AB’nin ekonomik krizi Türkiye ve Bağış

AB’nin ekonomik krizi Türkiye ve Bağış

Brüksel

Arije Üniversitesi’nin konferans salonlarından birindeyiz. Avrupa Çalışmaları Enstitüsü’nün düzenlediği toplantıya ilgi yüksek.

Konuşmacı, Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış.

Uzun yıllar Amerika’da kalmış ve yaşamış olmanın verdiği mükemmel bir İngilizceyle, araya espriler katarak Türkiye’nin pozisyonunu anlatıyor.

Bağış artık usta bir siyasetçi ve dinleyicileri avucunun içine almasını bilen bir iletişim ustası.

Bağış’ın konuşması dinleyenleri etkiliyor.

Beni de elbette.

Ama ayrıca salonda bulunan Türkiyeli gençlerin akıcı İngilizceleri ve uluslararası siyasete hakimiyetle sordukları soruları da etkiliyor.

Bu gençler, Avrupa’nın dört bir yanına dağılmış, bu coğrafyanın en iyi üniversitelerinde lisans veya yüksek lisans eğitimi yapan yeni kuşak Türkiye’nin temsilcileri.

Geleceğe daha umutla bakmamız için bir neden daha.

Bağış, iki çarpıcı konuya değiniyor.

Birincisi, Türkiye’nin Müslüman kimliği nedeniyle yapılan itirazlara karşı duruşunu sergiliyor ve “Biz 1963’te Ankara Protokolü’nü imzaladığımızda da, tam üyelik müzakerelerini başlattığımızda da Müslüman’dık, sonradan dinimizi değiştirmedik” dedi.

Türkiye’nin Avrupalı kökeniyle ilgili de çarpıcı bir yaklaşımda bulundu ve “Osmanlı batarken Avrupa’nın ‘Hasta Adamı’ydı. Şimdi güçlü bir performans gösteriyor. Bugün de Avrupa’nın sağlıklı adamı. Kötü günümüzde bile Avrupalı isek, iyi günümüzde haydi haydi Avrupalıyız” dedi.

Avrupa’nın Türkiye’ye ihtiyacı olduğu kadar, Türkiye’nin de Avrupa’ya ihtiyacı olduğunu söylerken gerçekçiydi.

Türkiye, Avrupa’nın en hızla büyüyen ekonomisi.

Avrupa Birliği ülkeleri de ciddi bir ekonomik kriz içinde...

Hepsi doğru!

Ama bir başka doğru daha var.

Türkiye’nin 2023 için koyduğu ihracat hedefinin 3 katını Almanya bugün gerçekleştiriyor.

Bilimde, sanatta, üretimde, kentleşmede, sınır denetiminde hala Avrupa’nın çok gerisindeyiz.

Ortadaki tablonun gösterdiği şu.

Biz, demokratik sisteme ulaşmak için her türlü fedakarlığı yapmaya hazır bir toplumuz.

Avrupa ise görüldüğü üzere ekonomik krizden çıkmak için zorunlu fedakarlığa yapmamak için her türlü oyunu yapıyor.

Avrupa aslında demokrasi krizi yaşıyor.

“Eşitlik, kardeşlik, adalet” duygularından olabildiğince uzaklaşmış durumda.

Yöneticiler halkı memnun etmek için gerekli kararları almaktan kaçındıkça sistemin krizi büyüyor.

Aslında yaşadığımız sadece ekonomik değil, sisteme ilişkin temel bir kriz.

Demokrasinin geleceğini de bu kriz ve çözüm şekli belirleyecek. Ancak tarihin gelişimi, güçlü bir Avrupa devletine gidişi gösteriyor ve Türkiye de bu toplulukta yer almak zorunda.

Mustafa Bey’e veda!

Sert bir emniyet müdürü, yumuşak mı yumuşak bir insandı.

Pamuk gibi...

Mükemmel bir babaydı, çağının çok ötesinde modern ve açık görüşlü.

Birinci sınıf bir insandı bana göre.

Babamdan başkasına baba diyebildiysem, onun sayesindedir.

Çünkü baba adamdı.

Mustafa Akdoğan benim kayınpederimdi ama onun ötesinde bir insan olarak hayatım boyunca saygı duyacağım, seveceğim bir insandı.

Beni, hiçbir zaman sahip olamadığı oğlu yerine koydu.

Ben de onu mutlu etmek için elimden geleni yaptım, umarım hiç hayal kırıklığına uğratmamışımdır.

Eskinin Türkiyesi’nde emniyet müdürlüğü görevini sadece vatan sevgisiyle yapmış, sapına kadar namuslu, mangal yürekli ve yakışıklı bir adamdı.
Kaderim beni böyle bir insanın damadı yaptığı için çok şanslıyım.

Bodrum onun bu dünyadaki cennetiydi, son nefesini de elleriyle kurduğu Aktur’da verdi.

Ve ne yazık ki, hiç hak etmediği bir yılın sonunda yaşama veda etti.

Çok çekti.

Son nefesinde yanında olamadığım için üzgünüm.

Çocuklarımın doğumunda yanlarında olamamıştım, babamın ölümünde yanında olamadım, kayınpederimin ölümünde de uzaklardaydım.

Kim bilir, belki de acısıyla tatlısıyla güçlü duyguları anında yaşamaktan korkuyorumdur.

Mustafa Bey’i yarın Bodrum’dan son yolculuğuna uğurlayacağız.

En mutlu olduğu yer Bodrum’du.

Huzur içinde yatacağına eminim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi