Serdar Arseven

Serdar Arseven

İşsizlik var mı?..

İşsizlik var mı?..

Geçtiğimiz günlerde; “Harıl harıl iş arayan” bir “arkadaş”tan bahsetmiştik...
Olay şu:
Arkadaş, ısrarla yardım etmemizi istedi...
Biz de bir “işadamı dostumuzu” arayıp uygun bir pozisyon olup olmadığını sorduk...
Sağolsun, “Senin için buluruz” deyince, arkadaşı gönderdik...
Sonrası, bence facia.
Bizimki gidiyor oraya...
Hayli de geç gidiyor ama hadi olsun...
Arada biz varız ya, işadamı dostumuz yüzüne vurmuyor...
Diyor ki;
“Sabah 9’da gelirsin, akşam 5-6 civarı çıkarsın!..”
Bence “facia” olan tam da bu kısımda...
Bizim arkadaş;
“Tam olarak kaçta çıkacağım, 5’te mi, 6’da mı? Arada bir saat var. Önce böyle yapıyorlar, sonra o bir saat hep bize yazıyor!” demez mi...

Film burada kopmuş kopmamış mesele o değil...
Mesele; bizim “arkadaş”ın bendenizi mahcup etmesi de değil...
Bunu yazdığımda okuyucularımdan hatırı sayılır kısmı “arkadaş”a destek çıkmaz mı, ben buraya takıldım!..

“Patron sömürüsüne” binlerce kez hayır...
Ancak; İlber Ortaylı Hoca’nın çok yerinde bir tespitle “Meslek mızmızları” olarak nitelendirdiklerinden de olmamak lazım.
Hoca örnek vermiş:
Bizdeki taksici gideceğin yeri soruyor...
Güzergâhı beğenmemişse, sözgelimi trafiğin yoğun olduğu bir hattan geçmesi gerekiyorsa rahatsızlığını hemen belli ediyor.
Yakın mesafe için “kuyruktan” çıkartmışsanız, taksiciden fırça yiyebilirsiniz...
Ortaya koyacağınız tavrın nevine göre “dayağa” kadar gidebilir bu iş!..

“Batılı” orta sınıfların meslek ciddiyeti bizde yok.
Aklımda ne kalmış:
Avustralya’daki hayvanat bahçesinin hediyelik eşya reyonundan, bir erkek bir kız çocuğu için üzerinde fil, aslan, maymun resimleri olan birer cetvel almak istedim.
Erkek çocuğu için mavi renkli olanından vardı, kız çocuğu için pembesinin olup olmadığını sordum...
“Var” dedi, bayan tezgâhtar...
“Sakıncası yoksa, sizi biraz bekleteceğim...”
Gitti gelmez, gitti gelmez...
Neyse, orada kafe gibi bir şey vardı, oturduk bir soğuk gazoz ısmarladık...
Beş on dakika sonra bizim tezgahtar elinde cetvel geldi...
Depodan getirmiş; “Pembe olanları alttaki paketlerde kalmış onun için geciktim kusura bakmayın” demez mi...
Cetvel, bizim parayla “üç lira” bile etmiyor.
Müesseseye kalacak olan bir “gazoz” parası, o da kırk derecenin altında bunca uğraş veren tezgahtarın cebine gitmeyecek...
Ama...
Böyle işte, kadın işini seviyor!..
Tahmin ederim ki, o kadının işini böylesine sevdiğini gören, takdir eden birileri vardır mutlaka...
Ya da orada herkes böyle olduğu için kadının “fedakârlığı” fark edilmiyordur.
Sadece, bizim gibi “meslek mızmızları”na tuhaf geliyordur bu tür “gösteri”ler!..

En rahat yoldan, en yüksek mevkilere ulaşmayı ve çok daha önemlisi de en yüksek gelirlere konmayı hedefleyen insanlarız.
Böyle olmayanlarımız hemen yükseliyor...
Mesela...
Bir zaman önce Şanlıurfa’ya gittiğimde bir “berber” lazım oldu...
Dostlardan tavsiye aldım...
Dediler ki...
“Filanca usta bu işin en iyisidir... Ama orada da yer bulamazsın. İki üç gün kalacaksan, arayıp senin için randevu isteyelim!..”
“Altı üstü berber” deme...
İyisi profesörden saygın oluyor böyle...
Berberin iyisi, “randevu” defteri tutmak mecburiyetinde kalıyor!..
Tahmin ederim ki o Şanlıurfalı usta, çıraklığında “saat-dakika” hesabı yapmamıştır!..
“İşimi iyi yaptıktan” sonra diye düşünmüştür...
“Ahmet Usta bilmezse Mehmet Usta bilir kıymetimi... Mehmet Usta da bilmezse Millet bilir... Millet de bilmezse Hâlik bilir!..” demiştir...
“Tam olarak kaçta çıkacağım, 5’te mi 6’da mı?” yollu bir cümleyi ise hiç kurmamıştır!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Serdar Arseven Arşivi