılaştığı yüksek kadim değerleri için, kimisi yitip giden ve bir daha asla gelmeyecek olan güzel atlılar için…

Hacı Bayram Veli Camii belki de yıllar yıllar sonra yeniden her karesi hakiki bir samimiyete ve asalete kesti.

***

ACI DUYMAK RUHUN FİYAKASIDIR

Milyonların Erbakan’ı uğurladığı gün, Ahmet Altan’ın kaleme aldığı o çirkin yazı bu asalet keyfiyeti yüzünden görmezden gelinmesi gerekirken, ne yazık ki samimiyet hâlimizin neden olduğu öfke, buna mani oldu.
Bu diriltici ve de yakıcı öfkeyi bir nebze dindirecek sövgülerimiz ise elbette ki yazılı bir metnin muhtevasına yakışmayacağı için, bahse konu hak edilmiş o sövgülerin yerine tam isabetinin duacısı olduğumuzu buradan bildiririz.

Madem fazlasıyla hak edilmiş/kazanılmış o ifadeleri Altan namına buraya yazamıyoruz, o halde ne diye Altan’ın Erbakan’a yönelik hakaretamiz sözlerini yazalım diye düşünmek de kabil.
Ancak İsmet Özel’in “Acı duymak ruhun fiyakasıdır / kin, susturur insanı; adına çıdam denir” dizelerinden hareketle, belki de mazoşist bir isteklenme sonucu işte yazıyoruz.

Halen karaladığı köşeleri Ak Partili birçok milletvekili tarafından altı çizilerek okunduğu iddia edilen Altan diyor ki: “Necmettin Erbakan, Demirel ve Ecevit’le birlikte bizim politikanın ‘kayıp kuşağı’nın üç önemli liderinden biriydi bence. Üçü de gerçek sorunun ne olduğunu, nasıl bir rejimde yaşadığımızı, neyin değişmesi gerektiğini biliyorlardı. Üçü de sorunun özüne dokunmamayı tercih etti. Üçü de sistemi değiştirmek yerine, sistemin içinde yöneticilik yapmayı daha akıllıca buldu. Üçü de büyük kitleleri peşlerine takabildikleri halde, o kitlelerin gücünü değişim için kullanamadıklarından ‘kalıcı’ izler bırakamadılar. Hiçbir zaman Özal gibi sistemi ve tarihi değiştiren bir lider düzeyine erişemediler… Unutulmaz olabilirlerdi. İstemediler. Korkarım, bizim kuşağın da dünyayı terk etmesinden sonra onların adını hatırlayan çok fazla insan kalmayacak.”

Erbakan’ı Demirel ve Ecevit ile birlikte aynı değersiz ve silik muhtevanın bir sacayağı olarak mütalaa ederek, kendini hararetle takip eden kompleksli birtakım sünepe ve mıymıntı muhafazakarın ve onlardan mülhem yeni yetme convers ayakkabılı zibidilerin gözünden düşüreceğini zanneden Altan bilsin ki, zaten o tipler için Erbakan (kendilerinin tabirleriyle) “onların kuluçkadaki yumurtalarını kıran bir adam”dı. Ve onlar için Erbakan, (yine kendilerinin tabirleriyle) “ruhların yaratılmasından itibaren kendilerinden ayrı düşmüş bir ruh”tu.

Altan, daha evvelki yazılarında olduğu gibi, bu yazısında da gelecek muhtemel tepkileri kurnazlık ve madrabazlıkla bertaraf etmek için üçünü de “28 Şubat suçlusu” ilan ederek, bir biçimde sureti haktan görünüyor.

“Demirel, 28 Şubat’ın başına geçmeyi, Ecevit 28 Şubat’la dövüşmemeyi, Erbakan 28 Şubat’a boyun eğmeyi seçti” diyerek, son zamanlarda birtakım harici unsurlar eliyle yayılma gösteren sünepe tiplere kendini savunmaları için gerekli retorik malzemeyi de aklınca sunuyor.
Bay Altan her şeyden önce şunu bilmiyor. Dürüstlük ve dobralık bir erkeğin tek ve zorunlu süsüdür.
Erbakan’daki antiemperyalist ve antikapitalist vasıflardan korktuğunu ve genç kuşakların bu vasıfları kuşanarak, çelikten irade ortaya koyup inkişaf etmesinden zelzeleyi önceden sezebilen mahlukat gibi sezdiği için saldırganlaştığını bizce hiç gizlemesin.

Zira 30’undan sonra kocasını Latin dansları kursuna gitmeye ikna edebilmeyi “yaşamının zirvesi” sayan ve hayattaki tek itiraz yöntemini “o senin görüşün canım” ifadesindeki cahil cesaretinde bulan, üçüncü sınıf ucuz kadın okurdan kendine kitle devşirmeyi gururuna yedirebilmiş pornografik kavat edebiyatı kalemlerinin kafa konforu yerinde muhafazakarlara teorisyenlik taslamasına karışmayız.
O muhafazakarlar bu kalemleri yukarıdaki kitleye paralel biçimde tepe tepe okuyabilirler. Hatta okurken cümle aleme maskara olduklarından habersiz kendilerini bir şey de zannedebilirler.
Lakin kavat edebiyatıyla giriştikleri bu habis ilişki biçimine bu toprakların var ettiği gerçek öncüleri mevzu bahis edemezler ve ettiremezler.
Aksi halde çarpılırlar!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ali Eyvaz Arşivi