Ahmet Doğan İlbey

Ahmet Doğan İlbey

“Kurtla Bir Olup Kuzuyu Yedikten Sonra Çobanla Ağlayanlar”

“Kurtla Bir Olup Kuzuyu Yedikten Sonra Çobanla Ağlayanlar”

“Kurtla bir olup kuzuyu yedikten sonra çobanla oturup kuzuya ağlayanlar” dan kendinizi koruyunuz. Bu müraileri tanıyıp zararlarına mâni olmak âyetlerin emridir.

Sûret-i haktan, yani iyiden, doğrudan, adâletten, yani çobanın mazlum ve mazrurluğundan yana görünüp zâlimlere, kötülere, tâgutî rejimin zorbalarına perestiş eden, despot cumhuriyetin cellâtlarına ve generallerine gülücük dağıtan, onların sofrasında yemlenen iki yüzlüleri tecrit etmek İslâm’ın gereğidir.

Bakara sûresi 204. âyeti, kurtla bir olup sonra çobanla oturup ağlayanları târif ediyor: “İnsanlardan öylesi vardır ki, onun dünya hayatına dair sözleri senin hoşuna gider. O, kalbinde olmayana Allah’ı şahit tutar. Oysa ki, düşmanların en amansızıdır. Dönüp gitti mi yeryüzünde fesat çıkarmaya, ekini ve nesilleri helâk etmeye koşar.”

Mürai; dinsizlik ve küfür gibi bir hastalık. Kalp ve karaktersizlik hastalığıdır. Şeytandan daha şenî ve aldatıcı.

Kişinin, sahip olmadığı duygu, düşünce, amel gibi özelliklere sanki sahipmiş gibi davranmasıdır. Yani kurdun kılık değiştirip kuzuların arasına katılarak “ben sizdenim” demesi gibi... Altıyedi Süleyman gibi... Sarı Kamalov gibi... Müslümanca yaşayan askeri, öğrenciyi, öğretmeni pozitivist Ankara rejimine gammazlayan muhbirler gibi...

Nisa sûresi, 145. âyetini daima aklınızda tutup bu döner yüzlü taifenin ne menem bir beşer olduklarını unutmayınız: “Doğrusu iki yüzlüler (münafıklar) ateşin en aşağı tabakasındadırlar, onlar için yardımcı yoktur.”

Mürailer, yani kurtla bir olup kuzuyu yedikten sonra çobandan yana görünenler, kalbi ile yaptıkları aynı olmayanlardır. Hz. İsa’yı çarmıha gerenlerin arasında en çok bu taife vardı.

Hz. Peygamberimiz, içi dışı bir olmayanlara karşı şöyle uyarmıştı ümmetini: “Diller de var baldan tatlıdır, ancak kalpleri kurtlarınkinden vahşidir. Bizi aldatan bizden değildir. İki yüzlülerin kıyamet günü ateşten iki dilli olacaklarını, kıyamet gününde Allah nazarında en kötü olanlardan bir kısmını da iki yüzlülerin teşkil ettiğini göreceksiniz. Bunlar, bâzılarına bir yüzle, diğer bâzılarına da başka bir yüzle giden insanlardır.”

Özü sözü bir olmayanlar, hem kurttan hem çobandan yana görünüp menfaat sağlayanlar dünyanın en şarlatan, en denî beşerleridir. İnanmış görünüp fakat inanmayanlar, milletten yana görünüp zâlim güçlerle al takke ver külah edenler, kuzuyu yiyen kurttan daha âdidirler.

Hz. Ali’nin katili İbni Mülcem tarihin ilk kanlı müraisidir. Hz. Ali’ye dost görünerek onun iyiliği ve yardımlarına mazhar olup, sonra da kurtların dediğini yapan bir namert, bir Harici... “Nice mürailer var, veli görünür / İbni Mülcem iken, Ali görünür.”

Siyasî münafıklar nerelerde arz-ı endam ederler. Cumhurreisliği yapan Altıyedi Süleyman bir zamanlar millet yanlısı olarak bilinirdi; tâ ki kurtlarla bir olup kuzuyu yediği anlaşılana kadar, yani gerçek cibiliyeti, mayası ortaya çıkana kadar.

Türkiye’nin en aşağı müraisi Altıyedi Süleyman’a asla yüz vermeyiniz. Ömrü rejimin kurtlarıyla bir olup kuzuyu yemek, sonra da milletle oturup yalandan ağlamakla geçmiş ve 28 Şubat darbesinde kurtlaşan generallerle bir olup mazlum milletin değerlerinin çiğnenmesine ortak olmuştu.

Hem Müslümanlarla görünüp, hem rejimin kurtlarıyla bir olup “semizleştikten” sonra sıkışan paçasını kurtarmak için Batı’ya iltica eden müebbet mürailer “Enver Abi” ve mahdumu ile evvelce Müslümanlardan yana olan sonra kurtlaşan “Hürriyet”le bir olup Müslümanlara saldıran Ahmet Hakan ve benzerlerine bundan böyle dikkat ediniz. Bunlar medyada, ticarette, siyasette, cemiyette ve dahi her yerde faaliyette ve öndedirler.

Bütün çağlarda, bütün ülkelerde kurtla bir olup sonra da çobandan, yani mazlumdan yana görünenler var olmuştur. Bu taife insanlığın en aşağı, en haysiyetsiz tabakasıdır.

1923 ve 27 Mayıs 1960’dan sonra siyasette ve ticarette en çok kâr (!) edenler bunlardır. 12 Eylül 1980 ve 28 Şubat 1997’de Kamalist rejimin kurtlarıyla bir olup kuzuyu yiyenler, sonra da çobanla oturup kuzuya ağlayanlar bu kalleş ve mürai taifeydi.

Darbecilerle bir olup millete karşı duran bâzı sağcı ve solcu gazeteciler, yazarlar, siyasetçiler, bürokratlar ve sanayiciler, sonra milletle timsah gözyaşları dökmediler mi?

Bu meşum darbe yıllarında kurtlaşan generallere yaltaklanan ve tahabbüb edenler, sonra da milletin arasına karışıp “vay benim milletim!” diyenler kimlerdi?

Kuzuyu yiyen kurttan pay alıp sonra da çobanın yanına varıp “vah çoban kardeş, nedir bu kurttan çektiğin!” diyerek ağlayan tilkiler şimdi hangi kılıkta dolaşıyor? Milletin yanında görünüp, sonra da kurtların yediği kuzulardan pay alanları aranıza almayınız.

Dünyanın en mürai, en namussuz, en tehlikeli insanları, “kurtla bir olup kuzuyu yedikten sonra çobanla oturup kuzuya ağlayanlardır.” Dinsizlerden daha zararlıdır bu taife. Bu, sahte ve bukalemun insanları her yerde görebilirsiniz.

Kamalovizm’in kanunları ve kanlı mahkemeleri mazlum kuzuları idama yollarken, din-i mübini ayaklar altına alırken, bin yıllık medeniyeti redd-i miras ederken, sükût edip sonra da milletin karşısına geçip ağlayanların karakterini şimdi kimler sürdürüyor?

Sarı Kamalov’a “inkılâplarınız pek isabetlidir efendimiz” deyip sonra da milletin, yani çobanın yanına varıp “nedir bu ağyar inkılâplardan çektiklerin?” diyen iki yüzlü aydınların benzerleri yine etrafınızda dolaşıyor farkında mısınız?

Kurtlarla bir olanlar hangi cumhuriyetin aydınlarıydı? Türkiye’nin en ilkesiz ve en mürai insanları Ankara bürokrasisi değil midir?

Devrimci kâtil cumhuriyet din ü milletin değerlerini tasfiye ederken, kurtların yasalarına tâbi olup sonra da milletin arasına tilkiler gibi sokularak “zorba kurtların rejiminden kurtulmalıyız” diyen bir kısım âliman, münevveran ve siyasetçilerin isimleri neydi, eşkâli nasıldı hatırlıyor musunuz?

Bunların eşkâli Münafıkun sûresi 4. âyette şöyle tasvir edilir: “Onları gördüğün zaman kalıpları hoşuna gider. Konuşurlarsa sözlerine kulak verirsiniz. Onlar, sanki elbise giydirilmiş kereste gibidirler.”

Millete “ayağı çarıklı fasa fisolar” diyen Kamalist kurtlar oligarşisinin suçuna ortak olup, sonra da “kurtlar kötü ve zalimdir” diyen eşraf ve memurîn sınıfı çobandan yana mıydı, kurttan yana mıydı öğrenebildiniz mi?

Yakın tarihi hatırlayınız bakalım kimler çağdaş münafıktı? Kurtlar rejiminde milletin değerleri çiğnenirken “afiyet olsun” diyen bir kısım sözde ilim ve üniversite mensupları modern ve bilimsel mürailer değiller midir?

Depremlerden daha şiddetli inkılâplarıyla kuzuları derdest eden lâ-dinî Altı Ok cumhuriyetçilerin meclislerine katılıp, sonra da milletin yanına vararak “ah, mazlum kuzuların sahibi milletim!” diye sahte ağıt yakanları affetmek dinen caiz midir?

Kurtlara temenna çekip kuzuyu yedikten sonra çobanın yanına varıp taziyede bulunanlar kurtlardan daha alçaktırlar.

Şairin dediği gibi: “Ona kucak açarsın evine gelir gider / Öyle sıcak davranır şeytandan daha beter / Seni bağrına basar ciğer paresi gibi / Alçaklarda dolaşır lağım faresi gibi."

İblis’ten daha hilekâr İbni Sebe’lerin günümüzdeki benzerlerini, kurtla işbirliği yapıp sonra çobandan yana görünenleri aranızdan ne zaman kovacaksınız?

Her vakit maskeli olur bunlar. Vicdanları maskelidir. Hem kurt sofrasında otururlar, hem çobanın ağıtçısı olurlar.

Onlar timsah gözyaşlarını dökerken yanımızda, bizden biri gibi bilmeye devam mı edeceğiz? Ehl-i irfan boşuna dememiş: “Mürai yaş akıtsa aldanma münkir işidir.”

Kurtla bir olup sonra çobanın yanına varanların özelliklerini nasıl ayırt edeceğiz? Her defasında kurtla bir olduktan sonra yanımıza gelip bizimle ağlamalarını nasıl fark edeceğiz? Kurtla çoban arasında mesai yapanların alâmet-i fârikası nedir?

Ankara’da kurulu düzenden yana görünen, öte yanda sûret-i haktan görünüp milletle bir olduğuna dair nutuklar atan “sağcı” siyasetçilerin maskesini ne zaman sıyıracağız?

Biz, kuzuları kurtlar tarafından yenen mazlum ve mazrur çobanlar ne zaman uyanacağız?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Doğan İlbey Arşivi