Abdurrahim Karakoç

Abdurrahim Karakoç

Düriye’nin güğümleri kalaylı

Düriye’nin güğümleri kalaylı

Ben 188 yıldır severim Düriye’yi...
Düriye sevilir de güğümleri sevilmez mi?
Güğümlerini de severim Düriye’nin...
Bakır olanını severim, amma kalaylısını daha çok sevdiğim söylenir...
Düriye’nin güğümlerini kalaylayan kalaycının elleri dert görmesin...
Ben bu yaşa geldim, daha Düriye’yi hiç görmedim...
Görmek-görmemek önemli değil... Yüzünü ve izini görmesem bile yine sevdim Düriye’yi...
Düriye olmasaydı inekler süt verirler miydi?
Süt hatıra gelince GÜĞÜM yıldırım gibi düşer garibin aklına...
Bereket versin ki Başbakan’ın bir günde 4 defa aradığı İbrahim Tatlıses’e sıkılan kurşunlardan yolunu şaşıran birisi Düriye’nin güğümlerine isabet etmemiş...
Aksi halde Nevroj Bayramı’nda ateşten atlamaya yüzümüz olmazdı...
Münafıkların “Nevroj Bayramı, kimin bayramıdır?” diye çökertici sorular soracağını tahmin ediyorum...
NEV yeni demek...
RUZ gün olur herhalde...
Bırakınız Türkü, Türkmeni, Kürdü, Azerisi yolda buldukları bayramın tadını çıkarsınlar...
Kavga yapsınlar,
Zılgıt çeksinler,
Yer yer yangın çıkarsınlar.
Düriye’nin güğümleri ne güne duruyor... Ateşten atlayacak liderler ile yangın söndürmeye su çekeriz...
“Çıktık açık alınla” marşıyla heyecan bulur, yola diziliriz...
Yol kenarlarında süt dolu güğümler sıralanmış Düriye hanımı bekler...
Yolumuz üstünde kel kel tepeler
Binicisini arar uyuz sıpalar...
İşte tüm bu sebeplerden dolayı ben Düriye’yi severim. Düriye’nin güğümlerini severim... Kalaylısını-bakırını. Güğümleri kalaylayan kalaycıyı severim...
Evet siz bana hayret eder karşı tavır alırsınız... Çünkü ben, ücretsiz severim kimi seversem... Aramızdaki halledilmeyecek fark budur...
Düriye’nin güğümlerine kimi su doldurur, kimi süt doldurur kimi de yüz karası şarap filan..
Niye beni kınarsınız, anlamam asla...
Ah şimdi keşke yakınımızda bir yerlerde Demirel olacaktı da görecektiniz cevabın imparatorunu...
Ben Düriye’yi severim...
Düriye’nin güğümlerini de sevmekle yükümlü hissederim kendimi...
Kalaylısına, olaylısına bakmam...
Düriye demiş ki:
“Ben askerliği altıbuçuk güne indireceğim...”
“İsteyen evinde yapsın askerliğini, isteyen devletçe tahsis edilecek sahil kentlerindeki otellerde... Bilumum masraflar Düriye’den olacak...”
Bu zamana kadar kadınların tamamı 9 ay beklemek zorundaydı doğum yapabilmek için... Düriye’nin oğlu “gebelik süresi 3 gün olacak” demiş...
Kim sevmez Düriye’yi?
Nevruz, hediyesi olsa gerek...
Geldi kapıya 21 Mart baharı...
Düriye’nin süt dolu güğümleri muhtemelen depremlere karşı elimizde bulunan tek koruyucu kalkandır...
Adları darbeciliğe karışmış en değerli, yetişmiş insanlarımızı hemen Ulus Vekili mi yapsak, daha geniş yetkilerle mi donatsak acaba?
Bunlar benim ham hayallerim...
Esasında adları lidere çıkmış kılıç artıkları var ki, değil Türkiye, dünyanın iki mislini yönetecek kapasitededirler...
Tabii bir melun rüzgâr esmezse,
Düriye’nin yollarını kesmezse...
En iyisi dağlara çıkıp rüzgâra karşı “Hıyarname” marşları söylemek...
Yahu siz hiç Düriye’nin yaptığı boynuz kebabından yediniz mi?
Peki ne duruyorsunuz?

Sersem yollarına kırmızı halı
Halıların kırmızısı pahalı
Severseniz çiçeklenir ağaçlar
Olur aksi halde bir kara çalı...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdurrahim Karakoç Arşivi