Ahmet Kekeç

Ahmet Kekeç

Muharrem Şov

Muharrem Şov

Muharrem İnce, “Türkiye’nin demokratikleşmesi ve sivilleşmesi için ellerinden gelen katkıyı sunacaklarını” söylemiş.

Buraya kadar iyi...

Bir şey daha söylemiş... “Genelkurmay Başkanlığı’nın Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanması ve darbelere zemin oluşturduğu söylenilen TSK İç Hizmet Kanunu’nun 35. maddesinin değiştirilmesi dahil, demokratikleşmenin önünde ne kadar engel varsa kaldırılmasını isteriz...”

Buraya kadar da iyi...

Eklemiş: “Darbelerin acısını en çok CHP çekmiştir...”

Bu da iyi...

Bir de özeleştiri girişiminde bulunmuş: “12 Haziran seçimleri sonrası partimiz gerekli dersi çıkardı ancak medya gerekeni yapmadı...”

Hadi diyelim ki bu da iyi.

Fakat problem bundan sonra başlıyor.
Daha doğrusu, “şov” bundan sonra başlıyor.

Muharrem İnce alıyor sazı eline, önce “demokratikleşme ve sivilleşme” çerçevesinde yapılanları bir güzel benzetiyor. Sonra “ordumuzu yıpratmayalım” faslına geçiyor. Ardından “kalelerimiz” edebiyatına ince bir geçiş yapıyor: “Bu hükümet demokratikleşmenin önündeki engelleri kaldırmamıştır, fetihçi zihniyeti gereği kurumları bir bir ele geçirip burnunu sürtmeyi ve diz çöktürmeyi tercih etmiştir...”

İnce, fetihçi zihniyetin ele geçirdiği kurumları da sıralıyor: “YÖK, Çankaya, parlamento, HSYK, Anayasa mahkemesi, Danıştay, Yargıtay, Futbol Federasyonu ve daha sayısız kurum...”

İlginçtir, “yeni Kandil muhiplerinden” bir hanımefendi de, parlamentonun cumhurbaşkanı seçmeye kalkışmasına içerlediği için, “fetihçi zihniyet” gibilerden yazılar yazmaya başlamıştı. E-muhtırayı değil, muhtırayı yiyenleri eleştirmişti.
Demek ki, bu hükümet, bütün siyasetini “fethetmek, ele geçirmek” üzerine kurguluyor.

O zaman Muharrem İnce ve ismi gereksiz hanımefendinin şu soruya cevap vermesi gerekiyor:

İsmi geçen kurumlar daha önce kimin elindeydi?
Kimin elindeydi, kimin eline geçmiş oldu?

Bir de şu sorununu cevabını istirham ediyorum: “İnsan, parlamentonun siyaset tarafından ele geçirilmiş olmasına üzülür mü hiç? Kim ele geçirseydi hak yerini bulmuş olacaktı?”

Devam ediyor Muharrem İnce şov... “Partimiz 12 Eylül sonrası kapatıldığında genel başkanımız zorunlu ikamete tabi tutuldu. O zaman Tayip Erdoğan İETT’de çalışıyor, futbol oynuyordu. Tayip Erdoğan bunların acısını yaşamadı. Bugün bakmayın bol keseden atmalarına. Ne 12 Mart ne de 12 Eylül’de zarar gördüler.”
Bu açıklamayı, “darbelerin acısını en çok CHP çekmiştir” sözünün arkasına sıralıyor.

Demek istiyor ki, “darbelerle mücadele konusunda samimim değiller.”

Soralım o halde:

Samimiyetin kıstası ne?

Darbelerle halleşmek için, ille de mağdur mu olmak lazım?

CHP 28 Şubat’ta hiç mağdur olmadı, bilakis “Bu, ordunun sivil kamuoyu oluşturma çabasıdır” diyerek darbeye destek verdi.

Bu yüzden mi 28 Şubat’ı hiç anmıyorlar ve darbeden saymıyorlar?

Devam ediyor İnce: “Her kuruma diz çöktürdüler. Artık yandaş medya yok, uşak medya var. Uşak bir medya ile karşı karşıyayız. Yandaş medya kavramını yok ettiler...”

Burayı İsmet Berkan cevaplasın.

Hayır, bir şey ima etmiyorum. Onun kalemi daha kıvrak. O cihetle...

Önemli not:
İnce’nin bu lafları, kimi medya organları tarafından, “Demokratikleşmeye CHP desteği” başlığıyla duyurulmuştu.

Belirteyim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Kekeç Arşivi