Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Kaddafi'nin silahları Türkiye'den mi?

Kaddafi'nin silahları Türkiye'den mi?

Türkiye'nin dış politikası ve özelde de Libya'ya yönelik politikası sorgulanmaya başlandı. Mısır'da Mübarek rejimine yönelik olarak açıktan eleştiri hakkını kullanan Türkiye'nin Kaddafi konusunda lal-u ebkem kesilmesi ve belirsiz bir politika izlemesi, hakkındaki olumlu kanaatleri silmeye ve politikaları Araplar nezdinde sorgulanmaya başlandı. Libya politikası ilk kırılma anına işaret ediyor. Türkiye'nin tutumundaki belirsizlik önce şaşkınlığa neden olsa da ardından eleştirilere konu olmaya başladı. Libya konusunda da 'one minute' bekleyen kalabalıklar Türkiye'nin yeni politikasının gösterdiği ibrenin istikameti karşısında adeta küçük dillerini yuttular. Türkiye'nin politikasında sapma olmasa bile baştan beri bir tutarsızlık olduğu kesin. Zira, 9 Haziran 2009 İran seçim sonuçlarıyla alakalı Türkiye hükümeti herhangi bir değerlendirme yapmadan Nejad'ı tebrik edenler sırasına girdi. Bunu belki de sırtında yumurta küfesi bulunmasıyla izah etti. Mısır'da ise seçim sonuçlarıyla alakalı bir değerlendirme yapmasa bile sonrasında halk kitlelerinin ayağa kalkması karşısında zımni veya açıktan Mübarek'in gitmesini istemiştir. Rejim değişikliğinden sonra kurumsal hissi mesafeyi azaltmak veya tamir maksadıyla Abdullah Gül derhal Mısır'a gitmiş ve böylelikle hem halkın yanında hem de kurumsal yapıyla birlikte olduğunu göstermek istemiştir. Bu akıllıca bir tutumdur. Lakin ardından halkına kan kusan ve bizim ifademizle püsküllü bela olduğunu ortaya koyan ve vahşette ve cinnette diğer Arap rejimlerinin hepsini geçen Kaddafi rejimi karşısında yalpalaması ve hatta Katar, KİK ülkeleri ve Yunanistan ve Sarkozy'nin Fransa'sının bile gerisine düşmesi dikkatlerden kaçmamıştır.

Türkiye'nin bu politikasının şaşkınlıktan veya belirsizlikten öte doğrudan Kaddafi rejimini destekleme boyutu kazandığı da gelen iddialar arasında. Daha önceden sorgusuz sualsiz Başbakan Erdoğan'ı destekleyen Arap kitlesi şaşkınlık içine düşmüştür. Bu bağlamda, Geçici Ulusal Konsey Başkanı Mustafa Abdulcelil ve Bingazi'deki El Cezire temsilcisinin açıktan bir biçimle Türkiye'nin Libya politikasını eleştirdikleri gözlenirken bizzat Türkiye'nin Kaddafi rejimine silah yardımı yaptığı iddiaları da işin tuzu biberi olmuştur. Son günlerde Geçici Ulusal Konsey'e bağlı askeri güçler Bingazi'deki askeri havaalanında konuşlanan çalışamaz haldeki uçakları tamir ederek devreye soktukları ve bu çerçevede bazı uçakları Kaddafi lejyonerlerine veya birliklerine karşı kullanırken muhalif subaylardan birisinin Kaddafi'nin karargahı durumundaki Babu'l Aziziye'ye saldırdığı ve teyit edilemeyen haberlere göre 32'nci bölüğün başında bulunan Kaddafi'nin oğullarından Hamis'i de yaraladığı ileri sürülüyor. Türkiye'nin politikasını bam telinden vuran en ilginç ayrıntı ise Bingazi'deki Geçici Ulusal Konsey'in Başkan Yardımcısı Abdulhafiz Guka'nın açıklamaları oldu. Abdulhafiz Guka, bundan böyle ellerindeki gemileri devreye sokarak Kaddafi rejimini desteklemeye matuf silah kaçakçılığının veya imalatının önüne geçeceklerini söyledi.

Guka Kaddafi'ye giden bu silah yüklü gemilerin Türk bandıralı olduklarını da ileri sürdü (http://www.alhiwar.net/ShowNews.php?Tnd=15932). Bu doğru ise Türkiye birkaç zanlı ülke ile birlikte Kaddafi'nin rejimine destek veriyor ve rejimi ayakta tutmaya çalışıyor. Bu durumda Başbakan Erdoğan'ın "Biz Libya meselesiyle petrol ve silah ticaretinden dolayı ilgilenen ülkelerden değiliz" sözleri havada kalmak bir yana fiilen tekzip edilmiş de oluyor. Bu anlamda, Başbakan Erdoğan'ın Libya ile alakalı açıklamaları anlaşılır olmaktan çok uzak. Erdoğan, Kaddafi'nin kendisinden sonra bir başkan ataması gerektiğini de söylemiştir. Libyalılar ise onun kendi yerine peygamber gelse onu bile atamayacağını ve tanımayacağını hatırlatıyorlar. Kendisi İngiliz Kraliçesi kadar bile iktidarda kalmadığını söylediği hatırlanırsa Kaddafi'nin iktidara doymaya niyeti olmadığı da anlaşılır. Dolayısıyla bu sözler de gündem saptırmak anlamına gelir. Sonra, bildiğimiz kadarıyla başkanları halklar seçer. Burada Başbakan Erdoğan bu yetkiyi bizzat Kaddafi'ye vermesi anlaşılır gibi değil. Bu duruma 'sahip olmadığını, hakkı olmayana vermek' derler. Başbakan Erdoğan'ın Kaddafi'den aldığı ödülü geri iade edip etmemesi bir yana aslında böyle bir şahsiyetten ödül alması en azından talihsizliğin ötesinde özensizlik olmuştur. Hükümet Türk işçilerini Libya'dan tahliye etti ama siyasetini hiç değiştirmedi. Sukutu ihtiyar eden siyasetinin esasında Türk işçilerini kollamaya matuf, selametini gözettiği ve kıllarına zarar gelmemesini amaçladığı sanılıyordu. Meğerse değilmiş. Bu durumda Başbakan Erdoğan'ın Libya politikası ve ilişkileri İngiliz eski başbakanlarından Blair'in siyaset ve yaklaşımlarını hatırlatıyor. Aslında, 1 Mart tezkeresi sırasında da onun gibi yapmak istemişse de muvaffak olamamıştır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi