Faruk Çakır

Faruk Çakır

Doğruya doğru, yanlışa yanlış

Doğruya doğru, yanlışa yanlış

Türkiye’de çok tartışılan konulardan biri de ‘laiklik’ meselesidir. Ülkemizde bu kavram, devletin inançlara ‘eşit mesafede durması’ şeklinde anlaşılmamış.

Ne yazık ki bu kavram, uzun yıllar ‘inançlara baskı aracı’ yapılmış, ‘hür dünya’da anlaşılıp uygulandığı gibi anlaşılmamıştır... Bugün bile başörtüsü tercihini laikliğe aykırı görenler vardır.
Laiklik kavramı, cumhuriyetin ilân edildiği yıllardan 1950’li yıllara kadar “Rusya ve Fransa tipi” anlayışla uygulanmış. “Rusya ve Fransa tipi laiklik anlayışı” öyle katı bir şekilde uygulanmış ki, “Allah-ü Ekber” diyerek ezan okumak bile “Laikliğe aykırı” addedilmiş. Hatta ve hatta, dinî kıyafetler de ‘laikliğe aykırı’ sayılmış. Meselâ, Diyanet İşleri Başkanlığı, “Said Nursî’nin fotoğrafında görülen sarık Hk. (hakkında.)” 25/3/1960 tarih ve ‘100’ sayılı rapor bile yazmak mecburiyetinde kalmış. (Bakınız: “Risâle-i Nur Hakkında Ehl-i Vukuf Raporları” adlı eser, [Ülkü Matbaası, 1964] İstanbul) Muhtemelen, “sarıklı fotoğraf” bile “laikliğe aykırı olduğu” iddiasıyla dâvâ konusu yapılmıştır!
Laikliğin yanlış uygulanmasına haklı olarak itiraz edenler olduğu gibi, bu yanlışlığa imza atanları görmek istemeyenler de olmuştur. Laikliğin en yanlış ve katı uygulandığı dönemlerden biri ve belki de en birincisi M. Kemal’in Türkiye’yi idare ettiği dönemlerdir. “Türkiye gerçekleri”ni bilen herkes bunu da bilir. Fakat nedense bilindiği halde bu gerçekler fazla dillendirilmez. Dillendirilmemesini de bir yana bırakalım, aksi bilgiler seslendirilir.
Meselâ, bir önceki Diyanet İşleri Başkanımız Ali Bardakoğlu, kendisi ile yapılan bir röportajda “Atatürk dönemindeki laiklik anlayışı da bugün tartışılan konular arasında...” sorusuna şöyle cevap vermiş: “Gazi Mustafa Kemal Atatürk hiçbir zaman laikliği dinsizlik, dini baskı altına alma ve din karşıtlığı olarak algılamadı. Diyanet İşleri Başkanlığı’nı Atatürk kurdu. Kur’ân’ın ve hadislerin Türkçe tercümesini, tefsir ve hadis kitaplarının yazılmasını ve insanların Kur’ân’ı iyi anlamasını arzu etti. Ancak onun başlattığı bu çizginin sonradan aynı şekilde sürdürüldüğünü söyleyemeyiz.” (Konuşan: Burcu Bulut, Akşam g., 13 Ekim 2011)
Hocamız kusura bakmasın, ama bu değerlendirme doğru değil. Tabiî ki Diyanet İşleri Başkanlığı’nı M. Kemal kurdurmuş, Kur’ân ve hadislerin Türkçe tercümesinin yapılmasını da emretmiş. Ama hangi maksatla? Bütün bunlar, laiklik uygulamasındaki yanlışları görmemize ve itiraz etmemize mani değil ve olmamalı. Ezanların “Allah-ü Ekber” diye okunmasının yasaklandığı, aynı şekilde Kur’ân eğitiminin yapılamadığı, Kur’ân kurslarının kapatıldığı, tarihî bir gerçek değil mi? (“Allah-ü Ekber” şeklindeki “Arapça ezan” yasaklandı, ama onun yerine “Tanrı Uludur” şeklinde “Türkçe ezan” okunabildi, o halde “Laiklik baskı aracı olarak uygulanmadı” denilebilir mi?)
Bardakoğlu Hocamızın itiraz ettiğimiz tesbitleri yanında, tebrik ettiğimiz tesbitleri de olmuş: “Medyatik tabirle ‘İslâmcı’ kesimin de hızla sekülerleştiğini söylersek haksızlık etmiş olmayız” diyen eski Diyanet İşleri Başkanı, “Ahlâk eksenli dindarlığın yerini kolay dindarlık tarzları aldı. Hayatımızın dünyevîleşmesi, intiharımızdır” şeklinde konuşmuş.
“Nasıl bir Türkiye istiyorsunuz?” sorusunun cevabı da şöyle olmuş: “Türkiye’de normalleşmeyi, sivilleşmeyi; özgürlüklerin artması ve toplumsal barışın sağlanması adına tek çıkar yol görüyorum. Türkiye hızlı bir şekilde demokratikleşmeli. Sadece bir alanı kastederek sivilleşelim demiyorum. Bütün alanlarda sivil inisiyatifi desteklemeye, normalleşmeye ihtiyaç var.”
“Büyük kentlerdeki modern yaşam da bizi maddiyata sürüklüyor” diye yakınan Bardakoğlu, “Evet, mahalle kavramını yitirdik. Ne yazık ki, göğe doğru çıkan yüksek apartmanlar yapmayı şehirleşme ve modernleşme zannediyoruz. Toplum hızlı şekilde maddîleşiyor. İnsanlar; hiç kimseyi görmeden, kimseye selâm vermeden ve hal hatır sormadan kapalı garaja girip, arabasından inip, asansörle dairesine çıkmayı modern hayat zannediyor. Halbuki farkında olmadan kendine yazık ediyor” da demiş.
Doğruya doğru, yanlışa yanlış dememiz şart, vesselâm.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Faruk Çakır Arşivi