D.Mehmet Doğan

D.Mehmet Doğan

“Mağlubiyet ideolojisi” son virajda

“Mağlubiyet ideolojisi” son virajda

Genelkurmay Başkanı ve üç kuvvet kumandanının istifası, “Mağlubiyet ideolojisi”nin sona doğru gidişinde son viraj olarak kabul edilebilir.

Türkiye’nin 20. Yüzyılını belirleyen ideoloji, adı ne olursa olsun bir “mağlubiyet ideolojisi” idi.* Türkiye, 20. Yüzyılın hükümranlarının çizdiği sınırlar içinde “bağımsız” olmayı daha da önemlisi hayata ve dünyaya bakışını tayin etmeyi kabul etti.

Bu, millet için 9 asırlık Selçuklu Osmanlı tecrübesinden sonra zor bir kabuldü.

Üstüne üstlük, bir savaştan çıkılmıştı ve bu savaş kazanılmıştı...

Bu zoru kabul sert bir ideolojiye dünüştürüldü. Mağlubiyet, zafer olarak sunuldu. Mağlubiyetlerimizi zafer sanmaktan mutlu olacak şekilde yetiştirildik.

Lider sağken, O’nun emir ve direktiflerine uymak meşruiyet için yetiyordu. Öldükten sonra lider kültleştirildi ve meşruiyet bu kültle açıklandı.

Güya halk hâkimiyeti/hâkimiyeti milliye prensibini kabul etmiştik. “Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletin”di. Fakat tek parti döneminde hâkimiyet bir zümrenin elinde idi. Seçen, seçilen ve yöneten onlardı.

Bürokratik seçkinler, Tanzimat’tan beri sürdürdükleri mücadeleyi, Cumhuriyet’ten sonra zirveye ulaştırdılar.

Demokratik hayata geçiş, “söz”le “fiil” gerilimini ortaya çıkardı. Mağlubiyet ideolojisinin savunucuları esasen haklıydılar: Bir ülkede iki meşruiyet kaynağı olamazdı. Eğer ideolojik meşruiyet esassa, halkın seçimi buna uygun olmak kaydıyla geçerli olabilirdi.

Bu görüş sahipleri ancak şöyle bir teville demokrasiyi kabul edebilmiştir: Hâkimiyet milletindir, fakat halk seçimlerde, cahilliğinden veya din istismarından ötürü yanılmaktadır!

Türkiye’nin yönetici bürokratik seçkinleri uzun süre bu görüşü savundu.

Halkın seçimi, kabul edilebilir bir meşruiyet değeri taşımıyordu onlara göre. Onlar kendi kült-meşruiyet tanımlarına göre seçilmişleri de tanımlamaya, kendi meşruiyetlerini onlara da her defasında diz çöktürerek, boyun eğdirerek tasdike yöneldiler.

Her darbe, ideolojik meşruiyetin daha keskin şekilde tanımlanması ve seçilmişlerin meşruiyetlerinin sınırlanması meselesi ile uğraştı.

Bu anayasalarla, kanunlarla sağlanmaya çalışıldı. Anayasayı yapan onlardı, hükümleri vaz’ eden de. Hüküm koyucular, kendi hiyerarşik yapılarının işleyişini de belirlediler. Sivil irade -sadece- bunu tasdikle mükellefti.

Türkiye’nin YAŞ meşruiyet seremonisini her yıl ağustos ayının başında hep birlikte seyrediyoruz: Sahne oligarşinin meşruiyet tanımlamasında merkezi yeri işgal eden kült mekânının ziyareti ile başlıyor. “Aslanlı Yol”da önde sadece iki sivilin (Başbakan ve Milli Savunma Bakanı) bulunduğu üniformalı bir kalabalık asık yüzleriyle ağır ağır yürümeye başlıyor. Burası geçildikten sonra Anıtkabir’in merdivenlerinden aynı ağırlıkla çıkılıyor ve “mozole”nin bulunduğu büyük salon yine aynı ağır adımlarla katediliyor...

Nihayet, çelenk konuluyor, saygı duruşunda bulunuluyor ve deftere bağlılık mesajları yazılıyor...

Bu belki de birkaç yıl daha böyle devam edecek.

Fakat, mağlubiyet ideolojisinin meşruiyeti belirlemesinin şartları artık tamamen ortadan kalkmak üzere.

Seçilmiş sivil irade, pişirilmiş yemeğin önlerine getirilmesinden hoşnutsuzluğunu kaç yıldır çeşitli şekillerde ortaya koyuyor. İdeolojik seçkinler ise üniformalarını parlatarak kanunların ve anayasanın üzerine çıkabilen teamülleri öne sürüyorlar.

Türkiye meşruiyetin doğru tanımlanması yolunda büyük mesafeler katetti. Son merhaleye yaklaşıldı. Yeni bir anayasa için adımlar atılıyor. Bu adımlar atılırken, meşruiyet tanımlamasında ideolojik yaklaşımların yeri olmadığını herkesin kabul etmesi gerekiyor.

Bunu zor da olsa, asıl kabul etmesi gerekenler, bu ideolojiyi dayanak yaparak bugüne kadar gelen bir süreci yöneten üniformalı bürokrasidir.

Türkiye sivil bürokrasisini zaman içinde bir hayli rasyonelleştirmiştir. Yargı bürokrasisi aynı sürece -referandumla- dâhil edilmiştir. Sıra, askerî bürokrasidedir.

Komutanlar çaresizlik istifaları ile bu virajın alınmasına katkıda bulunduklarının farkında mıdırlar? Bunu bilmiyoruz. Fakat istifa etmeyerek sorumluluk üstlenen kumandan, rasyonel bir askerî yapının oluşmasına katkıda bulunduğu için tarihimizin hatırlanan isimleri arasında yer alacaktır.

* İlk defa 2007 yılı başında yayınlanan “Mağlubiyet İdeolojisinin Sonu” isimli kitabımızda konu ile ilgili ayrıntılı bilgilere ulaşmak mümkündür. (Yazar Yayınları, 0312 417 45 70 veya 232 05 71)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
D.Mehmet Doğan Arşivi