Türkiye Türklere bırakılmayacak kadar önemli bir ülkeyse...

Türkiye Türklere bırakılmayacak kadar önemli bir ülkeyse...

27 Nisan bildirisi ne kadar yersiz, içeriksiz ve komik ise Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'nın AK Parti'yi kapatma iddianamesi de o şekilde yersiz ve içeriksizdi.

Yazar E-Posta
: [email protected]
Haber Tarihi
: 24 Mayıs 2008
Aynı şekilde Yargıtay ve Danıştay'ın bildirileri de öyledir.

Bütün dünya Türkiye'de yaşanan komediyi gülerek seyrediyor olmalı.

Herkes bu gelişmelerin Türkiye'nin kendi ayağına çelme takmak olduğunu, kendi gelişmesinin önüne takoz koyduğunu, geleceğini kararttığını görüyor, izliyor!

Avrupa Birliği ve ABD yetkilileri yaşanan komediye tepki gösteriyor.

Beylerimiz ise bu tepkileri Türkiye'nin iç işlerine müdahale olarak algılıyorlar.

Böylece batılıların "Türkiye Türklere bırakılamayacak kadar önemli bir ülkedir" sözünü adeta doğruluyorlar.

Yargının bu kadar taraf olduğu bir ülkede yaşamak zorunda olmak gerçekten büyük sıkıntı. Yargıya da güvenemeyeceksek...

Aslında ideolojik bir devlette yargı her zaman taraflıdır!

İdeolojik devlette adalet her zaman sorunludur!

Yaşadığımız bütün absürtlükler ideolojik devlet olmamızdan kaynaklanıyor.

Yaşadığımız bu komedi devlet aygıtımızın kuruluşundan bu yana dünyadaki gelişmelere kapalı olmasından, değişime direnmesinden, değişim adına atılan adımları kuruluş ideolojisine aykırı bulmasından kaynaklanıyor!

Ve en son Yargıtay ve Danıştay bildirileri ile anladık ki, devletin temel yargının Avrupa Birliği'ne girmeye, Avrupa Birliği'ne girmek için yapmamız gereken değişikliklere karşı...

Kopenhag Kriterlerine karşı...

Venedik Kriterlerine karşı...

Dünyada artık böyle fazla ülke kalmadı...

Değişimin bu kadar hızlı olduğu bir dünyada değiştirilmesi dahi teklif edilemez maddeleri olan bir anayasamız var. Bütün yasakçılar ve direnişçiler de yasakçı ve direnişçi olma gerekçelerini bu değiştirilemez hükümlere dayandırıyorlar. Böyle olunca da söz bitiyor tabi ki.

Aslında nasıl din devleti olmazsa aynı şekilde ideolojik devlette olmaz!

Bir din devletinde o dinin mensuplarının dışındaki herkes kendini pek de emniyette hissetmezse aynı şekilde ideolojik bir devlette o ideolojiyi benimsemeyenler ve değişimden yana olanlar kendilerini emniyette hissetmez.

Bir parti her iki seçmenden birinin oyunu alarak iktidara geliyor, ama ona ideolojik devletin ideolojik aygıtları direnç gösteriyor.

Daha önce ordunun yaptığı müdahaleler bu sefer yargının eliyle yapmaya kalkıyor.

Müdahale bağlamında ordu ile yargının eli arasında fark var mıdır?

Olmalıdır, ama AK Parti'nin kapatılma davası bağlamında bu konuda pek bir fark yok.

çünkü dava açılırken karar verilmiştir.

Yargı, AK Parti'nin kapatılma davası konusunda taraf olduğunu çok açık biçimde beyan etmiş, devam eden bir dava hakkında kalemini daha baştan kırmıştır.

Ben, 'AK Parti kapatılmayacak' diyenlerin, devletin ideolojik aygıtları hakkında gereksiz bir iyimserlik sergilediklerini düşünüyorum.

Oysa, bu konuda iyimser olmaya gerek olmadığı yakın tarihimiz şöyle bir gözden geçirince anlaşılacaktır.

Bırakın parti kapatmayı, bu ülkede halkın seçtiği başbakan hiç bir adil gerekçe olmaksızın asılmıştır.

Dolayısıyla, bu konuda iyimser olmaya gerek yok. TBMM'nin çalıştırılıp gerekli yasal ve anayasal kararların alınması gerekirdi!

AK Parti yöneticileri AB ve ABD'nin "Kapatmayın" tepkilerine güveniyor ne yazık ki.

Ve yine iyimser bir şekilde sanıyorlar ki, yargıçlarımız Türkiye'yi ekonomik ve siyasal istikrarsızlığa itecek, siyasi kargaşaya yol açacak bir karara imza atmazlar.

Bu sadece iyi niyetli bir temennidir. Türkiye'nin tarihi ise bu tip konularda hep sükut-u hayal ile doludur.

AK Parti'nin hatası Avrupa Birliği'nin gerektirdiği müktesebatı hızla yerine getirmek yerine detaylar üzerine yoğunlaşmasıdır.

Tayyip Erdoğan'ın "Kopenhag Kriterleri olmazsa Ankara kriterleri ile yolumuza devam ederiz" demesidir.

Ne diyor Mehmet Barlas, "Madem öyle, işte Kopenhag kriterleri, İşte Ankara kriterleri..."



Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi