Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Hayaller ve gerçekler (2)

Hayaller ve gerçekler (2)

Hani vardı ya eskiden, geleceğe dönük güzel hayallerimiz?..

Bir gün “dindarlar” iktidara gelecek ve A’dan Z’ye bozuk olan her şeyi düzeltecekti...


Siyasi, sosyal ve kültürel alanlarda “devrim” mahiyetinde icraatlar yapılacak, özellikle kültürel kanallar yeniden açılacaktı. Tarih yeniden yazılacak, taşlar bir bir yerine oturtulacaktı.


Hayallerin bir kısmı gerçekleşti sonunda: “Bizimkiler” nihayet iktidara geldi, peki kültür ve medeniyete ilişkin projelerimiz ne kadar hayata geçti, hayallerimizdeki Türkiye ne kadar kurulabildi?.. Kültür temellerimize dönebildik mi?


“Ehl-i dünya” televizyonlarla “reyting” yarışına giren “bizden” televizyonları geçtik, TRT’de bile kültür programı mumla aranıyor!


Hani “bizden” belediyeler sürekli kültür programlarıyla halkı bilinçlendireceklerdi ya, bazılarını istisna tutarsak, belediyelerin çoğunda uzun zamandan beri sazlı-sözlü programlar icra ediliyor. Bir kültür programına on eğlence programı düşüyor: Ramazanda bile çalgı-çengi gırla gidiyor!


Hesap, “Aman ‘dinci’ demesinler” hesabı!..


Kıblemizi bu hesaba kurban ediyoruz. Hatırlayın ki, eskiden dindarlar farklıydı... Giyim kuşamlarından tutun, her türlü davranışlarına kadar “fark”ı “fark” ederdik...


Şimdi farksızız... Önce kıyafette farksızlaştık, sonra hâl ve harekette... Sakal “kirli”ye döndü, bıyıklar kırpıldı, saçlar jölelendi, tırnaklar manikürlendi...


“Onlar gibi görünme” hastalığı, sonunda bizi “onlar”a benzetti...


Mevlana Hazretleri bir kez daha haklı çıktı: İnandığınız gibi yaşamazsanız, yaşadığınız gibi inanırsınız.


Artık bu süreçteyiz... “Fark”ımız siyasete münhasır kaldı: Dindar kesim genelde AK Parti’li, laik kesim CHP’li filan. Bu kadar.


Dindarlar tarafından vaktiyle “hizmet” mülâhazasıyla kurulan televizyonlar, gazeteler, radyolar bile siyaset farkından öte bir “fark” ortaya koyamıyorlar.


Her şey günlük siyaset sarmalında tükeniyor.


Öyle bir dünya kurduk ki kendimize, Mehmed Âkif’ler, Peyami Safa’lar, Necip Fazıl’lar, Ahmed Kabaklı’lar bu dönemde yaşasalardı, yazacak gazete, konuşacak radyo, çıkacak televizyon bulamazlardı (nitekim aynı yolun yolcusu olan kültür adamlarımız bulamıyor)...


Geçenlerde büroma uğrayan sevgili dostum Dursun Gürlek (ki tanıdığım en kültürlü insanlardandır) aynen bunu söyledi: “Bugün Peyami Safa, Necip Fazıl gibi isimler yaşasaydı, yazacak gazete, çıkacak televizyon bulamazlardı” dedi.


Çok doğru bir tespit: Çünkü, çoktan beri “biz”de de geçer akçe siyaset ve magazin oldu. “Ebediyet” yazanlar, “edebiyat” konuşanlar, “kitap-kültür” konularına girenler üvey evlât muamelesi görüyor!


“Halk böyle istiyor”muş... Nereden biliyorsunuz, anket mi yaptınız?


Sakın kendi arzularınızı “halkın arzusu” olarak görüp dayatıyor olmayasınız!





Bir de “ötekiler” gibi davranarak “ötekiler” tarafından kabullenilme isteği musallat oldu bizim mahallelilere (dindarlara)...


Eskiden imam-hatip mezunları bağıra bağıra bunu söyler, bununla iftihar ederlerdi; şimdilerde imam-hatip mezunu olduğunu saklamak moda oldu: Bir Başbakan saklamıyor, bir de Ahmet Hakan!


Aman ha “dinci” demesinler!.. Eskiden “dinciyim” diye bağıranlara itiraz eder, “Leblebici gibi oluyor, dindarlık neyinize yetmiyor?” derdim. Artık diyemiyorum: Çünkü “dinciyim” diyen kalmadı, “dindarım” diyen de... Sanki “dindar” olmak utanılacak bir şey!


Eskiden inandığımız gibi düşünür, düşündüğümüz gibi davranırdık; hâlâ aynı düşünsek bile “ötekiler” gibi davranıyoruz.


Sanki meşruiyet mührü “ötekiler”de...


Onlar kabul etmezse, meşruiyetimiz zedelenecek sanki...


Peki, Allah’ın koyduğu sınırlar ne olacak?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi