Belkıs İbrahimhakkıoğlu

Belkıs İbrahimhakkıoğlu

Her ramazan bana annemi hatırlatır

Her ramazan bana annemi hatırlatır

1981 yılıydı. O yaz ramazan ayı, rahmetli annemin hastalığının ağırlaştığı döneme rast gelmişti. Değil oruç tutmak adım atmaya dahi gücü yoktu. Ama o yine de ısrarla orucunu tutmak istiyordu. Biz razı değildik, kaldıramayacağına inanıyorduk. O bizi anlıyordu aslında, ama biz onu anlamıyorduk. Gözlerindeki acı hâlâ içimi oyar.

Kendini bildi bileli her ramazanı oruçlu geçiren annem, ibadeti, su içmek gibi hayatla bütünleştirmiş Müslümanlardandı. Ona göre eğer su içebiliyorsa oruç da tutabilirdi, namazını da kılabilirdi. Yani ibadetlerini, ancak su bile içemeyecek kadar kendinde değilse bırakabilirdi.

“Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” Âyet-i Kerimesini entellektüel kibirle bağdaştırmaya çabalayanların “kocakarı imanı” diye küçümsedikleri işte böylesine ete kemiğe bürünmüş bir imandı.

Annem 1981, Aralık ayında Hakk’ın rahmetine kavuştu. Ama oruç tutmasına karşı çıkışım, üzerimde ağırlığı hafiflemeyen bir yük olarak kaldı. Acaba oruç tutmasına razı mı olsaydık, diye kendimi hesaba çekerim. Acaba fizikî rahatsızlığı önlemek adına ruhuna ızdırap mı vermiştik. Oysa insan, ruhu ve fiziğiyle bütündür. Kâbe’de bütün rahatsızlıkların unutulmasını neyle izah edebiliriz?

Günler uzunmuş, hava çok sıcakmış tasasına düşmeyelim boşuna. Her insanın bünyesi bir değil elbette. Sağlık durumu zorlayabilir, şartları el verişli olmayabilir. Ama en azından bunu şikâyete kaçar şekilde dillendirmeyelim. Allah hâlimizi bizden daha iyi biliyor.

Rabbim katmanları sonsuza uzanan böyle mübarek bir ayı bize nimet olarak lûtfediyor. Kolaylığı da elbette O’ndan gelecektir. Yeryüzüne ihsan edilen bütün görkemli güzellikler bu ayda tecelli etmiş. Zaman, bu ayda özel anlamlar kazanmış. Bu ay, gecelerin en hayırlısını içinde barındırıyor. Anlar bu ayda bereketlenerek feyizleniyor. Cennetin kapılarının açılıp cehennem kapılarının kapandığı bu ayda oruçla arınmışlara şeytan bile dokunmaya cesaret edemiyor. Rahmet ayı işte, daha ne olsun?..

Ramazan ayını, bir daha belki göremeyebiliriz şuuruyla ihya ederiz inşallah. Boşa geçen her an için ziyanda olduğumuzu biliriz. Gereksiz konuşmalardan uzak duranlardan, sataşanlara selametle deyip geçenlerden oluruz inşallah.

Ramazan’da Cenab-ı Hakk, bütün Müslümanları rahmetiyle kucaklıyor şüphesiz, ama güzelin güzeline erişmek bizlerin gayretine bağlı. Gereğinden fazla çeşitlerle donattığımız sofralar, ısrarcı olduğumuz öfke ve kırgınlıklarımız, aile akraba ve dostlarımızdan esirgediğimiz iftar vakitleri, kutsallar üzerine ulu orta konuşmalar, dedikodularımız, gözümüzle görmeden hüküm vermeler, riyakârlık, v.s. Hasılı Peygamber Efendimiz’in ahlâkına uymaz her türlü davranışımız bizi o güzel yolculuktan alıkoyar.

Ramazan, zamanın insana mürşit olduğu bir ay. Zira nefis terbiyesini hem arzu ettiriyor hem kolaylaştırıyor. Yeter ki nefsimize yan çıkmadan kötü huylarımızın muhasebesini yapabilelim ve buna zaman ayıralım. Ancak kalabalık şehirlerdeki, nev zuhur adetler buna pek fırsat tanımıyor. Meselâ, kurumsal davetlere gereğinden fazla zaman harcadığımıza inanıyorum. Keşke kurumlar arası bir organizasyonla ortak iftarlar düzenlense. Böylece insanların, iftar vakitlerini çoluk çocuklarıyla geçireceği zamanlar çoğalsa. Daha dingin ve sade şekilde ibadetlere ağırlık verilse.

Ramazan ayının Muhammedî ahlâkın dirilişine, birliğe, barışa, uyanışa vesile olmasını diliyorum. Bir de, sade hayatlarıyla bize, inancın huzurunu ve güzelliğini hissettiren “koca karıları” inşallah duadan mahrum etmeyelim diyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Belkıs İbrahimhakkıoğlu Arşivi