Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Saray yağmacılığı

Saray yağmacılığı

Topkapı Sarayı Müzesi Müdürü Yusuf Benli’nin III. Selim’in tahtını lojmanına taşıtırken fotoğraflanması “saray yağması”nı tekrar gündeme getirdi...
Kendisi “Depoda yer kalmamıştı, tahtı lojmanda muhafaza etmek istedim” dediği ve olay soruşturma aşamasında olduğu için bu konuda fazla bir şey söylemeyeceğim. Ancak şu bir gerçek ki, saraylar, müzeler ve eski camiler yıllardan beri yağmalanmaktadır...
Bunu da hiç kimse inkâr edemez.
Yakın tarihimizin ilk büyük yağmasına Yıldız Sarayı maruz kalmıştı.
Takvimler 29 Nisan 1909’u gösteriyordu. İki gün önce Sultan II. Abdülhamid’i tahttan indirmekle tatmin olmayan bazı İttihad ve Terakki mensupları, 29 Nisan’da sarayını yağlamadılar.
Sultan II. Abdülhamid’in servet içinde yüzdüğünü, lüks içinde yaşadığını ve çok altın biriktirdiğini sanıyorlardı. Yatak odasına girdiklerinde öyle olmadığını anladılar.
Padişahın yatak odası tantanadan, gösterişten son derece uzaktı. Orta hali evlerdeki yatak odalardan daha sade döşenmişti. Hatta döşenmemişti...
Köşede en âdi hastanelerde kullanılan cinsten bir karyola, yerde bir halı parçası, dipte derme-çatma küçük bir masa ve masada yarısı yenmiş omlet kalıntısı...
Yaptıklarına pişman olacaklarına öfkelendiler. Deli gibi her şeye saldırmaya başladılar. O zamana kadar Hareket Ordusu’nun içinde siperlenen yağmacı güruh Yıldız Sarayı’nın her yerine girdi. Ne buldularsa çaldılar.
Hatta Sultan Abdülhamid’in havuzun altındaki gizli odaya zor zamanlar için sakladığı hazineyi bile bulup bölüştüler.
Yağmacı güruh başlarında İttihatçı subaylar olduğu halde sarayı talan ettiler. Sarayın perdelerini bile çaldılar. Hanım sultanların kulaklarındaki küpeleri çıkarttırıp ceplerine attılar. Muazzam bir servet topladılar. Meclis’i de haberdar etmediler.
Envanteri çıkarılmadığı için, çalınan servetin miktarı konusunda bilgimiz yok. Yalnız çok büyük bir meblâğ olduğu muhakkak (Ne var ki, bu servet çalanlara da yaramayacak, Birinci Dünya Savaşı sonrasındaki şartlarda hepsi dünyanın bir tarafına savrulacaktır).
Yıllar önce pek çok saraydan, kasırdan ve yalıdan alınan eşyalardan bazıları Meclis’te, bazıları Çankaya Köşkü’nde...
Muhtemelen kayıt altına alınma şartıyla başka mekânlarda da vardır...
Bir zamanlar kimbilir hangi amaçla eski yerlerinden sökülüp götürülmüş, bir daha iade edilmemiştir...
Oysa tarihi eşyalar kişisel kullanımlar için değil, umuma teşhir içindir. Herkesin nasip derecesine göre onlardan nasiplenmesi gerekir.
Bunlar yerlerine iade edilmeli ve sergilenmelidir.
Ayrıca, saltanatı kaldırmakla övünenlerin sultan eşyalarını kullanmaya bu kadar meraklı olmaları anlaşılır gibi değildir.
Yağmadan sadece saraylar değil, müzeler, hatta eski camiler de nasibini almış...
O eski yekpare yün halılardan artık eser yok...
Harika şamdanlar kapanın elinde kalmış...
Kimi camilerin yer mozaikleri sökülüp kaçırılmış (Konya’daki bir camiin mozaiklerini Doğu Berlin’deki bir müzede görmüştüm)...
Kiminin minberi başka ülkelere satılmış...
İlbadı Mezarlığı’nın (Denizli) duvarının üzerinde duran, İnançoğulları Beyliği dönemine ait 700 yıllık mezar taşının çalındığını öğrendiğim gün yaşadığım ızdırabı anlatamam.
Her yağma özellikle tarihle ilgilenenlerin yüreğinde yara açıyor.
Mevcutların olumsuz şartlarda, aşırı rutubetli mahzenlerde bozulmaya, hatta çürümeyi terk edilmiş olması da cabası...
Bu konu bugün zihnimizi aşırı derecede meşgul eden siyasi konulardan biri değil elbet, yine de devleti yönetenlerin bu konuya eğilmeleri gerektiğini düşünüyorum.
Mustafa ÖZCAN
[email protected]
Sakl şehir
Erzurum ‘Dadaşlar’, Adyaman ‘Ebuzerler’ diyar olarak anlr. Kahramanmaraş da Ökkeşler diyardr. Hazreti Peygamberin ataklğyla cenneti kazanan sahabesi Ukkaşe Hazretlerinin diyar. Herhalde Maraşllar Ukkaşe hazretlerinin arkasna düşerek cennetteki paylarna kolay ulaşmak isterler.  Cumartesi günü Adem Özköse ile birlikte Mavi Marmara’y anlatmak üzere bu şehirdeydik. İlk defa gidiyordum ve aklmda ücra olduğu kadar geri kalmş bir şehir intiba ve algs var. O algnn yanlşlğ çarpc idi. Ruhunu şad ederek Necip Fazl Ksakürek’in Kültür Merkezi’nde Ökkeşler diyarnn sakinlerine Mavi Marmara yolculuğumuzu anlattk. Doğrusu şehre meftun kaldm ve büyülendim. Denizlerde sakl koylar olduğu gibi bazen sakl şehirler de bulunuyor. Kahramanmaraş sedefin içinde sakl inci gibi duruyor. Adana, Gaziantep sedefinin örtmüş olduğu dürri yekta ve sakl bir inci. Doğrusu şairlere ilham veren bir şehir olmal. Tabiatn ihtişam ya da aclar insan şair yapar. Filozof olmak da mümkün. Hayat arkadaşnn huysuz çkmas ihtimali karşsnda bir erkeğin ‘ya devlet başa ya kuzgun leşe’ dediği gibi; ‘bahtmza: Ya mesut bahtiyar oluruz ya da filozof oluruz’ demesi bundandr. Bu sakl şehri şairler diyar yapan özellikleri var. Bunlardan birisi derinliği ve asudeliği. Kahramanmaraş’ derin bir şehir olarak buldum. Ondan olmal İran’da, Irak’ta ve Turan’da şan dolaşr. Bin bir gece masallar yine ondan bahseder. Kültürler kavşağdr. Şairler diyar ve fikir harman. Dulkadiroğullar’ndan kalma dini eserlerin mimarisi tamamyla Halep ve Şam mimarisine benzer. Mimari doku benzerdir. Mardin bir Arap şehridir ve bunun kokusunu alrsnz. Kahramanmaraş’taki mimari örtü de tamamyla Suriye topraklarndaki mimari doku ve örtüyle özdeşlik arz etmektedir. Galiba yemek kültürü de öyle. Gaziantep gibi etli yemeklerden hoşlanyorlar. Bu alanda da Şam diyarnn özelliklerini taşrlar. Bunlardan birisi Arap tavas olmal. Arap tavasn tadarken dostlarma, Arap tavasnn Kilis tavas olup olmadğn sordum ama cevap alamadm.
¥
Sakl şehir Kahramanmaraşllarn gönülleri gibi elleri de Kilis gibi, Gaziantep gibi ince ve mahir. El ve süsleme ve işlemecilik sanatn bilenlerin ruhlar da ince olur. Şairler ruhlar dokuyan sanatçlardr. Bu ruhlar elleriyle ince sanatlar dokuduklar gibi gönülleriyle de şiir dokurlar. Kahramanmaraş iyi ki gizli hazine olarak kalmş. Yoksa kozmopolitan şehirlerden birisi olarak küreselleşmenin yozlaşmasn da beraberinde yaşard. Tüketilirdi.  Maraş dondurmasnn dşnda dostlaryla da anlan bir diyar. Akşamlar bulvara dizilmiş dondurma dükkanlar sabaha kadar hizmet veriyor. Bu, şehrin renkli ve hazl bir şehir olduğunu da gösteriyor.  
Kahire günlerimden kalma Maraş’tan baz aşina simalar ve yüzler hatrlarm. Onlardan bir ksmn sordum soruşturdum, bilen çkmad. Uzun yllar Kahire’de kalan Süleyman ve Ahmet kardeşleri bilen olmad. Ben de soy isimlerini unutmuştum. Sonra bazlar Ören soy ismi taşdklarn söylediler.  Hemşerileri (Maraşl) Sefer Turan daha önce Suudi Arabistan’da çalşmakta olan iki kardeşten Süleyman’n vefat ettiği haberini vermişti. Haberi duyunca kalbim adeta ‘cz’ etmişti. Çünkü yeryüzünün güzelliklerinden birisiydi. Süleyman karnca incitmez halim selim bir Maraşl idi. Tarih boyunca ender yetişmiş Türk hadis hocalarndan biri olan İrfan Parlad Hoca da bu şehrin güzide simalarndan biridir. Maraş’n da medar iftihardr. Bir ara merkez vaizliği yaptğn duydum, lakin sordum soruşturdum, hakknda bir haber alamadm.
¥
Her diyarn bir damar var. Maraş’n da damar Moritanya ve Azerbaycan gibi şiir. Suyu bol bu şehrin şairleri de billur gibi. Başta Sultanu’ş şuara Necip Fazl Ksakürek olmak üzere birçok yazar ve şairi var. Sezai Karakoç Diyarbakr’l olmasna rağmen sanki şiirin nispetini Maraş’a yapmak ister gibi kendisini Maraşl sayar. Şiirin ve nesrin bir başka dalnn ustas Abdurrahim Karakoç, Bahaeddin Karakoç yine Ökkeşler diyarnn ünlülerindendirler. Ahmet Taşgetiren, Abdurrahman Dilipak da yine bu şehrin hem yazar hem de hatipleri arasndadr. Rasim ve rahmetli Alaeddin Özdenören kardeşler şiir, deneme ve hikayenin üstatlardr. Sebebey şairi Erdem Bayazt, Akif İnan, Rüştü Şardağ, İsmail Klloğlu, Hikmet Özdemir, Şeref Turhan, Osman Sar, Vehbi Vakkasoğlu ve birçoklar bu şairler diyarnn çocuklar. Kahramanmaraş’n suyunun yannda rüzgar da bol. Poyraz meşhur olmasna rağmen meltemiyle serinledik. Maraş ilkleriyle ve en’leriyle de meşhur. Bu enlerinden birisi Maraş’a kuşbakş bakan ve regaip kandilinde açlş yaplan Abdulhamit Camii idi. Kocatepe ve Adana’da Sabanc Camii’nden sonra Türkiye’nin modern tarihinde yaplan en cesametli ve büyük üçüncü camii. Orada latif bir öğle namaz eda ettik.
Maraş’ bir yazya ve bir güne sğdrmak mümkün değil. Aksi takdirde hakkn yemiş oluruz. Belki bu şehirle ilgili ileride başka cevle(tur)lerimiz olur. Ama unutmadan en hoşuma giden Yavuz’un bu şehrin damad olmasn öğrenmem oldu. Yavuz cvyan devlet yapsna celadetiyle tat getirmişti.     

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi