Mustafa Akyol

Mustafa Akyol

1915 etnik temizliği ve Fransa

1915 etnik temizliği ve Fransa

Fransız Parlamentosu’nun yarın oylayacağı “Ermeni soykırımını inkar suçu” yasası gündemimizde oturdu. İşin Fransa kısmına geleceğim, ama önce “1915 olayları” diye geçiştirdiğimiz trajedinin tanımına dair fikrimi beyan edeyim.

Tarihçi değilim, ama bu konudaki literatürü okudukça giderek netleşen bir kanaatim var: Ermenilerin başına gelen şeyin adı “etnik temizlik”tir.

Bu kavramın uluslararası kabul gören tarifi şöyle:

“Belirli insanları veya bir etnik grubu, belirli bir bölgeyi etnik olarak homojen hale getirmek amacıyla, o bölgeden planlı ve kasti bir biçimde, güç ve tehdit yoluyla çıkarmak.”

Etnik temizliği “soykırım”a yakın hatta özdeş görenler olduğu gibi, aradaki farkı vurgulayanlar da var. Çünkü etnik temizlikte “bir bölgeyi ‘temiz’ hale getirmek” hedefi ön planda; soykırımda ise asıl hedef “bir grubu imha etmek.”

Yüzleşme vakti

Kuşkusuz olaya “etnik temizlik” demek, yaşanan insani trajediyi hafifletmiyor. (Yugoslavya dağılırken Sırpların Hırvat ve Boşnaklara karşı işlediği suçlar da “etnik temizlik”ten sayılıyor.) Bizim tarihçilerin dahi kabul ettiği en mütevazi rakamlara göre, 1915’te en az yarım milyon Ermeni, katliam, açlık ve hastalık sonucu hayatını yitirmiş durumda. Bunlar arasında sadece eli silah tutan (yani “orduyu arkadan vurabilecek”) erkekler değil, yaşlılar, kadınlar, çocuklar ve bebekler de var.

Kanımca, onyıllardır görmezden geldiğimiz bu trajediyle yüzleşmemizin vakti gelmiş durumda. Bu kadar büyük bir acıya duyarsız kalmak, hatta “gerekliydi, iyi oldu” demek, bizi yüceltmez, aksine küçültür. Çünkü bir toplumun erdemi, kibiriyle değil merhametiyle, övünmesiyle değil öz eleştirisiyle ölçülür.

Bunu yaptıktan, yani Ermenilerin büyük acısına saygı gösterdikten sonra, bu trajedinin “bağlam”ını da anlatabiliriz. 1915’ten önceki yüz yıl içinde, Balkan ve Kafkas Müslümanlarının da büyük “etnik temizlik”lere maruz kaldığını, bunun “biz yapmasak onlar yapacak” korkusunu yaydığını, dolayısıyla Ermenilerin bir tür “önleyici saldırı”ya maruz kaldığını söyleyebiliriz. Olanları “haklı” değil ama “anlaşılabilir” kılmak ve sonuçta her masum kurbana üzülmek için...

Gayrı-liberal Fransa

Gelelim tüm bu tablodaki en ilkesiz aktör olan Fransa’ya...

İlkesiz dememin iki sebebi var. İlki, bu ülkenin kimseye insanlık dersi veremeyecek kadar kirli bir tarihe sahip oluşu. Fransa’nın Cezayir’deki insanlık suçlarını dile getiren siyasetçilerimiz haksız değil. Amerikalı tarihçi Jennifer Sessions’ın yeni yayınlanan “By Sword and Plow: France and the Conquest of Algeria” (Kılıç ve Sabanla: Fransa ve Cezayir’in Fethi) adlı kitabı, sadece 1830-1850 arasında 1.7 milyon Cezayirli’nin öldürüldüğünü belgeliyor. Sessions’ın anlattığı vahşet örnekleri arasında (Dersim’den de tanığımız) “mağaralara saklanan sivillerin dumana boğularak öldürülmesi” gibi korkunç hikayeler var.

Ancak karşımızdaki asıl problem, Fransız Parlamentosu’nun 1915’i “soykırım” olarak tanımlaması değil. Olabilir; ülkeler tarihe “çifte standartlı” bakabilir, kendi suçlarını görmezken başkalarınınkini büyütebilir.

Asıl problem, Fransa’nın “soykırım inkarı” diye bir “suç” tanımına sahip olması. Böyle bir “düşünce polisliği”, ABD ve Britanya gibi Anglo-Sakson ülkelerde düşünülemez bile. (ABD’de, Yahudi lobisinin onca gücüne rağmen, “Yahudi Soykırımını inkar” diye bir suç olmadığı gibi, kendini bu marjinal görüşe adamış legal bir enstitü bile var.)

Durum böyle, çünkü Fransa, yaptığı tüm “liberte” edebiyatına rağmen, hiçbir zaman “liberal” bir ülke olmamış, ne din ne de düşünce özgürlüğüne tam saygı göstermiştir. Onun için insanların sırtındaki “burka”yı da yasaklar, zihinlerindeki fikirleri de.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Akyol Arşivi