Ahmet Doğan İlbey

Ahmet Doğan İlbey

“Yemen Bizim Neyimize / Şiven Düştü Evimize”

“Yemen Bizim Neyimize / Şiven Düştü Evimize”

Her gidilen cephe, şehit verilen bir vatan parçasıydı. Ama bir yer vardı ki, orası acı, hasret
ve şehit çeken, gidenin gelmediği, havada bulut yokken hüzün dumanlarının göğü sardığı,
mahlede ölüm yokken yüreklere şivenin düştüğü, adına türkülerin yakıldığı Yemen’di.
Şehitleri sinesinde toplayan zalım bir yerdi Yemen. Anadolu’dan üç tertip askeri alıp da geri
göndermeyen işte bu türkülerdeki “zalım Yemen”di. “Ah o Yemen’dir gülü çemendir / Giden
gelmiyor acep nedendir.”

Öyle ki, Yemen’e sülüsü çıkan askerin baba ocağına ateş düşmüş gibi olurdu. Hanelerde
erkek evlâdın nesli azalıyordu. Yürekleri dağlayan bu mâşerî hüznü ve acıyı ancak Yemen
Türküleriyle anlayabilir ve kalbimizde hissedebiliriz. “Yemen bizim neyimize / Şiven düştü
evimize / Bak yavrular yetim kaldı / Güvenmeyin beyinize.”

Yemen’e yolladığı ağasıyla aynı ıstırapları paylaşmak isteyen eşin duygularını anlamak
için bu milletin harplerde yaşadığı hüzün ve gurbet tarihini bilmek gerek: “Giderse ağam sana
köleyim / Cemalin bir gülsün ben de geleyim / Yemen çöllerinde senle öleyim.”

“YEMEN’E GİDENİ GELİR Mİ SANDIN?”

Muhteşem devletlerinin haysiyeti için Mehmet ve Memiş’ler dârülislâmın son hudutlarına
kadar dualarla, türkülerle yollanmışlardı. “Mızıka çalındı düğün mü sandın / Al yeşil bayrağı
gelin mi sandın / Yemen’e gideni gelir mi sandın / Dön gel ağam, dön gel dayanamirem /
Uyku gaflet basmış uyanamirem / Ağam öldüğüne inanamırem...”

Milletçe yaşanılan hüzün, gurbet, ölüm ve ayrılığın tarihçesidir Yemen ellerinde
başımıza gelenler. Üç tertip buyunca cümleten akıttığımız gözyaşımızı ve kanayan yüreğimizi
nağmelendiren Yemen Türküsü’nün maşerî hüzün diline Bedri Rahmi Eyüpoğlu da inanmış
mısralarıyla: “Kitaplarda değil türkülerde ara Yemen’i / Öleni, kalanı, gidip gelmeyeni / Ben
türkülerden aldım haberi / Ah bu türküler hilesiz hurdasız.”

Erkek zürriyetine musallat olup aldığını geri vermeyen, mihnet ve ölümün kol gezdiği
Yemen diyârı, bu milletin ağıtlı bir imtihanıydı. “Alnında parıldar kaşı / Ağzında ışıldar dişi /
Ben getirdim iki oğlum / Birini bana ver yüzbaşım.”

İşte Yemen’e böyle bir hâl ile gitmişti ceddimiz. “Nanay yavrum” diyerek, “Zalım

Yemen” diyerek. Fakat gitmişlerdi, kalbini ve inancını kavî tutarak. Nihayetinde Yemen
seferleri Yemen Türküsüne dönüşerek Anadolu insanını yürek dilinde ağıt olmuş ve devlet-
i âliye’nin inkıraz sonrası ıstıraplı bir yeniden dirilişine vesile olmuştu: “Ağamı yolladım
Yemen eline / Çifte tabancalar takmış beline / Ayrılmak olur mu taze geline.”

Yemen Türküleri o hüzünlü seferlerden bu yana millî ıstırabımızın ve âh’ı göklere ulaşan
anaların, eşlerin yüreklerinden kopan figanın nağmesi olmuştu. Mehmet ve Memiş’lerin
Yemen’deki Türk kalesi Huş’ta yaşadıkları acılı hasretlerini ve şehitliğe uçmalarını başka
hangi türküler dile getirebilirdi?: “Burası Huş’tur yolu yokuştur / Giden gelmiyor acep ne
iştir.”

Bu milletin maşerî hüznünü yani derûnunu ifade eden türküler millî değeri haizdir. Her
kafa ile her yerde söylenmesine müsaade edilmemeli ve milletin soylu hüzünlerinin sembolü
sayılarak “Millet Türküleri” adı altında muhafaza altına alınmalıdır.

Yemen Türküleri, cümleten gurbete ve şehitliğe akan milletimizin acıyla yoğruluş
nağmeleridir. İnanç köklerimizden beslenen ve maşerî hüznümüzü sayhalaştıran bu türkünün
mânasına uygun düşmeyen kişiler tarafından geleneğimize aykırı içkili gazino gibi gayrı
millî yerlerde söylenmesine, millî değerlerimize ağyar olan zümre ve sanatçılar tarafından
icra edilmesine izin verilmemelidir. Millî hususiyeti dolayısıyla idrâkimizde yer etmiş bazı
mûsikilerimiz ve şiirlerimiz gibi Yemen Türküsü de hususi bir tazim içerisinde söylenmeli ve
yozlaştırılmaktan korunmalıdır.

Çünkü Yemen Türkülerinin yaşattığı bir millet ruhu vardır. Bu türkümüz kulağa hoş
gelen, yalnızca ses ve sözden ibaret bir beste değildir. Istırap ve hüzünle yoğrulmuş bir
savaş tarihimizin millet derununda bıraktığı izler sebebiyle millî değere sahip bir nağmedir.
Salâlar, ilahî mersiyeler gibi manevî ve tarihî itibarı vardır. Şehitlerin, ana, baba, evlât ve dul
gelinlerin, yani cümleten millet sadâkatinin nağmelenmiş bir vesikasıdır.

O asırlarda aydını ve devletiyle inanç ve mahiyet farkı olmadığına inanan, askere gitmeyi
Peygamber Ocağına gitmek olarak bilen milletimizin maşerî hüznünü nağmeleştiren Yemen
Türkülerini kurtaralım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Doğan İlbey Arşivi