Devlet eliyle korsan radyo

Devlet eliyle korsan radyo

Elimde 1970 târihli bir “Doğuda Kürt Meselesi” raporu var. Yazarı Em. J. Alb.Nazmi Sevgen ve Harb Akademileri Komutanlığı tarafından basılmış.

TSK’nın bunda 41 yıl önce meseleye nasıl bakdığını öğrenmek amacıyla inceledim. İlk bölümlerinde teferruatlı şekilde Kürdlerin kökenina dâir bilgiler yer alıyor. Tam olarak anlayamadığım muğlâk ifâdeler, yanılmıyorsam, Kürdlerin aslen Türk olup da sonradan dillerini kaybetdikleri tezine yatkın.

Son bölümlerde ise o günlerin yakıcı sorunları üzerine mülâhazalar yer alıyor. Şu cümleleri ilginç buldum:

“Biz hâlâ Türk, Kürt diye bir şey yoktur. Bu topraklarda yaşayan herkes Türktür deyip duralım. Realite ve hâdiseler bizim bu devekuşu siyâsetimizi red ve tekzîb etmektedir.”

Bundan sonra “her şeye rağmen” yapılması gerekenler şöyle sıralanıyor:

Bir “Doğu Enstitüsü” kurularak Kürdlerin problemleri ve tedbirleri burada incelenmeli ve Doğu Anadolu’da görev yapacak bütün devlet memurları ve rütbeli askerler daha önce burada ikişer aylık kurslara tâbî tutulmalıdır.

103.000 kilometrekare büyüklüğündeki bu bölgede yaşayan 3,5 milyon insanın “temsîli” yâni Türkleştirilmesi için alınacak hiçbir tedbir göstermelik olmamalıdır. Ayrıca her türlü kaynak da bu amaçla harcanmalıdır.

Mühim bir kısmı köylerde yaşayan bu insanların sâdece çocukları değil
yetişkinleri de eğitime muhtâc olduğu cihedle Başbakanlığa bağlı bir “Doğu Bölgesi Halk Terbiyesi Umum Müdürlüğü” ihdâs edilmelidir.

Bölge halkı ancak yarı yarıya Türkçe bildiğinden Erivan ve Tahran radyolarının Kürdce yayınları onlara daha “gıcıklayıcı” gelmektedir. Bunu dengelemek üzere yeni kurulan Diyarbakır Radyosu programlar hazırlayabilirse de radyolarımızın Kürdçe “neşriyat” yapmaları yasak olduğundan devlet eliyle bir “korsan radyo” kurulabilir.

Şu cümleleri de ilginç buldum:

“Doğu Anadolu Türkiye’nin vazgeçilmez bir emniyet sâhasıdır. Bu îtibarla Kürtlerin devlete kayıtsız şartsız bağlılıklarını idâme ve takviye için bütün tedbirleri esaslı ve sarsılmaz bir sûretde almak mutlaka lâzımdır.”

Benim anlayabildiğim bizler en az 41 yıldır, ama aslında 80 yıldır aynı sakızı çiğneyerek vakit öldürmeyi vatanperverlik ve siyâset sanmışız. Varılan nokta ortada!

Bir insana “eşit” olduğunu hissetdirmek için yapılabilecek tek doğru şey onu gerçekden “eşit” kılmakdır.

Bizler şu meşhur kendi kuyruğunu ısıran köpek gibi bir problemi çözmek için önce onu yokdan vârediyoruz. Sanki derdsiz başımıza derd açmasak günaha gireceğiz!

Bence bu kafamıza dank etmezse daha 41 yıl daha aynı yerde otlarız!

Bırakırlarsa!

NOT: MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli Diyarbakır’da sormuş:

“Anadil karın doyurur mu?”

Elbet doyurmaz!

Ama İncil’de şu cümleyle başlayan bir kıssa vardır:

“İnsan sâdece ekmekle yaşamaz.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi