Fatih Uğurlu

Fatih Uğurlu

Genelkurmay darbeler için halktan özür dilemeli!

Genelkurmay darbeler için halktan özür dilemeli!

Aydın Menderes, tekbirlerle, dualarla annesinin babasının kucağına bırakıldı. Siyasetteki son Menderes de sahneden çekildi. İşin ilginç yanı Aydın Menderes bıraktığı vasiyetinde devlet töreni istememiştir. Zira devlet onun için yürek kanatan, acı yaşatan bir gerçeklikti. Menderes, bunu bizzat yaşayarak öğrenmişti. Bugün Abdullah Gül ve Recep Tayyip Erdoğan bu piramidin tepesinde olsalar da yine de devlet töreni ile değil, millet törenini tercih etmişti. Millet de onu bağrına bastı ve gereken ihtimamı göstererek Hakk’ın rahmetine uğurladı. Burada çok önemli bir noktanın altını çizmek isterim. Türk ordusunu temsilen Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel, bilhassa 27 Mayıs 1960 darbesi başta olmak üzere 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat postmodern darbesi için Türk milletinden özür dilemelidir. Bu ordu ilk kötü sınavını 27 Mayıs 1960’da verdi. Genelkurmay Başkanı Rüştü Erdelhun yerlerde sürüklenerek tutuklandı. Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes, kabine üyeleri, milletvekilleri ve diğer Demokrat Parti yöneticileri bu zulümlerden nasiplerini aldılar. Cezalandırılan sadece onlar da değildi. Aileleri, yakın çevreleri ve onlara oy veren koskoca bir halktı. Ardından Yassıada duruşmaları geldi. Orada yaşananları yazarken hangi kalem ağlamaz. İhtilalciler, onları yargılarken de hukuku gönüllerine göre eğdiler, büktüler. Salim Başol ve Ömer Altay Egesel gibi kiralık infazcılar da buldular. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim görevlileri de bu zulme ortak olmak için adeta yarıştılar. Aynı özrü bugün o üniversitenin rektöründen de bekliyorum ben şahsen.

Sonra 12 Mart 1971 geldi. O da yeni bir darbe idi. Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanları yasadışı bir bildiriyi mecliste silah zoru ile okuttular. O sırada Meclis’in üzerinde ağır bombardıman uçakları alçak uçuş yapıyorlardı. Böylece halk iradesi bir kere daha ayaklar altına alınmıştı. Yeni kurulan asker destekli iktidarın ilk işi Türkiye’de haşhaş ekimini yasaklamak oluyordu. Zira ABD böyle istiyordu. 12 Eylül darbesi de böyle bir vasatta geldi. ABD Başkanının “Bizim çocuklar idareye el koydu” nidaları ile karşılandı. Ve hiçbir sivil idarenin yapmayacağı şeyi darbecibaşı Kenan Evren yaptı. Yunanistan’ın NATO’ya dönüşü hiçbir taviz alınmadan Türkiye tarafından onaylandı. 600.000 kişi cezaevlerini doldurdu, yüzlercesi asıldı. İhtilal hükümetini her darbede olduğu gibi ilk ABD tanımıştı. Yüzlerce genç işkence odalarında sakat bırakıldı. İhtilalin başı olan adam “ya da asmayalım da besleyelim mi” diyecek kadar da aymazlık içindeydi.

Ve 28 Şubat. ABD’ye giden o hain darbenin mimarlarından Çevik Bir “Demokrasiye balans ayarı yaptık” diyerek Beyaz Saray’a yüz sürecekti. Her askeri darbe ABD patentliydi. İşin tuhaf yanı her defasında iktidardan indirileni halk yeniden iktidara getiriyordu. En son örneği AK PARTİ iktidarı. Onu da yapay depremlerle, suni Cumhuriyet mitingleri ile alaşağı etmek istediler. Ama artık siyaset de geçmişten ders almış ve ona göre gardını almıştı. Siyasetçiler de halkın kendilerine verdiği emaneti korumaya kararlıydılar. Bu defa gafil avlanmayıp, iktidara karşı darbe planı yapanlara kelepçeyi vurdular. Onlar Silivri’de yaptıklarının hesabını veredursunlar biz bütün bu darbelerin faili olan Türk ordusunun Genelkurmay Başkanlığı’ndan “Bugüne kadar halkın seçtiği iktidarlara karşı yaptığımız müdahaleler dolayısı ile mutazavvır olan tüm taraflardan, halkımızdan ve hukuk kurumlarından özür diliyoruz.”

Bu özrün, halkla-ordu arasına açılan fayların onarılmasında çok önemli bir işlevi olacaktır. Zira, kalplerimizde 50 yıldır kanayan bir yara vardır.

Bu özür hakkımız değil mi?

Demirel, Menderes’in cenazesine neden katılmadı

Çok ilginç bir ayrıntıyı sizinle paylaşmalıyım. Eski cumhurbaşkanlarımızdan, yıllarca Adnan Menderes’in mirası üzerine inşa ettiği Adalet Partisi’nin genel başkanı Süleyman Demirel, nam-ı diğer Çoban Sülü. Ünlü mason biraderlerimizden Çoban Sülü. Efendim, sadece baba Adnan Menderes’imi kullandı, tabii ki hayır! Oğul Aydın Menderes de yıllarca onun vitrininde konu mankeni olarak yer aldı. Ne zaman Aydın Menderes “Artık İslâm’ın nelere uygun olduğu değil, nelerin İslâm’a uygun olduğu tartışılacaktır” çizgisine geldi, o zaman AP de oyun dışı kaldı ve Refah Partisi ona kapılarını açtı. Artık köprülerin altından çok sular akmış ve 12 Eylül 1980 darbesinde “Askerler kötü muamele yaparlarsa eşim görmesin diye Nazmiye’yi Hamzaköy’e götürmek istemedim. Çünkü 27 Mayıs 1960’ı unutmamıştık” diyen Demirel gitmiş, yerine “Askerler, darbe yaparlarken kendi açılarından haklıydılar” diyen Demirel gelmişti.

28 Şubat’ta üniformasız bir paşa olarak görev almamış mıydı? Halkın oyları ile meclise giren Merve Kavakçı’yı ajanlıkla suçlayan o değil miydi? Bugün Aydın Menderes’in cenaze törenine katılmamakta bence yerden göğe kadar haklıdır. Çünkü o ne Demirel’in loca arkadaşıdır, ne de siyaseten dostturlar. Ona göre yeri geldiğinde kullanılan ve bir kenara atılan Sadettin Bilgiç gibi biridir.

Eee, ne yapalım “Dün dündür, bugün bugündür.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
Fatih Uğurlu Arşivi