Ahmet Doğan İlbey

Ahmet Doğan İlbey

“Mağlûbiyet İdeolojisini” Anlatan Kitap-2

“Mağlûbiyet İdeolojisini” Anlatan Kitap-2

Kemalist tarihin yalanlarını gösteren, Türkiye Yazarlar Birliği Vakfı Başkanı D. Mehmet Doğan’ın “Mağlûbiyet İdeolojisinin Sonu” adlı kitabından M. Kemal’in başkanlığında ilk meclisin açılışı özellikle cuma gününe getirildiğini, hatm-i şerifler, Buharî-i şerifler okutulduğunu, Hacı Bayram Camii’nde M. Kemal’in de olduğu bir cemaatle cuma namazı kılındığını, câmiden sonra önde dinî sembolleri taşıyan ulemadan kişiler olmak üzere meclis binasına gidildiğini, M. Kemal’le vekillerin hilafet ve saltanatın, vatanın ve milletin istiklâlinden başka maksat gütmeyeceklerine yemin ettiklerini etraflı bir şekilde öğrenmek mümkün.



Yakın tarihin hakikatlerini yeni bilgilerle son derece cesur bir şekilde işleyen “Mağlûbiyet İdeolojisinin Sonu” adlı kitaptan vesayet rejiminin, çekilmesine cesaret edilememiş çivilerinin çekilebileceğine, milletin yanında yer alan siyasîlerin ve aydınların zihninde yeni ufuklar açacağına inandığım bâzı konu başlıklarını sıralamak istiyorum:



“Millî Mücadele ve İslâm Etkeni”



“Laikleştirilmiş Kurtuluş Savaşına Sığmayan Büyük Bir Kahraman Şeyh Ahmed Senusî”



“Cihad ve Millî Mücadele”



“Cihad ve Millî Mücadele”



“Cihad ve Millî Mücadele” bahsi çok önemli. Laikleştirilmiş resmî tarih tezinin aksine Millî Mücadeleyi bu değerli kitabın ifade ettiği gibi cihat kavramıyla anlamak gerek. Kitabın da belirttiği üzere İstiklâl Savaşı M. Kemal’in de bizzat talep ettiği fetvalarla gerçekleştirilmiş cihat çağrısıdır.

Küllenmiş kimlik yaramızın sebep ve çârelerini gösteren önemli bir başlık da “Kimlik Değiştirme İnkılâbı.”



Bu başlıkta, medeniyet ve Türklüğün Müslümanlıkla eşdeğer olduğu göz ardı edilerek laikleştirilmiş kalıplarla târif edilmeye çalışılan içi boşaltılmış bir Türklüğü dayatan şedit inkılâpların fecaatleri işlenmektedir.



“TÜRKLÜK SADECE ETNİK BİR AİDİYET Mİ?”



Yıllardır çeşitli fikir gruplarınca çok tartışılan bir konu başlığı daha var:



“Türklük Sadece Etnik Bir Aidiyet mi?”



Bu başlıkta açıklığa kavuşturulan konu dün olduğu gibi bugün de laikçi rejimin “ulusalcılık” altında dayattığı suni bir Türklüktür. Kitaptaki isabetli tesbitleri okuyalım:



“Türklük, sadece etnik bir aidiyet olsaydı, onu modern bir sentetik millî kimliğe dönüştürmek mümkün olabilirdi. Oysa Türklük, sadece etnik aidiyet değildir. Tarih boyunca çeşitli coğrafyalardan geçip gelmiş, Anadolu’dan batıya yönelmiş; fakat son asırda, olayların sevkiyle dalga dalga göçlerle tekrar ana topraklarda cem olmuş bir topluluğun kimliğini etnik tanımlamalarla oluşturmak imkânsızdır. Bir Türk, birçok şey olabilir; fakat bunlar onun Müslümanlığını ortadan kaldırmaz. Aidiyet unsurları içinde esas olan Müslümanlıktır. Müslüman olmayan veya Müslümanlığa karşı olan bir Türk ve Türkiyeli kimliğinin oluşmasının ve genelleşerek yerleşme şansının olmadığını, Cumhuriyet’ten seksen küsur yıl sonra daha iyi görebiliyoruz. Cumhuriyet’in ilk döneminde açıkça bir kimlik değiştirme programı uygulanmıştır. Dini dışlayan bu değişim projesi, öncelikle dinin alanını daraltmıştır. Dini, devletle birlikte düşünmeye alışmış ve ‘din ü devlet’, mülk ü millet’ ibaresini şiarlaştırmış olan Türkler, dinle devletin ayrılmasından sonra da dar bir kesim hariç, dinden uzaklaşmadılar...”

“ORGANİK MİLLET VARLIĞINI YOK SAYMAK...”



Bugün yaşadığımız rejimle ilgili problemlerin şahdamarına parmak basan bir başlıkta şudur:



“Mağlûbiyet İdeolojisi Son Perdeyi Oynuyor”



Kitabın bu başlığı, laikçi-ulusçu vesayet rejiminin problemlerini anlamak bakımından önemlidir:



“Türkiye’nin 1990 sonrasında yaşadıkları, eski kabullerin yıprandığını ve hatta çürüdüğünü; bu sebeple yeni ve köklü toplumsal kabuller üzerine bir yapı oluşturmak gerektiğini açıkça ortaya koymaktadır. (...) Türkiye’nin binlerce yıl içinde oluşmuş tabiî / organik millet varlığını yok saymak, halkın yazıya geçirilmese de zihninde, şuur altında duran meşruiyet temellerini reddetmek, günümüzde tam bir mağlubiyet ideolojisinin mümkün olabilecek en iyi ideoloji olduğu, hatta gerçek galibiyet ideolojisi olduğu yönündeki fikirler sistematik eğitim programlarıyla, yayınlarla ve onları destekleyen ritüeller yoluyla tebliğ ve telkin edilmektedir.”

Başucu özelliğindeki kitabın “Ek: Metinler” bölümünden, Türkiye’nin yalanlarla dolu ve baskıyla dayatılmış uydurma resmî tarih ezberlerini bozacak bâzı başlıklar vermek istiyorum ki, erbabını bu yönde yeniden tâlim ettirecek öneme sahiptir:

“Senusîlerin İslâmlığa Büyük Hizmetleri”



“Yeni Türkiye’nin Meşruiyet Tanımlaması Taktik mi?”

Bu başlık altında yazılanlardan, “yeni Türkiye’nin” kuruluşu sırasında Batı’nın baskısıyla İslâm ülkelerinden koparak millet-devlet arasında başlayan çatışmalı siyasî yapının arka plânını, sonra Kemalistlerin tepeden inme uygulama ve milleti aldatmalarla başlayan meşruiyet oluşturma sürecini dudakları uçuklattıracak yeni bilgilerle öğreniyoruz.



“Kimlik Değiştirme İnkılâbı”



“İslâm ve Millî Benlik”



“Seçkinlerin İktidar Mücadelesi”



“Laiklik Engeli”

VESAYET REJİMİNİN SONU MU?



Bugün “vesayet rejimi son hamlelerini yapıyor” umuduyla millet yanlısı herkes heyecanlanıyor. Fakat ihtiyatlı olmak gerektiğine inanıyorum. Çünkü vesayet rejiminin hâlâ oynayabileceği “kartlar” mevcuttur. Bu “kartlar” sürülür mü, sürülmez mi? Elli yıllık açık ve gizli darbeciliğiyle üzerlerindeki şüpheyi silemeyen Ankara oligarşisine olan güven hâlâ temin edilemediği için tavırlarını kestirmek zor.



Şüphesiz son gelişmelerle ortaya çıkan sonuçlar vesayet rejiminin tıkandığını gösteriyor. Fakat Altı Ok cumhuriyetinin askerî ve sivil bürokratik “derin” imkânları ve bâzı kurumların kapısından hâlâ giremeyen yasama ve icranın eli bağlı hâli göz önüne alındığında “Mağlûbiyet İdeolojisinin Sonu” nun hangi noktada olduğunu kestirmek de mümkün görünmüyor.



Millet taraftarlarının, doğru istikametlerinde kararlı şekilde devam etmeleri hâlinde elbet bir gün “mağlubiyet ideolojisinin” sonu gelecektir.



Millet yanlısı her insanın okuması elzem olan bu kitabın ortaya koydukları, aidiyet direncini artıracak ve vesayet rejiminin oluşturduğu çarpıtılmış tarih bilgilerinin zihinlerden arındırılmasına önemli katkısı olacaktır.



Hâsılı, Türkiye’de despot Kemalist cumhuriyetin nasıl “Mağlûbiyet İdeolojisi” hâline geldiğini anlayabilmek için kitabın ana fikrini anlatan arka kapağındaki şu ifadeleri ufukta fecir pırıltıları olarak okumak gerek:



“Mağlûbiyet İdeolojisinin Sonu, bir anlamda Türkiye’nin yakın tarihini doğru okuma kılavuzu mahiyetinde bir kitap. Tarihsizleştirilmiş bir halkın kimlik ve aidiyet arayışının seyir defteri bir yönüyle de. Resmî tanımlamaların temelsizlikleri ve bu temelsizlikten kaynaklanan yetersizlikleri derin bir kimlik bunalımı meydana getiriyor. Aidiyetle meşruiyet arasındaki açıklık hiçbir ülkede Türkiye ölçüsünde değildir. 20. yüzyılın başındaki şartların dayattığı kavramlaştırmalarla 21. yüzyılın dünyasında ayakta kalmanın imkânı yoktur. Bu yüzden, günümüzde savaş sonrası ideolojisi ancak skolastik düzeyde savunulabiliyor. Onu da içinde barındıran mağlûbiyet ideolojisi ise artık Türkiye için tasarlanmış savaş sonrası ideolojisini destekleyecek güçten mahrumdur. Esasında bu korkulacak bir durum değil. Her son bir başlangıç müjdeler. Ayağa kalkmanın, kendi ayakları üzerinde durmanın tam zamanıdır.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Doğan İlbey Arşivi