M. Emin Parlaktürk

M. Emin Parlaktürk

Zikir meselesi

Zikir meselesi

Dinlediğim bir radyo programındaki “zikir kampanyası” dikkatimi çekti.
Bu zikirler bazen “lâilahe İllallah” şeklinde ilan ediliyor.
Bazen de “salavat” olarak karşımıza çıkarılıyor.
“Bunları ne kadar çekebilirseniz, bize sayılarını bildirin” diye de anons yapılıyor.
İlk bakışta “ne güzel!” diyorsunuz.
İnsanlar bunları çekerken hiç olmazsa “mâlâyâni” den uzaklaşıyor.
Boş lâkırdıların, dedikoduların önüne geçmiş oluyorlar!
İş bununla da kalmıyor.
Çekilen binlerce “zikir”, kampanya kapsamında toplanarak milyonlara baliğ oluyor.
Toplanan bu “zikirler”, kampanyacılar tarafından belli kişilere hediye olarak gönderiliyor!..
Bir “zikir” kampanyası bitince, başka bir “zikir” kampanyası başlıyor.
Böylece radyo, program reytingini artırarak yayınlarını sürdürüyor!

Benim burada söyleyeceklerim, inşallah yanlış yerlere çekilmez.
Zira, kazı koz anlayan öyle insanlar var ki!
Bazen yazılarımızdan farklı anlamlar çıkarılıyor, biz de şaşırıyoruz.
Bir Müslüman olarak sadece ben değil hiçbir kimse, ne zikrin karşısında olabilir, ne de zikreden (zâkir)lere
karşı çıkabilir!
Çünkü, zikirsiz bir Müslüman da olmaz, zikirsiz bir İslamî hayat da!..
Zikir o kadar önemlidir ki, Kur'an’da türevleriyle birlikte 250'den fazla yerde geçer.
Sadece "zikr" sekliyle 63 defa zikredilir.
Emir haliyle de 37 yerde geçer.
Kur'an'ın bir adının da “zikir” olduğunu söylersek, sanırım önemi daha iyi anlaşılır.
Onun için zikre karşı çıkmak, İslam dışına çıkmak kadar tehlikelidir.
Ancak, zikrin ne olduğunu ve nasıl yapılması gerektiğini anlatmak suretiyle bazı tashihler yapılabilir.
Çünkü, zikir anlayışında bazı yanlış anlamalar, yapılan zikirlerde de bazı yanlış uygulamalar olabilmektedir.

Kur’an tabiriyle zikir, kalpleri mutmain eder.
Peki, bu tatmin nasıl gerçekleşecektir?
Dille çekilen binlerce zikir, bunu sağlamaya yetecek midir?
Yetmediği görüldüğüne göre, bu başka bir tatmin olsa gerektir.
Kur’an ayetlerine ve Peygamberimizin (a.s) uygulamalarına baktığımızda, kalpleri tatmin eden zikrin şu iki
noktada birleştiğini görüyoruz.
Birincisi, zikirden maksat Allah'ı anmak, O'nu daima hatırda tutmak, sadece O'nu büyük tanımak ve O'na
sürekli kulluk etmektir.
İkincisi, buna bağlı olarak da, zikir Kur’an’ın kendisi yani Allah'ın gönderdiği vahyin adı olduğuna göre,
Allah'ın ögütleri ile ögüt almak, Kur’an ayetlerini yaşamaktır.
İşte böyle bir zikir, insana doğru hedefleri gösterecek ve bu yolda insanı mutlu ve mutmain edecektir.
Dolayısıyla zikir, bir söz değil, bir eylemdir.
Yani, pasif ve yalın bir ifadeden çok, aktif ve nitelikli bir amel olarak karşımıza çıkmaktadır.
Sahabeden İlk müfessir Abdullah bin Abbas’ın Peygamberimize atfen anladığı da böyle bir zikirdir.

Tasavvuf büyükleri, zikri anlatırken sınıflara ayırırlar:
Zikri dil ile yapanlar, avam tabakasıdır.
Kalp ile yapanlar da, dervişlerdir.
Zikri bütün organlarıyla yapıp eyleme dönüştürenler ise, ilmiyle amil olan alim ve ariflerdir.
Bunlar, imanı kemâle ermiş Müminler veya başka bir ifadeyle mürşid-i kâmil olan Müslümanlardır.
Çünkü her organın bir zikri vardır.
Mesela, elin zikri, her ihtiyaç sahibine elini uzatmaktır.
Ayağın zikri, yakınları ziyaret etmek, sıla-ı rahim yapmak, hastaya, cenazeye gitmektir.
Gözün zikri, harama bakmaktan koruyup azap korkusuyla gözyaşı dökmektir
Kulağın zikri, daima Hakkı duymak, doğruyu işitmek, gerçekleri dinlemek, vahye kulak vermektir.
Kalbin zikri, Allah aşkını gönülde yeşertmek, sevgiyle beslemek, aşkın gözyaşlarıyla sulamaktır.
Dilin zikri, Kur’an okumak, Allah’la konuşmaktır.
Taklit, gaflet ve cehaleti yüzünden günahlardan kendini koruyamayan, Allah’ın zikrinden zevk alabilir mi?
Dilden öteye geçmeyen binlerce zikirden, kalp mutmain olabilir mi?
Kampanyalara sayısal “zikir” yetiştirmeye çalışmak yerine, aklımızı, kalbimizi ve diğer organlarımızı
kullanarak kendimizi vahye göre yetiştirmeye çalışarak eylemli zikir yapmamız daha gerçekçi olmaz mı
dersiniz!?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
M. Emin Parlaktürk Arşivi