Ali Eyvaz

Ali Eyvaz

Ölümü fırsata çevirmek

Ölümü fırsata çevirmek

“Acı çektiğimi sanacaksın. Ölüyormuşum gibi gelecek sana. Acı çekeceksin. Ama gerçekte ölmeyeceğim. Anlıyorsun değil mi? Yol uzun, bu bedeni taşıyamam, çok ağır. Bırakılmış eski bir deniz kabuğuna döneceğim. Eski deniz kabuklarına kim acır ki…” (Antoine de Saint-Exupery, Küçük Prens’ten)

Ölüm budur. Gidilecek yol çok uzun olduğu için, ya kahırdan ya günahtan ağırlaşmış bedenlerin mecburen bu dünyada bırakılmasıdır.
Her şey gayet sessiz, gayet yerinde, gayet basit işler. Ona hangi anlamı yüklerseniz, o sizi o anlam dairesi içinde gelir bulur. Siz ne kadar dürüst olursanız, o da size o kadar dürüst olur. Ölümün eli, onu tıpkı yukarıdaki muhtevasıyla içtenlikle tahayyül ettiğiniz kadar hafifler.

Küçük Prens’i okuyan çocuklar, kitabın sonunda bir ölüm sahnesi olmadığını, yani Küçük Prens’in sağ salim kendi gezegenine uçup gittiğini düşünürler.
Kitabı okuyan büyükler ise Küçük Prens’in gerçekte öldüğüne, ölüm sahnesinin de sadece estetize edilmiş bir seremoniden başka bir şey olmadığına kanaat getirip, belki birkaç damla da gözyaşı akıtarak kitabı kapatırlar.
Oysa küçükler, tam da Exupery’nin ısrarla savunduğu gibi, olayı “henüz kirlenmemiş bir zihin” ile kavrar ve tek bir damla gözyaşı dahi dökmezken, Küçük Prens’in çiçeğine kavuşacağı tek kişilik gezegenine gitmiş olmasından mutluluk duyarlar.
Üstelik böyle bir yolculuğun ancak ağırlıktan başka bir şey olmayan bedenin bu dünyada bırakılarak yapılabileceğinin de gayet mantıklı olduğunu bütün çocuklar bilir.
Kitabı kızına okutan bir baba, ona ne anladığını sorduğunda, “Küçük Prens gezegenine döndü ve çiçeğine kavuştu” cevabını alır ve bu cevaptan hiç memnun kalmaz. Baba münasebetsiz bir bilgiçlikle, “Hadi oradan, yavrucağı sarı çöl yılanı sokup Hakkın rahmetine kavuşturdu ya, bu kadarcık şeyi nasıl anlamazsın!” diye bağırır. Böylece kitap, kapağı kapandığı halde okunmaya devam edilir.

***

Şimdi esas konuya gelecek olursak, şöyle bir habere ne dersiniz?
“Muğla’nın Fethiye İlçesi’ndeki Ölüdeniz’de, Sivas’ta 18 yıl önce Madımak Oteli’nde ölenlerin anısına düzenlenen yamaç paraşütü etkinliğinde, paraşütlerden biri yere çakıldı. Kazada paraşüt pilotu Okan Arıkan ile öğretim görevlisi Sevgi Çekiç yaralandı… Türk Edebiyatçılar Derneği Başkanı Gökhan Cengizhan ‘18 yıl önce Sivas Madımak Otel’de yitirdiğimiz arkadaşları anmak için burada toplandık. Arkadaşlarımıza Babadağ’dan selam olsun’ dedi.”

İşte bir de neresinden baksanız, batını-zahiri şöyle dursun, hiçbir surette estetize dahi edemeyeceğiniz ölümler/yaralanmalar vardır.
Başka ölümleri kendine sponsor yapan, kapitalizmin en moda tabiriyle “ölümü bile fırsata çeviren”, kese kağıdından mülhem bir mahfazada sakladığı halde kullanmaya kıyamadığı zekası ile kendini çok akıllı, herkesi ise salak yerine koyan, “rahmetli de böyle isterdi” diyerek ölüp gitmiş adamların mezarları başında yaptığı soytarılığı Çaykovski’den ilham alıyor olduğuna yorup hususi sanatsal ve edebi reklamasyonunu zahmetsizce zirveye çıkaran ölüm tacirleri…

Bakın gördünüz mü? Ölüm deyip geçmemek lazım efendiler!
Her ölen yahut öleyazan bir Küçük Prens olmaz/olamaz.
Öyle ki aptallığından evde hava gazını açık unutup, son nefesini verirken, kendinden sonra hayatı ona dar etmek için masum rakibinin adını polis şefine fail diye fısıldayanlar biliriz.

“Hani nerede, kim bunlar?” diye soracak olursanız; bu cümle kurulabilmişse ve zatınızdaki o mantık bu cümleyi okuduğunda hemencecik kavrayıp irkilmişse, “Kim bunlar?” diye etrafı kolaçan etmenin gereği de yok demektir. Müştereken, küçük kızının zekasından kuşku duyan babanın durumundayızdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ali Eyvaz Arşivi