Engin Ardıç

Engin Ardıç

Başbakana "koçum" demek...

Başbakana "koçum" demek...

Siz de farketmişsinizdir, iki ay önce oyunu AKP'ye verip de eşe dosta bunu söylemeye korkanlar var...
"İçim kan ağlaya ağlaya CHP'ye verdim" diye yalan konuşan birçok kişi, böylece hem "CHP'yi eleştirmiş" oluyor eşin dostun gözünde, hem de gizli gizli AKP'yi beğendiğini saklayıp tepkilerden korunuyor.
Alın size mis gibi "mahalle baskısı" işte...
Kadınlar erkeklerden daha dürüst, onlar "başbakan karizmatik adam, çok beğeniyorum" dedikleri zaman "kadın işte, ne olacak" denilip geçilmekten korkmuyorlar. Bir erkeği beğenmekten gurur duyan kadına da ancak saygı duyulur.
Bir zamanlar yayıncılık dünyasında, özellikle edebiyat alanında da "komünist terörü" eserdi... Enis Batur "ben Marksist değilim" yazmıştı da ufak çapta bir kıyamet kopmuştu... Şimdi marifet değildir ama 1978 gibi bir yılda bunu söylemek müthiş bir yürek ve cesaret işiydi...
Şimdi medyada da bir yandan çark etmeye çalışanlar ama bir yandan da "yandaş" yaftasından korkanlar var.
Muhalif yazarlar, "günün birinde sizi de kullanıp atarlar" diye bunlara iyice korku gazı salıyorlar... Bundan da keyif alıyorlar... Ne yapsınlar, ellerinde başka oyuncak kalmadı.
Bir de "gazeteci dediğin muhalif olur" kafasında giden ahmaklar var tabii.
Kimisi "karizmasını çizdirmemek" için, kimisi müşteri kaçırma kaygısıyla, körükörüne muhalefet peşinde. Başbakan denizin üzerinde yürüse "yüzme bilmiyor" yazacaklar.
Yok, "domuzluk" edenleri saymıyorum, teknenin güvertesinden Yunan adalarına baka baka "halkımız aç, sefil" edebiyatı yapmak, İtalyan karpaçyosuna yumulup "emekçi halkıma ne der Meksika fasulyası" türküsünü çağırmak gibi "profesyonel sahtekârlıklar" hem acıklı hem gülünç ayrı bir eğlence alanı ama onlar farklı.
Samimi olarak hükümeti beğenir görünmekten korkanlar...
Biz korkmadık. Küfürleri yedik, doğru bildiğimizi yazdık. Demirden korksak trene binmez, Babıali çetelerinden çekinsek bu işi yapmazdık.
Haa, bir de şişi de kebabı da yakmamaya çalışanlar var.
Bir dönüp orduya "çakanlar", bir dönüp hükümete giydirenler.
Efendim böylece tarafsız olunuyor, tarafım desen de!
Bağımsız ve de özgür olunuyormuş.
Paşalar istifa edince "daha karpuz kesecektik" diye kafa bulmak, borsa düşüp döviz yükselince "bu sefer dokandı koçum" diye başbakana bulaşmak bir özgürlük manifestosu sayılıyor galiba.
Elin matbaasında gazete bastırıp parasını ödememek de bedava adam çalıştırmak da ayıp değil ama.
Başbakan nereden senin koçun oluyor?
Başbakan "geliyom gidiyom" diye konuşan bir köylü mü ki "dokandı" diye adamın diliyle dalga geçiyorsun?
O Kasımpaşalı, ben de Beşiktaşlıyım, biz paşa dedemizin köşkünde büyümedik, çarşılar içinden geçtik de geldik, ona buna dokana dokana.
Nedir bu gereksiz havalar ve de numaralar? Hükümete baskı yapabileceğini mi sanıyorsun? Yoksa başbakanın "beni iktidara siz getirmediniz" lafı mı sana dokanmıştı?
"Kürtler bir an önce gitsinler de rahat edelim" politikanı bile anladık da, bakalım bu tür ucuz efelikler Apo'yu serbest bıraktırmanı sağlayabilecek mi?
Üstelik ekonomide daha "dokanan" bir şey de yok ha... Dereyi görmeden paçaya dokanma.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Engin Ardıç Arşivi