Ahmet Doğan İlbey

Ahmet Doğan İlbey

“Türban, Arap Travmasının Virüsüyle Bulaşmıştır”

“Türban, Arap Travmasının Virüsüyle Bulaşmıştır”

Dekolte kadınlar ve örtüsüz tenler gösteren Hürriyet’in deist ilahiyatçı geçinen yazarı Bay İnce, İslâmî konularda ahkâm kesmeye, filozofik sözler yumurtlamaya devam ediyor ve daha da ileri giderek “Türban, ülkemize Arap travmasının virüsü ile bulaşmıştır” diyor.



Üstüne vazife olmadığı halde Kur’an, ahlâk ve başörtüsü hakkında yazdıkları, tâbiri câizse “it yese kudurur” cinsinden:

“Meğer ben yıllardır İslâm düşmanıymışım da bundan haberim yokmuş. Ne yaptım ben? Kur’an’ın inmesinden bu yana yapılan bilimsel keşiflerin kutsal kitapta yeri olduğu iddialarına karşı çıktım. (...) Kur’an, Hz. Muhammed’e ciltli ve birinci hamur basılı olarak inmedi. Hz. Muhammed inen vahiyleri söyledi. Vahiy katipleri değişik maddelerin üzerine yazdı ve hafızlar ezberledi. İnen ayetler Hz. Muhammed hayattayken Kitab halinde toplanmadı, yakınlarının ellerinde toplandı. (...) Derleme ayet toplanmasında uyuşmazlık çıktı. Kutsal Kur’an’ın yeryüzünün işlerine karıştırılmasına, bu işlere referans gösterilmesine karşıyım ve bu nedenle laikim.”



Bay İnce’ye Kur’an’ı Kerim’in hangi halife ve sahabeler tarafından ne şekilde teyit edilerek derlendiğini ispat etmek abesliğine düşmeyeceğim. Mesele, onun İslâm’a bakışının sahih olup olmadığı.



Maksadım onun felsefist potlarını aktararak, malûl zihniyetinden etkilenebilecek kafası karışık sağcı- milliyetçilerin dikkatini çekmektir. Çünkü bin yıllık İslâmlaşmış din ü milletin esasları hakkında en çok sağcı-Türkçü-milliyetçi çizgide olduklarını söyleyenlerin kafası karışıktır.



Türkiye’de tutarlı bir millet olmanın önündeki en büyük engellerden biri de Türkçülük, Türk milliyetçiliği ve muhafazakârlığı gibi mefhumlar altında toplananların laikçi cumhuriyet ve Atatürkçü bakışı aşamamış olmalarıdır.



Bu mânada sol ve türevlerinin hiç mi hiç önemi yok. Bu zümrenin eşkâli ve fikriyatı belli olup etrafı Müslümanlara zaten çevrilidir. Bu cenahtan gelebilecek Müslüman millet olmaklığa engel sızıntılar ciddiye alınamaz.



Fakat Türkiye’deki sağcılık, Türk milliyetçiliği, Türkçülük gibi tabelalar altında duranların eklektikliği ve Batı sentezciliği, milletin kafasını karıştırmak, iki arada bir derede bırakmak, aidiyetin pusulasını oynatmak bakımından zararlı ve tehlikelidir.



Bu sebeptendir ki Türkiye’de milleti doğru anlamanın önündeki engellerden biri olarak, din ü millete “yakınmış” gibi duran Türkçü, Türk milliyetçisi sağcı, muhafazakâr oluşumların kusur ve hususiyetlerine fazlaca temas etmekteyim.



Sadede gelerek, “nü” ve dekolte “bayanlar” gösteren, Ali Yurtgezen Hoca’nın ifadesiyle “şişman ve semiz” Hürriyet’in şüpheci deist yazarı Bay İnce’nin önemsiz gibi görünen fakat saf zihinleri yavaş yavaş zehirleyici hezeyanlarına dikkat çekmek istiyorum.



“Ahlak duygusu Tanrı ve din inancı olmasaydı da, gündelik yaşam ve doğadan gelen deneyimlerle insan varlığının zihninde gelişirdi, gelişebilirdi. Öyle oluyor zaten. Bir yaşından küçük bebeklerin kötülere antipati, iyileri sempati ve olaylarda empati duymalarının sonradan edinilmiş olması olanaksız. Modern psikolojinin en büyük başarısı küçük çocukların zihin dünyalarını incelemenin yolunu bulmuş olması.”



Demek “ahlâk duygusu din inancı olmasaydı da doğadan gelen yardımla insan zihninde gelişirdi” öyle mi? Hangi ahlâk bu Bay İnce? Allah’ın ve dininin âyetleriyle sistemleşmeyen bir yeryüzü ahlâkı ancak bir homongolos, yani gönlü ve zihni, Kur’anî değerlerle terbiye edilmemiş vahşî ve ruhsuz bir beşer ahlâkı olurdu.



İslâm ahlâkını gerçekten öğrenmek istiyorsa kendisine Sami Hocaoğlu’ndan tadımlık birkaç satır aktarabilirim:



“Ahlâki davranış bir sonuçtur ve sonuçlar, illetinden bağımsız değerlendirilemezler. Ahlâk bir rehberden ve doğru yargıda bulunmak için en üstün normdan yoksun olduğu sürece, her türlü yozlaşmaya açıktır. Ahlâki davranışın en büyük düşmanı ‘rölativist ahlâk’tır. ‘Bana göre, sana göre...’ ahlâk olmaz. Dinden ve imandan bağımsız bir ahlâk sistemi düşünülemez. Ahlâk ile din-iman aynı soya mensuptur. İkisi de metafiziktir. Bir davranışı ahlâki yapan, davranışın kendisi değildir. Sahibine onu yaptıran tasavvurdur. Yani mutlak ahlâka bağlı olmak. Vahyin inşa ettiği ahlâk sadece bir kişiyi ilgilendirmez. Bütün toplumu bağlar. Bu ülkede dine yönelik her saldırı, ahlâka yöneliktir.”



Çok söze ne hacet. Hz. Peygamberimiz “Ameller niyetlere göre değer kazanır” buyuruyor.

“TÜRBAN, FAŞİST GÖMLEĞİ VE GAMALI HAÇ GİBİ SİMGEDİR”



Sıkı durun! Şimdi de Bay İnce’nin başka hezeyanları geliyor. Türbana “fesad” diye başlıyor vaazına. “Kur’an’da başörtüsüne yer verilmediğini, başörtüsünün İslâm’la ilişkisinin olmadığını, İslâm öncesi dönemde Arapların ve Yahudilerin güneşten sakınmak için başlarını örtükleri bir giysi parçasıdır. (...) Türban, kahverengi faşist gömleği gibi, gamalı haç gibi bir simgedir.”



Bay İnce rahatsız galiba. Tahminin biraz şizoid ve şizofren, biraz da paranoya belirtileri olabilir. Türbana faşist gömleği, gamalı haç diyen bir insanın aklından ve izanından şüphe edilmez mi?



Yazılarını yazarken bir müsekkin alsa, meselâ şeker hastası ise ensülin almadan yazmasa iyi olur. Yazısına başlarken hangi konuda yazması gerektiğini hatırlatan bir asistan bulundursa çok faydalı olacağı kanaatindeyim.



Hiç olmazsa böyle başına iş açan konularda yazmaz. Meselâ, asistanı kendisine “Domates Tohumları Meselesi Ne Olacak?”, “Tarhanalık Yoğurtlar Bu Sene Kaçtan Gidecek?” şeklinde, boynu bükük halkımızın temel meseleleri hakkında yazması gerektiğini hatırlatır.



İnsan, kucağında yaşadığı halkından, ekmeğini yediği, suyunu içtiği ülkeden utanır mı? Maksadı üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek. Kur’an’a sâlih bir imanla inansaydı, bunca ehil âlimlerin görüşlerine itimat etseydi mesele çıkmazdı.



Bay İnce bunları kabul etmiyor. Hem Kur’an’dan, hem Müslümanlıktan vazgeçmem diyor, hem de müsteşriklik ve deistlik rolüne soyunuyor.



“Artık, İslâmların işine karışmıyorum. Ben kendime göre icat ettiğim tuhaf bir dinim var” deyip çıkmalı aradan.



El insaf! Başörtüsü konusunda vukuflu âlimler sahih bilgilere dayalı binlerce defa görüş bildirdiler. “Var mı, yok mu?” tartışması ne kadar abes?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Doğan İlbey Arşivi