Faruk Çakır

Faruk Çakır

Övünmeyi bırakıp çalışabilsek...

Övünmeyi bırakıp çalışabilsek...

Her konuda kendimizi övüyoruz, ama mevcut rakamlar bu övünmenin pek de sağlıklı olmadığını gösteriyor. Üç gün süren ve İstanbul İktisatçılar Derneği’nce düzenlenen “3. Uluslararası İstanbul İktisatçılar Zirvesi”nde ortaya konulan tablo, övünmekten ziyade çalışmaya ihtiyacımız olduğunu gösterdi.
Barcelo Eresin Topkapı Otel’de toplanan zirvenin konusu, “Girişimcilik İnovasyon ve Ekonomik Kalkınma” olarak tesbit edilmişti. Uzmanların ortaya koyduğu rakamlar, hakikaten çok çalışmamız gerektiğini hatırlattı. Ne yazık ki biz, ‘övünmek’ten ‘çalışmaya’ pek de vakit bulamamışız!
Yıllardan beri “Bir Türk dünyaya bedeldir” diye slogan ezberletilir, ama rakamlar bunu doğrulamıyor ve zaten doğrulaması da mümkün değil. Son yılların en büyük ‘moda’sı; büyüme, gelişme, zenginlik olarak sunuluyor. Tamam, ülkemizin zengin olmasının zararı yok, hatta keşke daha fazla zengin olsak ve muhtaç ülkelere, komşularımıza yardım edebilsek. Ancak bunun için çalışmak lâzım. Rakamların ortaya koyduğu gerçeğe bakılırsa ülkemiz, AR-GE’ye (Araştırma ve Geliştirme) yeterince değil, çok az pay ayırabiliyor. Araştırma ve geliştirmeye ayırdığımız pay, meselâ OECD ülkeleri arasında en sonda yer alıyor.
Tabiî ki rakamlara ‘yalan’ söyletmek de mümkün. Meselâ, “Türkiye’nin AR-GE’ye ayırdığı pay hızla büyüyor. Bu noktada dünyada en öndeyiz” denilse bu ifade ‘teknik’ anlamda doğru olur. Çünkü geçmişte ‘hiç’ pay ayrılmazken bugün “üç birim” pay ayrılmış olsa, artış hızı çok yüksek görülür. Geçen yıllarda Türkiye’de kullanılan ‘doğalgaz’ miktarının çok hızlı arttığını gösteren bir ‘göz boyama’ grafiği vardı. ‘Teknik’ anlamda doğru, ama ahlâkî anlamda yanlıştı. İşte, AR-GE’ye ayırdığımız pay geçen yıllara nisbetle artmış olsa da, dünya ölçeğinde “devede kulak” bile değil!
Peki, yeniliğe, araştırma ve geliştirmeye pay ayırmadan büyümek, gelişmek ve zengin olmak mümkün mü? Değil, çünkü bütün dünya yenilik peşinde koşarak ‘komşu’larına fark atıyor. O halde Türkiye’nin de bu konuyu ciddî olarak ele alıp kalıcı çareler bulması gerekir.
Rakamlar şunun için önemli: Şu anda “Ekonomik kriz bizi etkilemedi” diye övünüyoruz, ama bu, ekonominin temellerinin sağlam olduğunu göstermeye yetmez. Uzun dönemde sağlam kalabilmek için mutlak surette araştırma ve geliştirmeye pay ayırmak durumundayız. Sürekli taklitlerle, sürekli başkalarının yaptığı yenilikleri takip ederek “büyük ekonomi” olmak mümkün değil. Zirvede ortaya konulan başka rakamlar da çok çalışmamız gerektiğini gösterdi. Meselâ, sahip olduğumuz ‘bilim adamı’ noktasında da yarışmaya çalıştığımız ülkelerin ortalamasının çok altındayız. Yine OECD rakamlarına göre 1000 kişiye karşılık 4 bilim adamımız var. 1000 kişi içinde sahip olunan patent sayısı sıfıra yakın! Buna karşılık, 2010 yılında bütün dünyada AR-GE’ye ayrılan payın neredeyse yarısını Amerika harcamış. Çin, krizi fırsat bilip AR-GE’ye ayırdığı payı arttırmış. Buna karşılık Türkiye, küresel ölçekte çok gerilerde...
Maksadımız olumsuz tablolar çizip ümitsizlik aşılamak değil. Elbette ümitvarız, ama hayal dünyasında da gezmeyelim. “Bir Türk dünyaya bedeldir” diyenlerin “3. Uluslararası İstanbul İktisaçılar Zirvesi”nde ortaya konan rakamları önlerine alıp düşünmesinde fayda var.
Bize içi boş övünmek değil, ihlâsla ve elbette ahireti de unutmadan çalışmak yakışır...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Faruk Çakır Arşivi