Serdar Arseven

Serdar Arseven

“Milli” Eğitim’den manzaralar!..

“Milli” Eğitim’den manzaralar!..

Kesintisiz-karma eğitim, katsayı adaletsizliği gibi konularda sıkça kalem oynatıyor olmamız, Eğitim-Bir Sen üyesi bir grup dostun dikkatini çekmiş...

Çoğu okullarda Müdür, Müdür Yardımcısı pozisyonunda olan bu dostlardan davet geldi...

Toplanmışlar; gittik.

İlginç bir ortam hazırlanmış bizim için; liselerde devamsızlıkta 20’yi devirmiş bir grup öğrenci ile velisi ve okul yöneticileri...

Gruplar halinde bir araya geldik. Özellikle büyükşehirlerdeki okullarda “devamsızlığın” patladığını gösteren rakamlar uzatıldı önümüze.

Okul idarecileri, velileri devamsızlıklar konusunda sürekli olarak bilgilendirmeye gayret ediyorlar. Milli Eğitim’in web sitesinde de öğrencilerin ders başarı ve devamsızlık durumlarını gösteren bir “sekme” mevcut...

Buna rağmen, gerek bazı velilerin ilgisizlik ve bilgisizliği, gerekse öğrencilerin “uyanıklığı”, pek çok öğrencinin “devamsızlıktan” sınıfta kalmasına yol açıyor. Bilhassa büyükşehirlerdeki çoğu okulda, sabahçılar ve öğlenciler var.

Pek çok okul, “kasaba” nüfusuna denk sayıdaki öğrenciye eğitim verme gayretinde.

Lise çağı, bunalım çağı. Gençler, medyanın daha genel bir ifadeyle popüler kültürün etkisiyle savruluyor.

Okul idarecisi, veli, öğrenci buluşmalarında, çocukların özellikle “dizi filmlerden” ve oralardan rol modeller aldığı üzerinde duruldu.



Dizi filmlerdeki “lüks” ve “sahte” hayatların, gençleri nasıl çektiği anlatıldı.



Pahalı materyallerle döşenmiş şık evler, son model arabalar, tatlı hayatlar...

Genç bunları hayatında da bulmak istiyor ve kendisine “bu” imkanları sağlayamayan ailesine saygısı azalıyor. Ve hatta, ailesinden intikam almaya çalışıyor.



Anne ve babalar da...

Bilhassa babalar da çoğunlukla birer “kötü” rol model.

Anneler, babaların “yaramazlıklarını” genellikle seziyor ve hatta yakalıyor... Durum çocuklar tarafından da bilinir hale geldiğinde, bunalım yayılıyor.

Eşine sahip çıkamamış bir “anne” ve daha önemlisi karısına bile sadakat göstermeyen bir “baba”nın nasihatleri önemini tamamen kaybediyor. Hatta, ters etki meydana getiriyor.



Çocukların, “Hocam, sonunda işsiz kalıp simitçi olacaksak, öğretmenlik hakkı elde etsek bile, Milli Eğitim Bakanı’nın başka işler bakmamız tavsiyesiyle karşı karşıya kalacaksak, okumanın ne önemi var!” yollu soruları da dikkat çekici...

Bir araya geldiğimiz eğitimciler, bu tür sorulara, “Sen oku yeter. Simitçi bile olsan, okumamış simitçiden daha iyi yaparsın bu işi... Ne bileyim; eldiven kullanırsın, önlüğün, simit tezgahın tertemiz olur... Tezgaha ısıtıcı koymayı ve sıcak simit satmayı akledersin” gibi karşılıklar veriyorlar...

Ama...

Çocuğun endişe dolu dünyasında bu karşılıkların ne kadar olumlu tesir getirdiği meçhul.



İlginç bir durum çekti dikkatimi: Sadece ilgisiz, problemli ailelerin çocukları değil... Bayağı oturmuş, düzgün hatta “dindar” ailelerin çocukları da bunalımda.

Bu tür ailelerin çocuklarındaki “devamsızlık” durumuna göz attığınızda da çok farklı bir tablo ile karşılaşmıyorsunuz... Dindar ailelerin çocukları, ebeveynlerini “uyuturken” daha sofistike yöntemler kullanıyor, o kadar!..



Devlet okulları kahir ekseriyetle berbat durumda. Bunda, eğitimcilerin hemen hiç suçu yok.

Öylesine sağlıksız şartlarda, öylesine büyük sıkıntılar içinde mücadele veriyorlar ki... Bu şartlar içinde, “Okul-Aile-Öğrenci” işbirliğini sağlamaları filan mümkün değil.

Rehberlik hizmetlerinin adı var, kendi yok...

Dersler çocuklara, “Sen sus, sen otur, sen kalkma” demekle geçiyor.



Hoş, dersler dolu geçse ne olacak!..

Sistem yok; çocuğu 6 yaşında alıp affedin “kalas” kıvamına gelinceye kadar tek düze, “kesintisiz” bir eğitim yapısının içinde tutuyorsun. Liseye gelen çocuk, yüzde 80 oranında “yamuk yumuk bir şekle oturmuş” oluyor.



Biraz farklı bir konu gibi görünse de değil...

Bugünlerde okullara “teknik ekipler” gelmekte...

Amaç; “Binalardaki çatlakları tespit etmek... Ve gerekli okullarda güçlendirme çalışmaları yapmak.”

Osmanlı’dan kalan ve son zamanlarda yapılan okullar haricindekilerin durumlarına ilişkin ciddi endişeler var...

Özellikle, 28 Şubat hükümetleri döneminde yapılanlar üzerinde hassasiyetle durmak gerek!..



Eğitim dünyasına ilişkin yarım günlük alan araştırmam şunu gösterdi ki:

Eğitimcilerimizle ne kadar gurur duyuyorsak, çocuklara uygulanan modelden dolayı o kadar yüzümüz kızarmalı!..

Başta kesintisiz eğitim olmak üzere, gençlerimizi tüketen bütün çağdışı uygulamalara bir an evvel son verilmesi için gayret sarf etmekten başka yol yok!..

Yok oğlu yok!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Serdar Arseven Arşivi