Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Aydın Doğan helâlleşti...

Aydın Doğan helâlleşti...

Sıra Ertuğrul Özkök’te!Bu yazıyı yazmakta hayli geç kaldım... Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “Balkon Konuşması”ndan sonra yazayım dedim, araya başka konular girdi... Ertuğrul Özkök’ün, “Ahmet Kaya ile helâlleşmesi”nden sonra yazayım dedim, yine olmadı... Baktım, Aydın Doğan bir karar alıp, “normalleşmeye katkı” olsun diye, açtığı bütün dâvâları geri çekmiş, artık “yazmalıyım” dedim; “Daha fazla gecikmeden yazmalıyım.”
Biliyorsunuz; “AK Parti’nin yüzde 50 oy aldığı”nın belli olduğu “12 Haziran gecesi”nde; Başbakan Tayyip Erdoğan, AK Parti Genel Merkezi’nin “balkon”una çıkmış ve o “ünlü konuşma”sını yapmıştı;
“Bugün hesaplaşma günü değil, helalleşme günüdür. Kampanya sürecinde istemeden üzdüğümüz, kırdığımız kişilerden helallik diliyorum... Kampanya sürecinde istemeden üzdüğümüz siyasilerden helallik istiyoruz... Ben ve partim adına tüm Türkiye’ye hakkımızı helâl ediyoruz.”
Başbakan Erdoğan’ın “iz” bırakan bu konuşması, elbette “balkonda”, yani “sözde” kalmadı, tatbikata da geçirildi.
Erdoğan, kimler hakkında “dâvâ” açmış ise, hepsinden vazgeçti, hepsini geri çekti.
“Ananı!..” diyerek, “anasına hakaret eden” Kılıçdaroğlu hakkında açtığı dâvâyı bile geri çekti...
Gerisini saymaya gerek yok...
Erdoğan, bu tavrı ile Türkiye’de bir “çığır” açtı, herkese “örnek” oldu.
AHMET KAYA İLE HELALLEŞME
Meselâ, Ertuğrul Özkök... Başbakan Tayyip Erdoğan’ı “günahı kadar sevmediğini” düşündüğüm Ertuğrul Özkök; “Erdoğan’ın açtığı yol”dan yürüdü ve bazılarına “şov yapıyor” dedirten bir “helâlleşme”ye imza attı...
19 Haziran tarihli yazısında açıkladığı gibi, “Ahmet Kaya’nın mezarı”na gidip, ondan “helâllik” istedi.
Duygularını da şöyle kaleme aldı:
“Ahmet Kaya ile kaç kere karşılaştık hatırlamıyorum. Belki bir, belki iki.
Şarkılarını çok seviyordum.
‘Saza Niye Gelmedin’i hâlâ dinliyor ve doyamıyorum.
Sonra aramıza o tatsız manşet girdi.
Ahmet Kaya, bir daha Türkiye’ye dönmedi.
Karşı karşıya gelseydik, belki birbirimize söyleyecek sözümüz olabilirdi.
Olmadı.
Mezarlığa giderken, onun için ceket giydim, kravat taktım.
Eminim, yaşasaydı, “Bu façaya ne gerek var” derdi.
İçimden öyle geldi.
Pere Lachaise’in öteki mezarlarıyla karşılaştırıldığında onunki de çok mütevazı bir mezar.
Beyaz taştan yapılmış.
Üzerinde kabartma bir portresi var.
Altında Ahmet Kaya yazıyor.
Başında kimse yoktu ama epey çiçek vardı.
Ayak ucunda “Elveda sevgili ülkem” yazıyordu.
O cümleyi görünce çok hüzünlendim.
Ne kadar kızsa da, ne kadar haksızlığa uğrasa da, herkes ülkesini seviyor.
Aynı hüznü, Berlin’de birlikte konsere gittiğim Oray Eğin’in gözlerinde gördüm.
Sürgün kötü bir duygu.
Kapıda aldığım gülü, mezarın baş tarafına koydum.
Bildiğim iki dua var. Onları okudum.
Ve onunla konuştum.
Ne söylediğimi hayatım boyunca kimseye anlatmayacağım.
Söylenmesi gereken her şeyi söyledim.
Helalleşmek istedim ama artık mümkün değildi.
Benim helal edilecek fazla hakkım yoktu. Onun hakkını helal etmesini isterdim ama artık çok geçti.
(...)
Benim duygularım böyleydi ama onun içinde başka duygular olabilir.
Keşke, diyorum, keşke, bu konuşmayı, o yaşarken yapabilseydim...”
AKİT’TEN DE HELÂLLİK İSTEMELİ
Ertuğrul’un bu yazısından sonra; “tam sırası” demiştim, “Helâlleşeceğin o kadar insan var ki... Ahmet Kaya öldü ama onlar hayatta” diyecektim... Ama dedim ya, olmadı.
İşte, şimdi yazıyorum... Ertuğrul’un helalleşeceği liste, bir hayli kabarık...
Meselâ, ilk önce Akit’le veya yazarımız Asım Yenihaber ile helâlleşmeli.
Çünkü Ertuğrul, o günlerde;
Hem de, doktorlarının ikazına rağmen “hasta yatağı”ndan kalkmış ve “Yemen vatan toprağı mı?.. Mehmetçiğin kanını Galiçya’da, Yemen’de akıttık, ne için akıttığımızı hâlâ soruyoruz. Atatürk, meşru olmayan savaşın cinayet olduğunu sölüyordu” diyen dönemin 1. Ordu Komutanı Org. Çetin Doğan’ı yerden yere vuran bir yazı yazmıştı.
Ben de kendisini telefonla kutlayıp, “ellerine sağlık” demiştim.
Aradan birkaç gün geçmişti ki;
Yazarımız Asım Yenihaber de aynı minvalde bir yazı yazıp; “Onbaşı bile olamayacakların general olduğu ülke”den söz etmişti.
Ne var ki;
Özkök’ün yazısını “eleştiri” sayan generaller, Asım Yenihaber’in yazısını “hakaret” telâkki edip, “tazminat dâvâsı” açmışlardı.
Uzatmayalım...
Meşhur, “312 General Dâvâsı!”
Sanıyorum “2. duruşma”nın sonunda, Akit’i mahkûm etmişlerdi.
O günün parasıyla “900 milyar”a!..
Sonra oldu, 1 trilyon 800 milyar!.
Bu, tam bir “linç”ti!..
Dâvânın sonuçlandığı günün ertesinde, başında Ertuğrul Özkök’ün bulunduğu Hürriyet’in sürmanşetinde nasıl bir başlık vardı, biliyor musunuz;
“Generallerin hukuk zaferi!..”
İşte o başlığı görünce;
“Olmadı Ertuğrul” demiştim;
“Bu başlığı başkası atsa olurdu da, senin atman hiç olmadı!”
Öyle ya;
Sen de Çetin Doğan’ı eleştirmiştin, biz de!.. Şimdi “generallerin safı”na geçip de; “Generallerin hukuk zaferi” demek, hiç yakıştı mı sana?..
Biz, o “dâvâ”dan dolayı çok sıkıntılar yaşadık... Her an, “gazeteyi kapatma” riski yaşadık...
Peki, yaşadığımız bunca “maddi ve manevi zulüm”den dolayı, Ertuğrul Özkük’ün bize bir “özür borcu” yok mudur?
Ahmet Kaya ile “helâlleşmek” için Paris’e giden Özkök, hiç olmazsa bir telefon açıp, “özür” dilemeli, “helâllik” istemeli değil miydi?..
ÖRTÜLÜLER VE MERHUM ERBAKAN!
Sadece bizden değil, “milletvekili” seçildiği halde yemin ettirilmeyip Meclis’ten atılan Merve Kavakçı başta olmak üzere bu ülkede yaşayan “başörtülü”lerden de “özür” dilemelidir Ertuğrul...
Ve ayrıca;
9 sütuna attığı “Yalan Rüzgârı” manşetinden ve “asker dikteleri” ile attığı “Topyekûn Savaş” başlıklarından dolayı, iktidardan alaşağı ettiği merhum Necmettin Erbakan’dan da “helâllik” istemeli... Hatta, kabrinin başına gidip, “bildiği iki dua”yı da Erbakan Hoca’nın ruhuna hediye etmelidir.
Dedim ya, dosya kabarık!..
Ertuğrul, “yurtdışına çıkmak” zorunda bıraktığı Ahmet Kaya’dan “helâllik” istediği gibi, yine yurtdışına gitmek zorunda bıraktığı Prof. Atilla Yayla’dan, ölümüne zemin hazırladığı Hrant Dink’ten de “helâllik” istemelidir!..
Ve tabiî, “411 el kaosa kalktı” sürmanşetiyle, “okuma hakları gaspedilen” başörtülü öğrencilerden de hem “helâllik” istemeli, hem “özür” dilemeli...
Bunu nasıl yapar bilmiyorum...
Ya “köşe”sinde yazı yazar, ya da bir “televizyon kanalı”nı çıkıp; Mehmet Ali Birand’ın “dua” istemesi gibi, “helâllik” ister!..
İsteyen hakkını helâl eder, istemeyen hesabı “ahiret”e bırakır!..
Benim kendisine tavsiyem;
Bu işi “dünya”da halletmesi...
Zira, “ahiret”te hesap vermek zor!..
Hele de; “eller yakasına yapışır”sa!..
AYDIN DOĞAN’IN JESTİ
En başta dedim ya; bu yazıyı yazmakta geç kaldım... Ama, Aydın Doğan’ın da “Erdoğan’ın izi”nden gidip, “normalleşmeye katkı” olsun diyerek, çeşitli kişi ve kuruluşlara açtığı dâvâları “geri çekme” kararı aldığını duyunca; “Tamam” dedim, “yazmanın tam sırası!”
Aydın Doğan karar almış;
“Bazı basın kuruluşlarına, basın mensuplarına, siyasetçi ve işadamlarına şahsım adına açılmış ticari olmayan ceza ve tazminat dâvâlarını geri çekerek, bu yumuşama sürecine katkıda bulunmayı arzu ettim.”
Öğrendim ki, Aydın Doğan’ın aldığı bu karardan, Başbakan Tayyip Erdoğan da büyük “memnuniyet” duymuş...
Dilerim, Erdoğan’ın başlattığı bu süreç Aydın Doğan’la sınırlı kalmaz ve bırakın “dâvâ açma”yı, bu ülkeye “savaş” açan BDP’lileri de içine alır!..
Tayyip Erdoğan ve Aydın Doğan, nasıl ki açtıkları dâvâları geri çekmişler ve böylece “tansiyonu düşürme”ye katkıda bulunmuşlar ise, BDP’liler ve CHP’liler de “tansiyonu yükseltmek”ten vazgeçmelidirler!..
Öyle ya; bu ülke hepimizin.
Başka Türkiye yok.


Bunlar mı aydın?
Gözünüzün önüne bir “kibrit çöpü” getirirseniz, “orman”ı göremez, “kibrit çöpünün orman olduğunu” zannedersiniz...
Aslında “AK Parti’yi günahı kadar sevmeyen” ama “yüzde 50’lik millet iradesi”ne de bir şey diyemeyen malûm televizyon kanalları ve gazeteler; şimdi de “Kürt aydın”(!)lar üzerinden yükleniyor AK Parti’ye!..
Herhalde sizlerin de dikkatini çekiyor olmalıdır; hemen her gün ve hatta her saat başı “birkaç Kürt aydın”(!) bulup, çıkarıyorlar ekrana, “kendilerinin söyleyemediklerini” onlara söyletiyorlar ve böylece “AK Parti’ye muhalefet”lerini “onları kullanarak” sürdürüyorlar.
Ne var ki, bu tavrın; “Kibrit çöpünü gözün önüne getirip, ormanı görememek”ten hiçbir farkı yok... Çünkü, bu ülkede, sadece “AK Parti muhalifi Kürt aydın”(!) yok... Bu ülkede; “malûm medyanın işine gelmeyen görüşler” açıklayan çok “Kürt aydın” var ama malûm medya onları görmüyor, “yok” sayıyor.
“Yok sayıyor” çünkü onlar “Meclis boykotu”na karşı çıkıyor...
Çünkü onlar; bu sorunun “diyalog”la, “uzlaşma” ile ve “Meclis çatısı altında” çözülmesini istiyor...
Bu da, “malûm kanallar”ın işine gelmiyor elbette...
Onun için, BDP’lileri tepe tepe kullanıyorlar!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi