Nusret Çiçek

Nusret Çiçek

BEYAZ TV’den yayılan dalgalar

BEYAZ TV’den yayılan dalgalar

Programı Latif Şimşek yönetiyor...
İyi hoş da...
Ekranda boy gösteren Ramiz İlker adındaki emekli generalin etrafa yaydığı sinyaller pek de hoş durmuyor. Tehditler, ağır kelimeler, sinirlilik halleri...
“Kendine gel, PKK’lı sensin lan. Yağcı sensin, yalaka, çalaka gazeteci. Söylediğine dikkat et.” Paşadan sadır olan inciler bunlar...
Özellikle çocuk yaştakilerin etkilendikleri sahneler.
Velilere demek istiyorum.
Ahlak ve maneviyat pazarda çarşıda satılmaz.
Çocuklarınızın ruh dünyasını düşünüyorsanız bu tip tartışmalardan lütfen uzak tutunuz.
Ramiz İlker, neticede ordumuzda görev yapan birisi.
Mektep medrese görmese hadi neyse.
Ağırbaşlı, sakin ve de izleyiciyi sahasında aydınlatması gerekirken karşısındaki Nagehan Alçı’ya kalemini fırlatacak kadar asabi ve de ağzından neler döküldüğünü kontrol edemeyecek kadar sinirleri yorgun ve de taşkın...
Sözde seyirci seyrediyor...
Ama değil, seyrettiklerine nefretle bakıyor.
Konuyu hayatın bir başka köşesine çekerek ne olup bittiğini anlatmaya çalışalım.
Bu kadar asabi, bu kadar kızgın bir subayın cephede olduğunu düşünün.
Asabi komutan belli ki sağlıklı emir veremeyecek, harekâtı istikametinde yönetemeyecek.
Korkarım, hem de çok korkarım...
Bunca şehit edilen askerimiz, bu tip komutanların yönetiminde PKK terörü tarafından düşeşe getirilmiş olmasın. Bir başka deyişle, avlanmasınlar...
Öyle ya, elin teröristi elini kolunu sallaya sallaya geliyor, karargahındaki askeri kurşuna dizerek ortalıklardan kayboluyor...
Her işin bir yokuşu, her olayın da bir kusur yönü var.
Var da kim kusurlu?
“Vatan sağ olsun.”
“Bir daha olmasın” demek varken, vatanın sağ olması Mehmet’in kaybını engellemiyor.
Liyakatsizlik demek istiyorum.
Hem bu dememi sırf askeri kesime hasretmiş de değilim.
Ameliyat esnasında makası hastasının karnında unutan doktora liyakatlidir diyemeyiz.
Dosya okuyamayan, okuduğunu anlayamayan hakim ve savcı da liyakatli sayılmaz.
“Görünen köy kılavuz istemez” derler ya.
Gerek Ergenekon iddianameleri, gerekse ekranlar birer canlı vesika.
Asker yeni asker, ordu yeni ordu aşamasına geldik dayandık.
Halkın seçmiş olduğu iktidarlara yine halkın emanet olarak verdiği silahı çevirenden asker olmaz. Doğrusu, Tanzimat sonrasında giderek mertlik bozuldu.
Yeniden asker tanımı.
Yeniden savunma tanımı.
Yeniden düşman tanımı gerekiyor...
Askere ilk öğrettikleri: “Silah şahsa yöneltilmez.”
Şahsa yöneltilmeyen silah...
Halkın iradesine yöneltilirse bu sefer de silahın yeniden tanımını yapmak gerekiyor.
Yine ekranlara dönelim.
Beyaz’ın ekranı beyaz olmalı...
Sade atışmalarla çatışmalar değil, ahlak bozucu filmlerle reklamların Müslüman halkın ruh dünyasında açtığı yaralar hem kültür hem de tarih kaybıdır.
Arkasında taşıdığı emperyalist sermaye eşliğinde Müslüman halkı asimile eden TV’ler var.
Görüntüleri yaklaştırdığınızda önünüze düşecek gölgelerin asıllarında Müslüman ailelerin çocuklarını görürsünüz. O çocuklar bir garip...
Geçmişleri ile ailelerine hiç benzemiyor.
Kötü para iyi parayı piyasadan aldı götürdü...
Şimdilerde ülke sakız demokrasisi ile cumhuriyetçilik aldatmasında oldukça sıkıntılı anlar yaşarken karar verme noktasına geldik dayandık...
Tehditlerle içi boşaltılmış laflar başımızı iyice zonklattı.
Sandıkta mı, dergahta mı bilemem...
Bildiğim tek şey; ülkeyi ya silah, veya silahsız milli irade yönetecek...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Nusret Çiçek Arşivi