M. Emin Parlaktürk

M. Emin Parlaktürk

Yorumcularla Hasbihal

Yorumcularla Hasbihal

1968 yılından beri yazıyorum.
Genç yaşta bir hobi olarak başlayan bu merak, ilerleyen yıllarda ihmal edilmemesi gereken bir göreve dönüştü.
Bu görev, vahye muhatap olan herkesin yapması gereken bir vecibedir.
İnancım şu ki; insan, hem “okumalı” hem “anlatmalı” hem de “yazmalı”dır.
Aksi halde, ne kendini yenileyebilir, ne de yetiştirebilir!
***
Şüphesiz bildiklerimizin alimi, bilmediklerimizin cahiliyiz.
Hiç kimse, her şeyi biliyor değildir.
İlim sonsuzdur, öğrenmenin de nihayeti olmadığına göre, hepimiz aslında ömür boyu talebeyiz.
“İrşat” ve “tebliğ” yapan hiçbir insan da, bundan müstağni olamaz.
Öğrendiklerimiz, konuştuklarımız ve yazdıklarımız; önce kendimiz için, sonra muhataplarımız içindir.
Bu arada yapılabilecek bazı kusur, hata ve yanlışlıklar, ehli olanlarca düzeltilmeli, mürşit ve mübelliğler (yazarlar) ikaz edilmelidir.
Ama, bu ikazlar elbette belli bir kaynağa, bilgiye, gerekçeye dayanmalıdır.
Cehalet ürünü tenkitler, nefsî yorumlar, indî mütâlâlar, mesnetsiz, bilgisiz ve belgesiz açıklamalar, ancak sahibini zelil eder.
Bunların, ehli nazarında hiçbir kıymeti yoktur.
Ne var ki, “sinek küçük ama mide bulandırır” misalince, yeterli bilgiye sahip olmayan ve alt yapısı bulunmayan insanlar, bunlardan etkilenebiliyor, kafaları karışabiliyor.
Bazen öyle dengesiz, desteksiz ve acımasız yorumcularla karşılaşıyoruz ki, bunlar ya yazıları baştan sona okumuyorlar, ya okuduklarını anlamıyorlar, yada sadece yazı başlıklarına bakarak yorum yapıyorlar!
Bazen de yazı bütünlüğünü dikkate almayıp, siyak ve sibakına bakmadan tek bir cümleden yola çıkarak hüküm veriyorlar.
Böyle olunca da, “lâ takrabüssalate” ayetinde olduğu gibi, Bektaşi mantığınca “Allah Kur’an’da namaza yaklaşmayın buyuruyor” garabetine düşüyorlar, “ve entüm sükârâ” ayetini es geçiyorlar!
***
Haksızlık yapmayalım, kimi okuyucular gerçekten isabetli yorumlar yapıyor, gerektiğinde yol gösterip ikazlarda bulunuyorlar.
Onlar, tebrik ve teşekkürü hak ediyor.
Bazı yorumcuların üslupları ise, çok çirkin, yaralayıcı ve şedit oluyor.
Kasıtlı olanları bir tarafa bırakırsak, Müslüman kimliğiyle yorumlayanların bir kısmı neredeyse yazarı küfürle itham edercesine haddi aşan ifadeler kullanıyor.
Demek ki, bunlar Kur’an ahlâkından ve Peygamber üslûbundan bîhaberler!
Burada, yumuşak üslûp, güzel söz, tatlı nasihat, merhametle muamele hakkındaki ayetleri bir bir sıralayıp açıklayacak değilim. (Bkz: Âl-i İmran,159; Nahl,125...vb.)
Kur’an okuyan her Müslüman bunları bilir, bilmesi gerekir.
Sadece aşağıda vereceğim örnek, bu hassas konuyu anlatmaya yeter sanırım.
Harun Reşid’in oğlu Me'mûn, Abbasi devletinin başındadır.
Daha küçük yaşta devrin ünlü alimlerinden ilim tahsil etmiş, onların terbiyesiyle yetişmiştir.
Arap edebiyatı, fıkıh, hadis ve diğer yüksek İslamî ilimlere vakıf, ihtisas sahibi biridir.
Hikmet, felsefe, fen ve sosyal ilimleri de öğrenmiştir.
Askerî başarılarının yanında, bilimsel çalışmalara daima destek vermiş ve alimleri himaye etmiştir.
Bizanslıların elindeki Anadolu topraklarını kısmen fethettikten sonra, 833’de Tarsus’ta vefat ettiği söylenir.
İşte bu Me’mûn, bir gün kendisine acımasızca hakaret eden bir tebliğci ile karşılaşır.
Adam muhtemeldir ki; “zalim sultan karşısında doğruyu söylemek cihattır” düşüncesiyle Halife Memun’a sert ve kırıcı sözlerle yüklenmeye, yüksek perdeden bağırmaya başlar.
Me’mûn, “Ey nasihatçi! Allahü teâlâ, senden iyisini, benden kötüsüne gönderdiği halde yumuşak konuştu!” der.
Nasihatçi şaşırır:”Benden iyi ve senden kötü olan kimdir?” diye sorunca Halife Me’mûn:
“Benden kötü olan Firavun’dur, senden iyi olan da Hz.Musa’dır, çünkü, Allah teâlâ Hz.Musa’ya hitaben, Firavun’a yumuşak şekilde nasihat etmesini emretmiştir” diyerek Tâhâ sûresinin 44.ayetini okur.
***
Toplum içinde konuşmacıları ve yazarları uyarmak, asil ve lüzumlu bir görevdir.
Ama bu uyarı görevinin belli ölçüleri, ilmi dayanakları ve makul gerekçeleri olmalıdır.
Ağzı olan konuşursa, bu görev fecaate döner.
Hiçbir Mümin, Hz.Musa’dan iyi ve Firavun’dan kötü olamaz!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
M. Emin Parlaktürk Arşivi