M. Emin Parlaktürk

M. Emin Parlaktürk

Servet, Şehvet ve Şöhret

Servet, Şehvet ve Şöhret

Ahlakî mi değil mi, bunun tartışmasına şimdi girmeyeceğim.
İnternet sitelerinde dolaşan kasetler ve özel hayatı deşifre araçları, bize yıllardır değişmeyen bir gerçeği hatırlatıyor:
Bu da “İnsanların bir şekilde imtihan edildiği” gerçeğidir.
Günümüz insanı da öncekiler gibi değişik sınavlarla test ediliyor.
Kimileri para, kimileri kadın, kimileri de makamla imtihan ediliyorlar.
Bunu, üç kelimeyle özetlemek de mümkün: Servet, şehvet ve şöhret.
İnsanlara kurulan en ciddi tuzaklar bunlar!

Aslında bu imkanlar, meşru, ölçülü ve faydalı kullanıldığı taktirde Allah’ın insanlara sunduğu en güzel ikramlardır.
Hepsi de, dünya hayatının ziynetleri, zevkleri ve nimetleridirler.
Kur’an’da bu gerçek şöyle ifade edilir:
“Kadınlardan, çocuklardan, yığın yığın altın ve gümüşten, serbestçe dolaşan atlardan, hayvanlardan ve ekinlerden zevk almak; insanlara güzel gösterildi. Bunlar, dünya hayatının güzellikleridir. Ancak, asıl varılacak güzel yer; Allah’ın katındadır.” (Âlu İmran,14).
Tevbe Sûresi’nin 4.ayetinde de benzeri güzel nimetler sayılmış ve fakat bunların birer imtihan aracı olduklarına özellikle işaret edilmiştir.

Şöhret âfettir. Makam ve mevkileri kalıcı sanan, unvan ve rütbeleri güç olarak kullanan zavallılar, bu imkanlarını kaybettikleri zaman perişan olurlar. Hem geride kalanlara kötü bir iz ve miras bırakırlar, hem de kendileri ruhsal bunalıma girerler. “Makam sarhoşluğu” sözü boşuna değildir. Emrine sunulan hizmetleri, cazip imkanları ve sınırsız kaynakları, yetki ve sorumluluk sınırları dışına çıkarak helal-haram gözetmeden kullanmaya başlayan için şöhret gerçekten âfete dönüşür.

Para, dünya hırsını artırır. Para parayı kazanınca her kapıyı açar ve para insanı bozar. Parayı bir araç görmeyip amaç haline getirenler her şeyi yaparlar. Bu yüzden de paraya esir olurlar. Parayı iyi yönetemeyenlerin sonu iflastır. Kişiler için de bu böyledir, kurum ve devletler için de.

Şehvet imtihanı ise, bunların en şedididir. Zannedilir ki, bu imtihanda kadın baş rol oynar. Oysa, aşağıda zikredeceğim hadis-i şerifte bu imtihanda kadından daha çok, erkeğin muhatap alındığını görmekteyiz.

Peygamberimiz aleyhissalatü vesselam şöyle buyurur: “Benden sonra erkeklerin en çok kayba uğrayacakları sınav, kadınlar konusundaki sınavdır.” (Buhari, Nikah,17; Müslim Zikr,97).

Hz.Yusuf aleyhisselam hadisesinde olduğu gibi, dikkat edilirse imtihanın öznesi erkektir ve nefsine hakim olan Hz.Yusuf bu imtihanı kazanmıştır. Asrımızın önemli alimlerinden Elmalılı Muhammed Hamdi diyor ki: "En yüksek sevgilerini bir Allah'a tahsis etmeyip de kadınlara tahsis etmiş olanlar, şeytana aldanmaktan, şeytana kul olmaktan kurtulamazlar.” (Hak Dini Kur’an Dili, c.3,s.87)

Şeytanlar başka yol ile aldatamadıklarını, en çok kadınla aldatırlar. Şeytanî düzenler de kadını bu amaçla kullanmıyorlar mı? Sadece reklam sektörüne bakmanız yeterlidir. Öyleyse, kadınlar da buna dikkat etmeli ve şeytanın bir tuzağı veya oyuncağı haline gelmekten kendisini korumalıdır.

Evde nikahlı eşi varken nikahsız ilişkilere giren, şeytanca tuzaklarla kadınların ağına düşen ve yasak aşk maceralarına kapılan Müslüman erkeklere Resûlullah şu uyarıyı yapıyor: “Kadın şeytan suretinde gelir-gider. Sizden birisi (böyle) bir kadın görürse (ve bu yüzden şehvani hisleri uyanırsa), hemen eşine dönsün. Bu hareket onun nefsinde uyanan şehveti giderir” (Müslim, Nikah 9; Ebu Davud, Nikah 43).

Allah Resulü’nden çok önemli bir başka ikazla yazımızı bitirelim:
“Dikkat edin! Bir erkek yabancı bir kadınla baş başa kaldığında, muhakkak üçüncüsü şeytandır.” (Tirmizi, Rada’; 16.)

Bu kasetleri kimlerin yayına koyduğunu araştırma veya röntgencilerin kimler olduğunu ortaya çıkarma çabaları yerine, bu ahlâksızlığa kökten tedbir almak için çalışma yapmak daha ahlakî ve daha akıllıca olmaz mı?!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
M. Emin Parlaktürk Arşivi