M. Emin Parlaktürk

M. Emin Parlaktürk

“Vaktin Oğlu”

“Vaktin Oğlu”

Ne zaman bir ölüm haberi alsak; kimyamız bozulur, ağzımızın tadı kaçar.
Dünya, gözümüzde bir hiç olur.
Yaptığımız pek çok şeyin anlamsızlığını, boş şeyler olduğunu fark ederiz.
Hele bir yakınımız ise bu ölen, etkisinden uzun süre kurtulamayız.
Ama, ölenle ölünmez ki!.
Geçen zaman, çoğu şeyi unutturduğu gibi, bu acı gerçeği de unutturur.
Hiç geçmeyecekmiş gibi olan bu duygular, belli bir süre sonra yerini gündelik hayata, dünya meşgalelerine terk eder.
Ve hayat devam eder.
***
İmanı güçlü, dini bilinci sağlam olanlar, ölümün getirdiği bu sarsıntıyı en çabuk atlatanlardır.
Onlara göre; hayat ne kadar doğalsa, ölüm de o kadar doğaldır.
Nasıl ki, gündüz gecenin bitiminde geliyorsa, ölüm de hayatın bitiminde gelecektir.
Bir insan, gündüze hazırlanıp plan program yapıyorsa, ölüme de böyle hazırlanmalıdır.
Bu hazırlığı yapanlar, ölüm sarsıntısından fazla etkilenmezler.
Çünkü gündemlerinde, hep ölüm ve ölüm ötesi bir hayata hazırlık zaten vardır.
Asıl sarsıntı, bu inanç ve yaşayıştan uzak olanlar da görülmektedir.
Ölüm sözcüğünden korkan, ürken, kaçan, konuşulmasından bile hoşlanmayan kişi, ölümle karşılaşınca farklı tepkiler vermesi olağandır.
Bu tepkilerin en düşük derecesi ölümü kabullenemeyip isyan etmek, en yüksek derecesi de Allah korusun intihar edip hayata son vermektir.
Böyle bir sonuçla karşılaşmamak için, hayatla ölümü iç içe yaşamak, birbirinden ayırmamak gerekiyor.
Bizim Medeniyetimizde mezarlıklar şehrin tam ortasında, insanların her gün gelip geçtiği, görüp gezdiği yerlerdedir.
Camilerimiz, yine ölüm ötesine, ahirete bağlayan daimi köprülerdir.
İbadetlerimiz, dualarımız bize hep ölümle randevularımızı hatırlatır dururlar.
Hayatımızın her anı, bir gün öleceğimiz ve Allah’a hesap vereceğimiz düşüncesiyle geçer.
Peki, bunları yapmak için, ölümün illaki kapımızı çalması mı gerekiyor?
***
Amerika'da bir Üniversitede, Profesör derse şöyle başlamış:
- Düşünün ki, bugün dünyanın son günü. Yarın bu saatte her şey bitecek. Kurtuluş şansınız yok. Bugün ne yapardınız?
Tüm öğrencilerden bir çok değişik cevap gelmiş:
- İbadet eder Allah’tan günahlarımı affetmesini dilerdim,
- Tüm sevdiklerimle vedalaşırdım,
- Ailemle zamanımı geçirirdim,
- Anneme veya babama giderdim,
- Arkadaşlarımla yarım saat eski günlerdeki gibi oyun oynardım,
- Pikniğe çıkar, barbekü partisi yapardım,
- Tüm sevdiğim yemekleri son bir defa yerdim.
- Yatar uyurdum.
- Ormanda son defa dolaşırdım,
- Güneşin doğuşunu ve batışını son defa seyrederdim.
- Geceleyin yıldızları seyrederdim.
- En sevdiğim yemeği hazırlar, tüm sevdiklerimi akşam yemeğe davet ederdim.
- Hayatta en çok gitmek istediğim yere gider, orada ölümü beklerdim,
- Üzdüklerimi arayıp özür diler, beni affetmelerini isterdim
vb.......... .
Hoca, söylenenlerin hepsini tahtaya yazmış. Sonra gülerek sormuş;
-Çocuklar, bunları yapmak için dünyanın son günü olması şart mı?.
***
Her gününü, dünyanın son günü gibi geçirmek ne güzel!
Düşünebiliyor musunuz, insan arzu ettiği en güzel şeyleri o gün gerçekleştirmiş oluyor.
O gün, işte şu içinde bulunduğumuz bu gündür.
“İbnü’l-vakt” (vaktin oğlu) olanlara ne mutlu!
Ki onlar, bu gününü son gün bilip, böylece her gününü değerlendirenlerdir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
M. Emin Parlaktürk Arşivi