Ahmet Doğan İlbey

Ahmet Doğan İlbey

“Türküyü Aziz Bilmek Gerekir”

“Türküyü Aziz Bilmek Gerekir”

Türkünün, dini ü milletle çatışmalı olmadığını, türküyü nasıl bilmemiz ve anlamamız gerektiğini “efradını cami, ağyarını mâni” bir târifle Ali Yurtgezen Hocanın görüşlerinden öğreniyoruz:

“Ancak bağlama eşliğinde çalınıp çığırılan her manzumeye türkü demek âdet olmuştur. Bağlamanın Alevî-Bektaşî zümreleriyle özdeşleşen bir saz olması, Sünnî geleneğin bağlamayla icra edilen bütün türlere mesafeli, hattâ soğuk durmasına yol açmıştır. Halbuki ister Alevî, ister Sünnî meşrepli olsun halktan insanlara hitap eden birçok tarikat; deyiş, nefes, nutuk, devriye, ilahî... gibi türleri -nazarî tartışmalara rağmen- ekseri bağlamayla nağmelendirmiştir. Dinî-tasavvufî muhtevalı bu söz ve ezgileri bir taraf günah yahut haram yaftasıyla işitme menzilinin dışına sürerken, diğer taraf sefahat malzemesi yapmış, gülüp oynamalara katık etmiştir. Türküyü aziz bilmek gerekir. Dinî de olsa, beşerî de olsa, edep çizgisini aşmayan, gönül işi bütün türküler mübarektir. Gönülden kopana hürmetsizlik olmaz. Türküyü aziz bilmek, türkülere bir müsteşrik yahut bir müstehlik gibi yaklaşmamaktır. Türküyü aziz bilmek, yansıttığı hâli yaşamak, işaret ettiği ufuklara kanatlanmak, sırlarının hakikatine ermeye çalışmaktır.”

Anadolu vatanlaşırken, milletleşirken saz âşıkları ve ozanlar dinî şiirlerden bestelen türkülerle ahlâkımızı tebliğ edip yaydılar. Hacı Bektaş Velî’nin, Hacı Bayram Velî’nin, Yunus Emre’nin, Pir Sultan Abdal’ın, Kaygusuz Abdal’ın, Nesimi’nin tasavvufî şiirleri ozanlar tarafından türkü olarak milletin gönlüne düşürülmüş, dahası âyet ve hadislerin mânaları türkü ile anlatılmış, sevdirilmiştir.

Türkü, ne mübarek bir kelime. Anadolu insanı türkü söyleyen dilini dini gibi mukaddes bilir. Bundan dolayıdır ki, televizyonlarda “türkü” başlığıyla bir program gördüğümde içime bir sızı düşer hemen. Şuh kadın ve modern-lümpen erkeklerden oluşan modern-seküler ve hazcı eğlence programlarında süflî bir eda içinde sözüm ona türkü söylendiğini duyduğumda yüreğim gönül medeniyetini kurmuş milletimin yüreğine çarparak derinden yaralanır.

Türkünün kim, nasıl ve ne şekilde icra edileceğine dair ölçüler konmalıdır. Sadece erbabınca, türkünün asaletine ve edebine uygun mekânlarda icra edilmeli. Millet kültürüne ve âdabına aykırı erkek sanatçılara dahi türkü söyletmemeli. Fikren ve zihnen Türkünün kaynağı ve maksadı olan milletin ahlâk ve gönül köklerine aidiyet hissetmeyenler, türküye ilişmesinler, türküyü kirletmesinler. Onlar kendi modern-karışık ve hazcı mûsikîlerini icra etmelidirler.

Bizim gönül ve ruhumuza ait olmayan elektrikli, metalik ve boru seslerinden oluşan aletlerle türkü söylenemeyeceğini tebliğ etmek lâzım. İrfan medeniyetimizin menşurundan süzülüp gönül evinde demlenmeyen modern-hazcı çağrışımları olan alet ve seslerle yapılan bestelere türkü deyip söylenmesine müdahale edilmelidir. Ruhsuz, töresiz, milletin değerlerine mugayir bir halde olan bu tiplerin “türkü” adıyla gayr-ı ahlakî görüntü ve usûllerle program yapmaları mukaddeslerimizden sayılan türküye hakarettir.

Sahnelerde ve televizyonlarda icra edilen türküye benzetilen her mûsikiye “türkü” denmesini, “türkü” başlığının yazılmasını yasaklamak gerek. Çünkü Türkü, millet adından doğmuştur. Bunun dünyada bir benzeri yoktur. Türküler, ilahîler ve tasavvuf mûsikisi gibi ölçüleri olan hususi ve türkü edebini bilen uygun kişilerle, programlarla sunulmalıdır.

Türküler asırlardır bu milletin dinî, siyasî, sosyal, kültürel hayatının her kademesinde yer almıştır. Yani, toplum ve insan hayatımızın her safhası türküye benzer. Bu türküler içinde mutlaka hayatımızın bir kısmını saklayan ve anlatan sözler vardır.

Anadolu’da analar, çocuğunu türkünün bir türü sayılan “Bebeğimin beşiği çamdan / Yuvarlandı düştü çamdan / Beybabası gelir Şam’dan / Nenni de bebek nenni..” gibi ninnilerle ve türkülerle büyütür ve daha küçücükken ruh ahengini oluşturur. Var mı günümüzün modern anne-çocuk münasebetinde böyle bir dil ve gönül eğitimi? Cahit Öztelli’nin dediği üzere: “Bizde beşikten mezara kadar her türlü günlük olaylar, gönülde yaşananlar türkü yakılmasına olabilir.”

Türkü için “Türkiye’nin derinliklerindeki gizli bir mutabakatı anlatan bir başka dil” diyerek isabetli bir târif yapan türkü yârânı Ahmet Turan Alkan’ı dinleyelim:

“Türkü, bizim için halk mûsikisinin hususi bir formundan ibaret değil; millete ait ve onu çok iyi tarif eden bir vakıa. Türkü deyip durduğumuz şey, melodilik bir yapıdan ibaret değil; o, içerde biriken ve dışarıya doğru haykırılan yakıcı bir nefes gibi bir şey. Dinlemekle tam anlaşılmaz. O kavurucu nefes içerde bir yerlerde bünyeyi kavurmaya başlayacak ve onu adeta elektrik yükünü deşarj eder gibi ifade ihtiyacı ile kıvranmalı ki türkünün ne olduğu bilinebilsin. Kaldırımdaki simitçinin içinde yaşayan; ama aydınların haberdar olmadığı bir birikim bu.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Doğan İlbey Arşivi